Fransa'ya Solun Geri Dönüşü
1979 yılında Sosyalist Parti’ye katılan Hollande’ın siyasi kariyerindeki çizgiyi belirlemek için 1990’da henüz genç bir parlamenter iken “sermaye ve varlıkların daha yüksek düzeyde vergilendirilmesi” yolundaki çağrısını ve 2007 kampanyası sırasında söylediği “zenginleri sevmem” sözlerini anımsamak yeterlidir.
Avrupa, uzun yıllardır Fransa başkanlık seçimi kadar heyecanlı ve tüm dünya basınının ilgi odağı olan bir seçim yaşamamıştı. 22 Nisan’da gerçekleştirilen ilk turun ardından ikinci tur seçimler dün (6 Mayıs 2012 Pazar) yapıldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana sosyalistlerin yalnızca Mitterand’ı Elysee Sarayı’na gönderebildikleri düşünüldüğünde, 1995’ten beri süren bir özlemin varlığından söz edilebilir. 2002 yılında Lionel Jospin ve 2007 yılında Sergolene Royal’in yenilgilerinin ardından 2012 yılında François Hollande’ın başarısının Fransız sosyalistler açısından önemi daha da fazla ortaya çıkmaktadır.
Dominic Straus-Kahn’ın adının bir seks skandalına karışmasıyla devre dışı kalması sonrasında 2011 yılı Ekim ayında Sosyalist Parti’nin başkan adayı olarak seçilen Hollande, seçimlerin ilk turunda yüzde 28.6 oy alarak ilk sıraya yerleşmiş ve yüzde 27.1 oranında oy alabilen Sarkozy’yi ikinci sıraya ityüsde 18.1 ile üçüncü, sol aday Jean-Luc Melenchon yüzde 11.1 ile dördüncü ve nihayet merkezi temsil eden François Bayrou yüzde 9.1 ile beşinci olmuşlardı.
1981-1995 arasındaki uzun Mitterand döneminden sonra Chirac ve Sarkozy başkanlıklarını yaşayan Fransa ve belki de Fransa’yla birlikte tüm Avrupa, nefesini tutup ikinci turu beklemeye başladı. İlk iki adaydan az oy alarak yarış dışı kalan adayların oylarının son turda hangi adaya yöneleceği, derin tartışmaların konusu oldu.
Yeni sosyal demokrat / sol yaklaşımlar
Avrupa solunun yeni sosyal demokrasi dili sosyalistlerin seçim stratejisini belirledi. Hollande kampanyasını eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet temaları üzerine kurdu. Kamunun ekonomideki etkili rolünü yeniden tanımlamak, Fransa’nın kamu maliyesi ve rekabetçilik sorunlarına odaklanmak, büyük şirketlerin vergi yükünü olması gereken düzeye taşımak, bankacılık alanını reorganize etmek, sosyal harcamaları arttırmak, ilk planda 60 bin yeni öğretmen alımı gerçekleştirmek, Sarkozy’nin haftalık 35 saat çalışma ve emeklilik düzenine getirdiği emek karşıtı düzenlemeleri ortadan kaldırmak Hollande’ın öne çıkan söylemleri arasında.
Başkanlıktan sonra, sosyalistlerin, yeşillerin ve komünistlerin desteğini alarak haziran ayında yapılacak parlamento seçimlerinde de çoğunluğu alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Halen sosyalistler 22 bölgeyi tüm büyük şehirleri kontrolleri altında tutmaktadırlar.
François Hollande’ın kimliği ve sol söylemi
1954 doğumlu olan ve 1979 yılında Sosyalist Parti’ye katılan Hollande, Fransa’da devlet adamı ve siyasetçi yetiştirmesi ile ünlü ENA’dan (Ecole Nationale d’Administration) 1980 yılında mezun oldu. 1981’de Correzo’da Jacques Chirac’a karşı seçim kaybeden, 1988’de parlamenter olan, 1994’te Sosyalist Parti’nin ekonomi sekreteri olan Hollande, 1995’te Lionel Jospin’in seçim kampanyasında sözcülük görevini üstlenmiştir. Hollande, 2001’de Tulle kentinin belediye başkanı olduktan sonra, 2011 Haziranı’nda sosyalistlerin başkan adayı olarak seçilmişti.
Hollande’ın kariyerindeki siyasi çizgiyi belirlemek için, 1990’da henüz genç bir parlamenter iken “sermaye ve varlıkların daha yüksek düzeyde vergilendirilmesi” yolundaki çağrı ve çabaları yanında, 2007 kampanyası sırasında söylediği “zenginleri sevmem” sözlerini anımsamak yeterlidir. İngiltere’nin eski başbakanı Tony Blair’in politikalarda sağ ve sol arasında bir fark kalmadığı yolundaki söylemine karşılık Hollande kendini “ciddi solcu” olarak tanımlıyor. Piyasalara verdiği “ben tehlikeli değilim” mesajı, Fransa’nın AAA olan kredi notunun Moody’s tarafından negatif izlemeye alınması kapsamında değerlendiriliyor ve Mitterand’ın 1980’lerin başlarında yaptığı şekilde, sanayinin ya da bankaların devletleştirilmesinin söz konusu olmayacağının altı çiziliyor. Bu da Avrupa sosyalizminin pratikleri ile Latin Amerika arasındaki farkın vurgulanması açısından önemli bir gösterge sayılıyor.
Fransızların Avrupa’da Brüksel ve Berlin’den gelen baskı ve yönlendirmelerden ettiği nefret, Hollande’ın kampanyasında somutlaşmış durumda. Sarkozy’nin Avrupa Birliği liderliğinde Merkel’in gölgesinde kalması, ekonomik kararların Merkel tarafından domine edilmesi, Sarkozy’nin AB içinde Fransa etkisini yükseltmek için denediği “Akdeniz Birliği” çabalarının ölü doğması, Sarkozy karşısında Hollande’ın elini güçlendirmiş durumda. Buna karşılık Sarkozy’nin yükselen aşırı sağcı akımdan yararlanmak için Fransa’nın göçmen politikasını etnik ve dini temellere dayalı olarak yeniden gözden geçirecekleri iması, Hollande tarafından oldukça net bir şekilde reddedildi. Sosyalistler, insan hakları vurgusu yaparak, din ve etnisite temelinde insanların ayrımcı muameleye tabi tutulamayacağını güçlü bir şekilde vurguladılar.
Hollande ile yeni uluslararası ilişkiler dönemi
Seçimlerden sonra Hollande’ın ilk yurtdışı gezisini, daha önce hiç tanışmadığı Merkel’le görüşmek için Berlin’e gerçekleştireceği bildiriliyor. Hollande daha sonra 18-19 Mayıs’ta yapılacak G8 Zirvesi için Camp David’e ve 20-21 Mayıs’ta yapılacak NATO zirvesi için Chicago’ya gidecek. Bu geziler, Euro Bölgesi krizi ve Afganistan’daki askeri varlıklar konusunda Sarkozy’den hayli farklı düşünen Hollande’ın, Merkel-Obama karşısındaki tutumunun ilk işaretlerini taşıyacak…
Avrupa’da sol rüzgâr ve etkileri
Fransa, Avrupa’da solun yükseldiği tek ülke değil. İngiltere’de İşçi Partisi yerel seçimlerde muhafazakârlara karşı ciddi bir seçim başarısı kazanmış durumda. Almanların da Merkel’in politikalarına veda etmeye hazırlandıkları biliniyor. Bu durum, Avrupa’da sıradan yurttaşın, yıllardır uygulanan sağ-muhafazakâr politikalarla derinleşen çelişkilere duyduğu reaksiyonu gösteriyor.
Türkiye, 2011 itibarıyla yılda 104 milyar dolar dış ticaret açığı, 77 milyar dolar cari açık veren bir ülke. 13 milyon yoksul ve 3 milyon işsizin yanında, adaletsizlik ve eşitsizliklere duyulan isyan yükseliyor.
İnsan hakları ihlallerinin sıradanlaştığı ve komşularımızın deyişiyle dış politikanın emperyalizmin taşeronu niteliğine evrildiği dönem sonlandırılmalıdır. Bunun için gereken ise, nitelikli, kapsayıcı ve umudu yeşerten bir sol program yanında, bu programa uygun kadroların etkin-üretken çalışmalarıdır. Uluslararası eksende dayanışmanın yükseleceği dönem, zorlukların hafifletilmesine katkı koyabilecektir.
Doç. Dr. Gökhan Günaydın-Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Esad'a ikinci darbe
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası