Geçici 15. Madde...

Geçici 15. Madde...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.08.2010 - 05:42

12 Eylül’le hesaplaşmak kararlı bir siyasi irade ve toplumsal istekle mümkün olabilir. Ne yazık ki bugün bu iki istenci de görmek mümkün değildir. 12 Eylül mağdurlarının hesap sorma talepleri yeterli toplumsal destek bulamadığı gibi siyasi iktidarlar tarafından da benimsenmemiştir. AKP geçici 15. maddeyi 12 Eylül dönemi ile hesaplaşmak için değil, kendi sivil diktasını oluşturma amacına ulaşmak için için bir araç olarak kullanmaktadır.

Çağdaş bir anayasa, özgür ve demokratik bir ortamda, toplumun bütün kesimlerinin ve tüm siyasi partilerin yapım sürecine doğrudan katılımı ile oluşturulmuş bir toplum sözleşmesi niteliğinde olmalıdır. 12 Eylül’de yapılacak referandumda halkın oyuna sunulacak olan anayasa değişikliği paketi ise yapılış biçimi ve içeriği ile toplum sözleşmesi niteliğinden uzaktır. Diğer bütün siyasi partilerin katkı ve önerilerini reddederek AKP tarafından tek yanlı bir dayatma ile hazırlanan değişiklik paketinin ‘konunun tekliği’ ilkesine uyulmadan, birden fazla konuya tek bir yanıt verilmesi suretiyle yapılacak oylamaya konu edilmesi de biçim bakımından anayasal ilkelere ve hukuka aykırıdır.

Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin yapısını değiştirerek, kuvvetler ayrılığı ilkesini ve yargı bağımsızlığını yok edip AKP’nin sivil dikta özleminin önünü açmayı hedefleyen değişiklik paketinde asıl hedef, yetersiz ve aldatmaca değişiklikler arkasına gizlenmektedir. Sivil dikta hedefini gizlemek için son anda pakete eklenen önemli bir hüküm de anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılarak 12 Eylül darbecilerinin yargılanacağı yalanıdır.

Anayasanın geçici 15. maddesi


Geçici 15. maddenin temelini, 12 Eylül darbesinden hemen sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan ve geçici anayasa niteliği taşıyan “bu dönemde çıkarılan yasaların, yapılan eylem ve işlemlerin yargı kapsamı dışında tutulmasını” öngören 27 Ekim 1980 tarihli Anayasa Düzeni Hakkındaki Kanun, oluşturmuştur.

Maddenin, 12 Eylül döneminde görev yapan ve karar alan kişilerin yargılanmamasını öngören birinci fıkra hükmü, kişiler bakımından bir cezai sorumsuzluk hali oluşturmakta, ikinci fıkra hükmü ise yine o dönemde yapılan işlemleri de yargı kapsamı dışında tutarak geniş bir denetimsizlik alanı oluşturmaktadır. Maddenin 3. fıkra hükmü 2001 yılında yapılan anayasa değişikliği sırasında AB’nin dayatması ile kaldırılmış, ancak bu hüküm çok işlevsel olmamıştır.

1995 yılında başlatılan anayasa değişikliği çalışmaları sırasında maddedeki cezai, mali, hukuki yasak kapsamının yüz kızartıcı suçlarla ilgili olarak kaldırılması öngörülmüş, ancak Anayasa Komisyonu tarafından kabul edilmesine rağmen bu düzenleme oylamada reddedilmiştir. TBMM’de 238 milletvekili geçici 15. madde ile yargılanmamak zırhına sahip olanlar hırsızlık yapmış olsalar da, zimmet suçunu işlemiş olsalar da yargılanmasın demişlerdir.

Hukuki tartışmalar


Geçici 15. madde bugüne kadar hukuk alanında çeşitli boyutlarıyla tartışılmıştır. Geçici 15. maddenin ilk genel seçimlerden sonra TBMM Başkanlık Divanı’nın oluştuğu tarihe kadar hüküm ifade etmesi gerektiği görüşü, 1982 Anayasası’nın mimarı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı tarafından da ifade edilmiştir.

Maddenin bir af hükmü niteliğinde olduğu ve kabul edilmiş bir affın ortadan kaldırılmasının ve geriye dönük işletilmesinin mümkün olmayacağı da ileri sürülen görüşlerden biridir.

Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu, 1402 sayılı yasayla görevlerinden uzaklaştırılan kamu görevlilerinin yeniden göreve iadelerini Türkiye’nin insan hakları yükümlülüğü bağlamında değerlendirerek insan hakları lehine ve hukukun üstünlüğüne uygun bir karar vermiştir.

Danıştay’ın bu kararına rağmen Anayasa Mahkemesi, geçici 15. maddenin kapsamında kalan maddeleri kamu düzeniyle ilgili sayarak anayasaya uygunluk denetiminin dışında bırakılmasına karar vermiştir.

İnsan Hakları Hukuku bakımından, o dönemde meydana gelen eylemlerden ve işlemlerden zarar gören ve hâlâ mağduriyeti devam edenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi ve bu dönemde gerçekleştirilen eylem ve işlemlerin hesabının hukuka uygun biçimde verilmesini talep hakkı olduğu ve Nürnberg ilkeleri kapsamında 12 Eylül döneminin ulusal üstü hukuk çerçevesinde yargılanmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir.

12 Eylül darbecileri


Hukuk alanındaki bu değerlendirmelere rağmen yargı sistemimiz 12 Eylül dönemi ile ilgili esaslı bir hukuki denetim yapamamıştır. 12 Eylül ve sonrası dönemde yapılan yargılamalarda ileri sürülen işkence ve kötü muamele iddiaları geçiştirilmiştir.

Yargı sistemimizin dinamikleri ve alışkanlıkları 12 Eylül döneminde işlenen suçların cezalandırılması ve yapılan işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapılmasını büyük ölçüde engellemiştir.

Yargıçlarımız anayasanın 138. maddesi ile kendilerine verilen anayasal görev çerçevesinde uluslararası hukukun insan haklarına ilişkin standartlarını kararlarında esas alarak 12 Eylül dönemini yargılama gücünü gösterememişlerdir.

Bugün geldiğimiz noktada geçici 15. maddenin kaldırılması ile 12 Eylül darbecilerinin yargılanması ve bu dönemde yapılan işlemlerin denetlenmesi hukuken mümkün değildir.

Anayasanın 38. maddesine göre “kimsenin işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılması mümkün değildir”. TCK’nin 7. maddesine göre de “işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez”. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise failin lehine olan kanun uygulanır” hükmü yer almaktadır. Ayrıca TCK’nin 71, 68 ve 311. madde hükümleri çerçevesinde zamanaşımı süresi dolmuştur.

Kanunların geriye doğru yürütülemeyeceği ilkesi, sanığın lehine olan hükmün uygulanacağı ilkesi ve zamanaşımı kuralları böyle bir yargılamayı hukuken imkân dışı bırakmaktadır. Bu sebeple geçici 15. madde kaldırılınca darbecilerin yargılanacağı iddiası doğru değildir.

Ayrıca değişiklik paketinin 18. maddesindeki “Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları görevleri ile ilgili suçlardan dolayı yüce divanda yargılanır” hükmü ile bu dönemin paşalarının yüce divana sevkine karar verilmesi engeli ve Anayasa Mahkemesi’nin yeni yapısı karşısında ayrıcalıklı ve sonucu iktidara bağlı bir yargılamaya bağlandığını da göz önünde bulundurmak gerekir.

Sonuç olarak


12 Eylül’le hesaplaşmak kararlı bir siyasi irade ve toplumsal istekle mümkün olabilir. Ne yazık ki bugün bu iki istenci de görmek mümkün değildir. 12 Eylül mağdurlarının hesap sorma talepleri yeterli toplumsal destek bulamadığı gibi siyasi iktidarlar tarafından da benimsenmemiştir.

AKP geçici 15. maddeyi 12 Eylül dönemi ile hesaplaşmak için değil, kendi sivil diktasını oluşturma amacına ulaşmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Hukuken sonuç alınamayacağı bilinen bir değişikliği son anda anayasa paketine dahil etmek başka nasıl izah edilebilir? AKP’nin yaptığı basit bir aldatmacadan da öte büyük bir ayıptır, 12 Eylül mağdurlarına saygısızlıktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler