ESİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı
Yapı Kredi Bankası Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın, Türkiye'yi 2010 yılında daha iyi bir yılın beklediğini, OECD'nin yaptığı yüzde 3,75'lik büyüme tahmininin IMF ile anlaşma sağlanması halinde daha da artarak gerçekleşebileceğini söyledi.
Ege Sanayiciler ve İşadamları Derneği (ESİAD) 25. Yüksek İstişare Konseyi toplantısı Hilton Oteli'nde yapıldı. Toplantıya konuk konuşmacı olarak katılan Yapı Kredi Bankası Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın, küresel krizin dünyanın bugüne kadar gördüğü en sert ve şiddetli kriz olduğunu, etkilerinin 1929 buhranı veya 2. Dünya Savaşı ile karşılaştırılamayacak derecede büyük olduğunu kaydetti. 1929 buhranında eriyen servetlerin eski seviyesine gelmesinin 1955'i bulduğunu, bugün yaşanan krizde de kısa sürede bir toparlanma beklenmemesi gerektiğini dile getiren Açıkalın, Türkiye'nin mali kesimin 2001 krizinden aldığı dersle bu krizi daha az hissettiğini, Türkiye'nin G 20 ülkeleri içinde bankacılık sistemini desteklemeyen üç ülkeden birisi olduğunu ifade etti.
Açıkalın, Türkiye'nin en kritik verisinin işsizlik oranlarında gerçekleştiğini, yüzde 65'i 35 yaş altı ve ortalama eğitimin 4 yıl olduğu bir ülkede uğraşılması gereken en ciddi konunun işsizlik olduğunu dile getirdi. Açıkalın bunun sosyal düzeydeki etkilerinin dikkat çekici olduğunu ifade etti. Kriz yılında ülkenin yüzde 6 küçüldüğü bir ortamda kredilendirme oranının yüzde 5 arttığını, ancak firmaların bilanço kalitesinin olumsuz etkilenmesi, teminatların eski niteliklerini yitirmesi gibi nedenlerle, kredilendirmenin beklenen oranda gerçekleşmediğini dile getiren Açıkalın, takipteki alacakların yüzde 55 arttığını kaydetti.
Açıkalın, önceki krizlerden ders alan işletmelerin faaliyetlerini daralttığını, dolayısıyla işsizliğin arttığını ve bankaların kredi kartı probleminin de yüzde 4,5'den yüzde 11,5'e ulaştığını kaydetti. Geçen yıl bankalardaki mevduatın yüzde 10,5 oranında arttığını, bunun bazı bireyler ve firmaların cebinde paranın olduğunu gösterdiğini dile getiren Açıkalın, kriz nedeniyle yatırımların ertelendiğini, bu paranın mevduat olarak değerlendiğini, bankaların da bunu hazine bonosunda değerlendirdiğini belirterek, ''Bankacılık sisteminin yılı 20 milyar dolar karla kapatacağı bekleniyor'' dedi.
2010 tahminleri
Açıkalın, 2010'un Türkiye için bir taraftan krizin devam ettiği, diğer yandan büyümenin yaşanacağı bir yıl olacağını, toparlanmanın kolay görünmediğini ve uzun süre alacağını belirterek, ''Krizden çıkışı gösterecek harf ne olacak bilmiyorum ama çok süre olacak o kesin'' dedi. Açıkalın, şunları söyledi: ''Önümüzdeki sene Türkiye için daha iyi olacak. OECD tahminlerine göre yüzde 3,75 büyüyen bir Türkiye ile karşılaşacağız. OECD ülkeleri ile kıyaslandığında Güney Kore'den sonra en hızlı büyüyen ülke olacak. IMF anlaşması olursa bu rakam yukarıya çıkabilir. Bizim ekonomistlerimiz yüzde 3,75'in üzerinde büyüme olacağını tahmin ediyor. Araştırmamıza göre 2009'un sonunda önemli göstergelerde toparlanmalar başladı. Tüketici güven endeksi yüzde 78'lere geldi. Bankacılıkta uzun süredir devam eden hazine bonosu alıp sermaye getirisinden yararlanma oyununun aşağı yukarı sonuna geldik. Overnight faizleri yüzde 15-16'lardan yüzde 6,5'lara geldi. Hazine bonosundaki likiditenin kredilere dönmesi söz konusu. Bu durum bankacılar için faizlerin aşırı düşmesi gibi riskleri de doğuruyor. Önümüzdeki dönemde kurumsal ve ticari firmaların kredi büyümesi ülke büyümesi kadar olacaktır. 2010'da yüzde 4,5 GSMH büyümesi, yüzde 6,8 TÜFE bekliyoruz. Overnight faizi 7,75 seviyesine gelebilir. İhracatı yine 100 milyar doların üzerinde bekliyoruz. İşsizlik oranının ise yüzde 14,5'larda gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Büyüme kısa sürede istihdamda toparlanmaya imkan vermeyecek, ona biraz daha vakit olduğunu düşünüyoruz.''
Açıkalın, 2010'un iyi geçmesinde en önemli şartın ekonomik ve politik istikrar olduğunu belirtti. Erken seçim tartışmalarının istikrar konusunu tekrar akıllara getirdiğini belirten Açıkalın, seçimlerin demokrasinin gereği olduğunu, dolayısıyla erken veya zamanında bir seçimin politik istikrarsızlığa yol açması gibi bir varsayımın demokratik kurallar içinde çok haklı olmayacağına inandığını ifade etti.
IMF programı
Açıkalın, bir sanayicinin ihracatçıların IMF ile anlaşmaya karşı olduğunu, ithalatçıların ise istediğini, bu konuda bankaların ne düşündüğünü sorması üzerine, şunları söyledi: ''IMF kredisi fazla uzadı, bu kadar uzamasına hiç gerek yoktu. Zamanında alınıp veya alınmayıp geçilmeliydi. Her ne yapacaksanız yapıp kapatsaydınız. Piyasaların tansiyonunu oynatmasaydınız. Geçen sene bu vakit bu soruyu sorsaydınız muhakkak ki cevabım evet olurdu. Cari açığın nereden kapanacağı hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu. Fakat öyle bir noktaya geldi ki iş, krizin ham madde fiyatlarını indirmesiyle bu seneyi 45 milyar dolar yerine 14-18 milyar dolar arası cari açıkla kapatma gündeme geldi. Bu cari açık, Türkiye'nin ekonomik büyüklüğüne ve gelir kompozisyonuna bakıldığında kapatılabilir görünümde. Merkez Bankası'nın 18,5 milyar dolar civarında net hata noksan kalemi var. Sadece bu dahi Türkiye'nin bu seneki açığını kapatmaya yetiyor. Türkiye makroları açısından böyle bir fonlamaya ihtiyaç duyar mı diye sorulursa cevabım hayırdır. Eğer Türkiye'nin büyümesine katkı verecek, rekabet gücünde biraz daha arkasından rüzgar verecekse o zaman elbette önemli olan büyümedir. 'İthalatçılar istiyor, ihracatçılar istemiyor' şeklinde değil Türkiye'nin büyümesi açısından değerlendirmekte fayda var. Büyümenin daha iyi olması için IMF programı gibi, ülkenin öngörülebilirliğini artıran bir programa girmenin faydası var.''
Gazetecilerin Moody's'in not artırımıyla ilgili sorusunu da yanıtlayan Açıkalın, makro dengelere ve diğer ülkelerin değerlerine bakıldığını Türkiye'nin notunun biraz daha yükseltilmesi gerektiğini, artışa rağmen Türkiye'nin notunun yatırım yapılabilir seviyede olmadığını gördüklerini kaydetti.
'Türkiye'de siyaset tam bir karmaşa içinde'
Ege Sanayiciler ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer, Türkiye'de siyasetinin tam bir karmaşa içinde olduğunu, tarihi bir süreçten geçildiğini savundu. Şükürer, ''ülkenin kurucu ideolojisine ait katı paradigmaların evrensel demokratik standartlara göre esnemek mecburiyetinde olduğunu'' ancak bunun ülkenin bölünmesi, laik rejimden vazgeçilmesi anlamına gelmediğini ifade etti. Güneydoğu sorununa ''ezilen ulus milliyetçiliğine'' prim verecek şekilde ''mağduru kollayan ağabey'' şeklinde yaklaşılmaması gerektiğini dile getiren Şükürer, meselenin öncelikle demokrasi sorunu olarak algılanması gerektiğini kaydetti.
İzmir'in hızla göç alan bir metropol olduğunu, işsizliğin yol açtığı sosyal sorunların ortaya çıktığını dile getiren Şükürer, şunları söyledi: ''DTP üyelerine yönelik İzmir'de oluşan tepkilerle ilgili kolayından 'Faşist İzmir' yaklaşımlarını sığ ve yakışıksız buluyoruz. Kronik işsizlik yaşayan bölge insanları, dışarıdan gelmiş insanların rekabeti sonucu kendilerini daha mağdur hissetmeye başlamışlar ve tepkilerini sosyo kültürel unsurlarla gerekçelendirerek yanlış yorumlara imkan hazırlamışlardır. Kimin dışladığı kimin dışlandığı karışık olan bu olgu tıpkı Selendi olaylarındaki gibi asla bir ayrışma tohumu olmamalıdır. Herkese yetecek aş iş ortamı, abartıldığı ölçüde olmadığını gözlemlediğimiz bu 'mesafelenme' meselesini umarız yumuşatacaktır.''
Şükürer, iş dünyası olarak ülkenin demokratikleşmesinden onur duyacaklarını ancak yaşanan kimi olguların ve güç savaşlarının kendilerine tereddütler yaşattığını belirterek, şöyle devam etti: ''Tüm bunlara 'daha demokratik bir ülke olmanın sancılarıdır' diyerek kendimizi ikna etmekte zorlanıyoruz. Seçimle gelenlerin hepimizin vekaletini aldığının bilincinde olduğundan şüphe duymak istemiyoruz. Demokratik ilkelerin hep işleyeceğine dair zihin konforuna talip olduğumuzu tüm Anayasal kurum yöneticilerimize iletiyor, bu duyguyu bize daha fazla hissettirmelerini diliyoruz.''
Taha Aksoy
ESİAD Üyesi ve AKP İzmir Milletvekili Taha Aksoy ise demokratik açılım sürecinin boş bir kağıtla başladığını, bu boş kağıda herkesin yazı yazma hakkı olduğunu, sivil toplumun bunu yapmasına karşın siyasi partilerin kağıdı buruşturup atmayı tercih ettiğini söyledi.
İzmir'de DTP konvoyunun geçişi sırasında yaşananları değerlendiren Aksoy, eskiden İzmir'in iş ve aş için göç aldığını ancak son dönemde güvenlik açısından gelenlerle, zorunlu olarak gönderilen insanların yoğunlaştığını söyledi.
Aksoy, ''İzmir gettolaşmaya başladı. 2004'de bu konuda uyarıda bulunmuştum. Ancak, ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Avrupa kentsel şartında duvarlar içinde, kapıda bekçilerin olduğu siteler ayıplanıyor. Bizde ise moda haline geldi. Bunu aşacak formüller bulmalıyız. İzmir'de genç bir kız öfkesine kapıldı, taş attı diye tüm İzmir'i faşist diye suçlamak insafla bağdaşmaz. Bu sıkıntı yok demek değil. Gerçekleri görüp yeni projeler oluşturmalıyız'' dedi.
Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Deniz Taner, Türkiye'nin 2010 yılında artırılan vergiler, muhtemel IMF borçları ve imtiyaz devirleriyle finansmanını dengede tutabileceğini ancak ortada üretime dayalı sürdürülebilir bir programın olmadığını, bunun kaygıya yol açtığını belirtti.
'Türkiye ile ilgili son dönemde karamsar duygular içindeyim'
Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök, genelde iyimser tabiatta olmasına rağmen Türkiye ile ilgili son dönemde karamsar duygular içinde bulunduğunu söyledi. Özkök, Türkiye ekonomisinin gelecekte daha iyi bir noktaya geleceği konusunda bir şüphesinin olmadığını, bu konuda iyimserliğini koruduğunu kaydederek, toplumsal mutabakatın kritik bir dönemeçte bulunduğunu, bunun çatırdamaya başlama ihtimalinden korktuğunu ifade etti.
Özkök, ''İzmir'in faşist olduğu'' yorumlarının yanlış olduğunu, bunun daha çok ''sürecin yönetilememesine İzmirlinin gösterdiği tepki'' olarak okunması gerektiğini savundu.
''Türkiye bu dönemde her türlü vesayetle hesaplaşmalıdır'' diyen Özkök, son dönemde Türkiye'de patlamayan aidiyet duygularıyla birlik ve beraberlik duygularının nasıl bir arada tutulacağının planlanması gerektiğini ifade etti.
Özkök, demokratik açılım sürecinde ''Kürt Sorunu çözüldükten sonra'' toplumun nasıl beraber yaşayacağı sorunun gündeme geleceğini öne sürdü ve bunun şartlarının şimdiden hazırlanması gerektiğini belirtti. Siyasi eleştirilerinin yanında, İzmir ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Özkök, kentin Özal dönemindeki liberal atılım sürecinde geride kaldığını, buna rağmen kentin yine de ülkede yaşanabilecek en iyi yerlerden biri olduğunu ve krize karşı güçlü bir savunma kurduğunu söyledi.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Araştırma: Olası bir savaşta Türkiye'nin kaybı ne olur?