Filmekimi, on dördüncü kez...
Kadın kameraman Charlotte Bruus Christensen’in görüntüleriyle Owen Pallett’in müzikleri ve dönemi nispeten yansıtan dekor-kostümleriyse “Life”ın artılarıydı.
7 Haziran sonrasında patlak veren terör olaylarının gittikçe daha çok kaygı verici bir gerilim ve çatışma ortamına çevirdiği ülkemizde, milli-manevi gerekçelerle habire tarihleri değiştirilip, kapsam ve anlamlarının içi boşaltılıp bir bakıma işlevleri de engellenerek yıllardır sinema endüstrimize yaptığı katkıları görmezden gelinen festivallerimizin bizce en yararlılarından biri olan Filmekimi, 14. kez düzenlendi 3-11 Ekim arasında.
Önümüzdeki pazar sona erecek Filmekimi’nde ilk gördüğüm film, fotoğrafçılığı ve çok sayıda çektiği müzik klipleriyle tanındıktan sonra 2007’de ilk uzun filmi “Kontrol”la yönetmen kariyerini başlatan Hollandalı Anton Corbijn’in “Life”ı oldu. “Kontrol”ün ardından nispeten izlenebilir düzeyde, George Clooney’li “Centilmen”le (2010), gerilimli casusluk serüveni “İnsan Avı”nı (2014) imzaladı yönetmen Corbijn.
Tıpkı Joy Division grubunun genç yaşta intihar eden solisti Ian Curtis’in dramatik hikâyesini anlattığı “Kontrol”deki gibi yine biyografik takıldığı “Life”ta da, Quaker mezhebinden halasıyla eniştesinin Indiana’daki çiftliğinde büyümüş, Actor’s Staudio’dan yetişerek sadece 3 filmi (East of Eden-Cennet Yolu, Rebel without a Cause-Asi Gençlik, Giants-Devlerin Aşkı), hali tavrı, yakışıklılığı ve daha 24 yaşındayken son sürat sürdüğü arabasıyla intihar gibi trajik ölümüyle 1950’lerin asi gençlik sembolüne dönüşmüş James Dean’in büyük bir Hollywood efsanesi olmazdan önceki saf, deli dolu, başına buyruk takıldığı, Los Angeles’daki ünsüz gençlik günlerini ele almış Corbijn, Jimmy’nin rica minnet çekip Life dergisin- de fotoğraflarını yayımlatan foto muhabiri Dennis Stock’la olan arkadaşlığı aracılığıyla.
Nicholas Ray, Elia Kazan gibi yönetmenlerin, Ben Kingsley’in canlandırdığı Warner Bros’un patronu Jack Warner gibi yapımcıların da boy gösterdiği filmin en büyük ‘eksi’si, kırmızı halılı, şatafatlı Hollywood galalarından hiç hazzetmeyen, Pier Angeli’ye de körkütük âşık Jimmy rolü için seçilmiş genç ama hımbıl ve yeteneksiz Dane DeHaan’ın hem fiziksel hem de oyunculuk bakımından yetersizliğiydi bence.
Çektiği Jimmy fotoğraflarıyla ünlenerek sonradan Magnum’un fotoğrafçısı olacak Dennis Stock rolündeki Robert Pattinson’un sürüklediği “Life”la bu kez alışılmış biyografik ve dönem filmi klişeleriyle doluşturulmuş sıradan bir iş çıkarmış yönetmen Corbijn.
Kadın kameraman Charlotte Bruus Christensen’in görüntüleriyle Owen Pallett’in müzikleri ve dönemi nispeten yansıtan dekor-kostümleriyse “Life”ın artılarıydı.
Sempatik ve özgün bir film: 'Ben, Earl ve Ölen Kız'
Hayatta kimseyle duygusal bağ kurmamayı önemsemiş, okuldaysa hiç göze batmaksızın, sadece birlikte 7. sanat klasikleriyle dalga geçen, matrak kısa filmler çektiği, çocukluk arkadaşı Earl’le (JJ Cyler) vakit geçiren, ergenliğin engebeli arazisindeki lise son sınıf öğrencisi Greg’in (Thomas Mann) birinci tekil şahıs ağzından anlattığı büyüme, dostluk ve insanlık hikayesi “Me and Earl and The Dying Girl- Ben, Earl ve Ölen Kız”sa, seyretmekten hiç ummadığım kadar keyif aldığım, hınzırca kotarılmış, hayli esprili, eğlenceli, neşeli ve bir o kadar da hüzünlü, duygu yüklü, dokunaklı bir Amerikan bağımsız yapımı çıktı. Klaus Kinski’li “Aguirre”den (W. Herzog) “Serseri Aşıklar”a (J. L.Godard),“400 Darbe”den (F. Truffaut) “Yedinci Mühür”e (I. Bergman) ve “Venedik’te Ölüm”edek (L.Visconti) Avrupa kökenli kimi sinema başyapıtlarına ve bol bol parodimsi göndermelerle bezeli, farklı ve alaycı anlatımıyla seyirciyle anında samimi bir ilişki kuran, Jesse Andrews’in aynı isimli, çok satan romanından uyarlanmış bu film son Sundance festivalinden jüri büyük ödülüyle seyirci ödülünü kazanarak dönmüş, odağına 7. sanat tutkusunun yerleştirildiği, sıradışı, görülesi bir film kısacası.
Annesince kan kanserine yakalanmış, artık günleri sayılı, aile dostlarının kızı Rachel’a (Olivia Cooke) destek olmaya ve yarenlik etmeye zorlanan Greg’in gerçek dostluğun anlamıyla önemini kavrayacağı bir süreci perdeye taşıyan “Ben, Earl ve Ölen Kız”, yönetmen Alfonso Gomez- Rejon’un da ikinci uzun metrajı.
Trajik aşk masallarının beylik kalıplarıyla da sürekli dalgasını geçen Gomez-Rejon’un seyir zevki yüksek anlatımı, ergen Varoluşçu karakterleri, pek yerinde duramayan kamerası ve genç oyuncularıyla, o alışılmış, basmakalıp gençlik filmlerinden ayrılan “Ben, Earl ve Ölen Kız”, çok sempatik ve olabildiğince özgün bir bağımsız film sonuçta.
En Çok Okunan Haberler
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Jose Mourinho'dan genç futbolcuya övgü!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü