Hâkimler ve Savcılar Dinlenemez!

Hâkimler ve savcılar hakkında dinleme/denetleme kararları verildiği kamuoyuna yansıyan bilgi ve hatta belgelerden anlaşılmakta. Hâkim kararına bağlı olduğu için sorumluluk getirmeyeceğinin düşünülmesi bile olanaksız.

Hâkimler ve Savcılar Dinlenemez!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.12.2009 - 07:21

Hâkimler ve Savcılar Kanununun (HSK) yakalama ve sorgu usulü başlıklı 88. maddesinin Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halleri dışında suç işlediği ileri sürülen hâkim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemezşeklindeki düzenlemesi, hâkim ve savcılar için bir güvence kuralıdır. Gerek yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) ve gerekse Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) koruma tedbirlerine ilişkin genel düzenlemesine istisna oluşturan HSKnin anılan maddesinin gerekçesinde de Bu madde, ilgililerin yaptıkları görevin niteliği yönünden getirilmiş bir teminattıribaresi bulunmaktadır. Yakalama tedbiri yönünden özel kanunun, genel kanundan ayrılması ve daha korumacı bir düzenleme getirmesinin doğal sonucu, sorgu usulünün de ayrık ve güvenceli olmasını zorunlu kılmaktadır.

Anayasadan kaynaklanıyor

Bu düzenleme ve düzenlemenin sonucu anayasadan kaynaklanmaktadır. Anayasanın, hâkimler ve savcılar hakkındaki, soruşturmalar dahil, tüm işlemlerin mahkemelerin bağımsızlığı ve teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğini öngörmüş (m.140/3) olması karşısında özel yasanın üst norma uygun olarak genel kanun hükmüne nazaran istisnai hüküm getirmesi normlar hiyerarşisi gereğidir. Genel usul kanununa göre sınırlayıcı hüküm getiren HSKnin 88. ve diğer maddeleri genişletilemez. Anılan kanunun ve tüzüğünün hiçbir maddesinde haberleşmenin tespiti ve dinlenmesi tedbirine başvurulması düzenlenmemiştir. CMKnin 135. ve devamı maddelerindeki tedbirler istisnai niteliktedir. Ve hemen belirtilmelidir ki suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde CMKnin öngördüğü diğer yöntemlere, sözgelimi aramaya, başvurulması ve sonuç alınamaması halinde 135. maddenin ifadesiyle başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumundailetişimin denetlenmesi tedbirine başvurulabilecektir. Görülmektedir ki, genel kanundaki iletişimin denetlenmesi tedbiri ikincil niteliktedir.

Hâkimler ve savcılar hakkındaki özel kanunda, genel kanundaki (CMUK/CMK) genel hükümler (ör. yakalama) dahi sınırlayıcı biçimde uygulanabilecek ölçüde ise ikincil nitelikteki hükümlere başvurulmasının olanaksızlığı açıktır. Özel kanunda ve tüzükte hüküm bulunmamasına karşın Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğinde (m-98/ç) düzenleme yapılması ve işlemin buna dayandırılması, yapılanın anayasaya, kanuna ve hatta tüzüğe aykırılığını ortadan kaldırmaz. Genel kanuna göre daha güvence getiren özel kanundaki sınırlayıcı hükümlere ve bunun dayanağı anayasal hükme rağmen yönetmeliğe dayanılması olanaksızdır.

Diğer taraftan, dinlemeye ilişkin düzenlemenin bulunmadığı evrede, genel soruşturmalarda bu yönteme başvurulmuş olması olgusu gerekçesine de dayanılamaz. Hâkimler ve savcılarla ilgili özel ve sınırlayıcı ve dolayısıyla daha teminatlı düzenleme şöyle kalsın, eğer düzenleme yapılmamış olsaydı genel soruşturmalarda dahi bu yönteme başvurulamazdı. Kanuna rağmen genişletici yorum yapılarak dinleme tedbirine başvurulduğu bir gerçektir. Ne var ki o evrede muhakeme hukukunda, özgürlük aleyhine genişletici yorum yapılamayacağı gözden kaçırılmıştır. Ancak, bu yöndeki uygulamanın doğru yapılmadığı, genişletici yorumla, kanunda bulunmayan dinleme tedbirine gidilemeyeceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından saptanmıştır. Gerçekten de 6 Aralık 2005 tarihli Ağaoğlu/Türkiye davasında, sözleşmenin özel yaşamla ilgili 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmedilirken iç hukukta dinlemenin kanunla öngörülmediğine işaret edilmiştir.

HSK’ye alınmadı

Düzenleme bulunmayan, yani CMUKun yürürlükte bulunduğu evrede, genel soruşturmalarda dahi başvurulamayan yöntem, özel ve sınırlayıcı bir kanunun uygulamasında hiçbir şekilde dikkate alınamaz. CMUKun yürürlüğü, temyize ilişkin hükümleri dışında CMKun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinde sona ermiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununun bir kısım maddelerinde geçen CMUK ibaresi CMK olarak değiştirilmiştir. CMKnın yürürlüğe girmesinden sonra 5435 sayılı kanunla HSKnin 88. maddesinde, maddenin içeriğini etkilemeyen, maddeyi sınırlayıcı ve güvenceli olmaktan çıkarmayan değişiklik yapılmıştır. Bu da göstermektedir ki; CMKdeki ikincil özellikli 135 ve devamı maddelerindeki tedbirler sonradan yapılan düzenlemelerle dahi HSKye alınmamıştır. Öte yandan CMUK ibaresinin CMK olarak değiştirilmesi de soruşturma ve kovuşturma usullerinde bir değişiklik getirmemektedir. Ayrıca önceki genel kanun (CMUK) evresinde genel kurallara bile ayrık ve güvenceli hüküm getiren 88. madde, sonraki genel kanunun (CMK) yürürlüğe girmesinden sonra, bu kanunun ikincil nitelikteki hükümlerinin uygulanmasına elverişli olmadığı gibi, böyle bir yorum da yapılamaz. Kaldı ki normatif düzenleme böyle bir yorumu da olanaksız kılmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki 5230 sayılı kanunun yollamalar başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrası Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamalar, Ceza Muhakemesi Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılırşeklindedir. Özel kanunun 88. maddesinin sınırlayıcı ve güvenceli olduğu kabul edilmese dahi -ki bu mümkün değil- CMUKta hüküm bulunmadığı için iletişimin denetlenmesinin olanaksız olması karşısında yollamalara dayanılarak hâkimler ve savcıların iletişimleri denetlenemez. Yürürlük kanununun düzenlemesi toptancı bir yollama olmayıp, önceki genel kanunun karşılığını oluşturan hükümlerinin sonraki genel kanunda bulunan hükümleri ile sınırlıdır. Açıkçası, CMUKta iletişimin denetlenmesi tedbiri düzenlenmediği için yürürlük kanununa göre CMKnin öngördüğü iletişimin denetlenmesi yollamalar kapsamında değildir.

Normatif düzenlemeler böyle olmasına karşın, hâkimler ve savcılar hakkında dinleme/denetleme kararları verildiği kamuoyuna yansıyan bilgi ve hatta belgelerden anlaşılmakta. Hâkim kararına bağlı olduğu için sorumluluk getirmeyeceğinin düşünülmesi bile olanaksız. Esasen bu bağlamda düşünülmesi gerekenin ise bu yönde izin veren, istemde bulunan, karar veren ve dinleyen makamlarla ilgili medeni ve cezai sorumluluk olduğudur.

Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler