Güçlülerin savaşı
Brecht'in "Cesaret Ana ve Çocukları" Ayşe Emel Mesci rejisiyle Ankara DT'de.
Savaş çığlıklarının yükseldiği bugünlerde Ayşe Emel Mesci, Bertolt Brecht’in “Cesaret Ana ve Çocukları”nı Ankara DT için sah-neye koyuyor. Brecht’in 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde kaleme aldığı ve sanki geleceği haber veren oyunu, “Cesaret Ana ve Çocukları”nın başlarına gelenler üzerinden savaşa gömülmüş bir dünyayı mercek altına alıyor, günümüze de ışık tutuyor…
- Bir Brecht klasiği “Cesaret Ana ve Çocukları” gibi savaş karşıtı bir metni bugün yeniden hatırlatmanız bir tesadüf olmasa gerek....
“Cesaret Ana ve Çocukları” klasik bir savaş karşıtı metin sayılamaz bence. Yazılış amacı, seyircinin savaşın kurbanlarına üzü-lüp ağlamasını, savaşı çıkaranları lanetlemesini sağlamanın ötesine geçiyor çünkü. Bu oyunda böyle bir rahatlamaya yer yok. Günümüzde her yanı saran savaş, bizim dışımızda cereyan etmiyor aslında. Hepimiz şu veya bu şekilde onun parçasıyız. Brecht, genelde bütün oyunlarında olduğu gibi, “Cesaret Ana ve Çocukları”nda da seyirciyi öncelikle kendisini sorgulamaya yönlendiriyor. Çünkü oyunda savaşın nasıl bir sistem sorunu olduğu, barışı istemenin ancak bu sisteme karşı çıkıldığında gerçek bir anlam yüklenebileceği anlatılıyor.
- Metni sahneye aktarırken bugünün siyasi, sosyal atmosferi sizi nasıl yönlendirdi, rejiye ne tür katkılarda bulundu?
Rejide mümkün olduğunca Brecht’e sadık kalmaya, esas olarak metinde vurgulanan çelişkileri, çatışmaları öne çıkarmaya gayret ettim. Çünkü 1618-1648 arasında yaşanan Otuz Yıl Savaşları’nı tarihsel çerçeve olarak kullanan Brecht, 1938’de yazdığı bu oyununda, Avrupa’nın ve tüm dünyanın kısa bir süre sonra sürükleneceği 2. Dünya Savaşı felaketini önceden haber veriyor, sanki bir kehanette bulunuyor. Tarih ile şimdiki zaman arasında böylesine dolaysız, doğru bir ilişki kuran metinler söz konusu olduğunda, yönetmenin kendi sözü de o metin aracılığıyla ifadesini bulabiliyor, kendinizi o metin içinde bulabiliyorsunuz.
- Oyunun metni için “laboratuvar metin” benzetmesini yapıyorsunuz...
Cesaret Ana ve Çocukları’nı la-boratuvar metin diye nitelememin nedeni, Brecht’in çeşitli sıradan insan tiplerini savaş laboratuvarına sokup, davranışlarını, tepkilerini, güdülerini incelediği bir metin olması. Yani yazar “savaş ortamı”nı bir laboratuvar, oyunun karakterlerini de denekler olarak kullanıyor. Bu laboratuvarda siyaset-savaş ilişkisi, savaşta yukarıdakiler-aşağıdakiler ilişkisi, asker-sivil ilişkileri, kadın-erkek, ana-çocuk ilişkileri, insan-para ilişkileri, belki en önemlisi de insan ile içinde yaşadığı sistem arasındaki çok yönlü ilişkiler konusunda birçok deney yapılıyor. Çünkü oyunu oluşturan tabloların ve onları oluşturan sekansların her biri ayrı bir deney. Bir dramatik metindeki gibi peş peşe sıralanarak bir öykü oluşturmak yerine, sordukları farklı sorularla bir araya geldiklerinde büyük resmi oluşturuyorlar.
‘Küçük insanlar’ ve savaş
- Cesaret Ana ve Çocukları’nın hâkim sorusu “Savaşta kim kazanır, kim kaybeder” olsa gerek. Oysa bir ticaret alanı, pazar olarak savaşın kimseye kazandıracağı bir şey olmadığını izliyoruz oyun boyunca, özellikle de “küçük insanlara”...
Daha doğrusu oyunda şöyle söyleniyor: Savaşta kazanmak için güçlü olmak gerekir, sadece güçlü-ler savaştan kazançlı çıkabilir. Burada “güçlü”den kasıt, siyasi ve ekonomik erk sahipleri. Hani meşhur söz vardır: “Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır” diye. Eksik bir siyaset tanımı bu bence: Savaş olsa olsa sistemin tepesinde yer alanların siyasetinin bir devamı olabilir. Ama “küçük insanlar”, barış zamanında da savaş zamanında da hep kazandıklarını en çok sandıkları anda okkanın altına giderler. Çünkü bu sistemde kazanılacak pastayı oluşturan zaten onların emeği, alın teridir. Dolayısıyla sistemi yönetenler açısından “kazan-kazan”, altta kalıp canı çıkanlar açısından da “kaybet-kaybet” diye yürür bu işler. Tabii, “bir şafak vakti / karanlığın kenarından / onlar ağır ellerini toprağa basıp / doğruldukları zaman” bu işlerin kaderi değişir, ama ne zaman? Onu bilemiyorum doğrusu. Şimdilik ufukta, lime lime olmuş arabası, sırtında savaşta kaybettiği çocuklarının yükü ile hâlâ bıkıp usanmadan orduların peşinde dolaşan Cesaret Ana’yı görüyorum sadece. Hâlâ kafasına dank etmemiş, hâlâ son umudunu yine sisteme bağlamış, hâlâ bu düzenle bir yerlere varabileceğine ina-nan Cesaret Ana’yı…
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Edirne'de korkunç kaza