Haksız tutuklama infazdır

Bu davanın seyrini korkudan kurtulmuş toplumun vicdanı belirleyecek. Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın karşılıklı söyleşisi:

Haksız tutuklama infazdır
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.11.2010 - 11:22

B: Bu davanın bir başka açmazı da savunma boyutu... Sen sorguda kara civcivim mi demiştin?

Ö: Babamla gittiğimiz çocukluk filmlerinden birinde bir kara civcivim öyküsü anlatılıyordu. Bir bant, kocaman bir presin altına bir sürü civcivi taşıyordu. Pres inip kalktıkça civcivler bandın üstünde sarı bir tabaka olarak kalıyorlardı. Banda bir siyah civciv attılar, bütün sarı civcivler sessizce ve kabullenmişlikle presin altına girerken o kara civciv kaçtı, kendini banttan aşağı attı.

Tekrar koydular, kurtulmak için her şeyi yaptı. Sonunda getirip presin altına koydular. Bir ayağını kaptırdı, kaçtı. Bir kanadını kaptırdı, gene kaçtı. Sonunda pres olanca gücüyle üstüne indi... Presin altından çıkan o sapsarı tabakanın üstünde kapkara bir kanat dimdik havadaydı. Türkiye’de biz bu cehalet iktidarında o kara civciv gibiyiz...

‘Hak etmediğimiz suçlamayla karşı karşıyayız’

B: Mahkeme salonunu da etkileyen bir anlatım olmuştu o kara civciv.

Ö: Senin de zulüm savunman çok etkiliydi...

B: Evet burada Mevlana’yı, Hacı Bektaş’ı, Firdevsi’yi, Nizamülmülk’ü, Sokrates’i, ayrıca ve derinlemesine tanıdık. Mevlana’nın Prof. Mehmet Kanar’ın kitabındaki özel sözlüğü beni ayrıca etkilemiş, duruşma salonunda o sözlükten iki sözcüğün anlamını okumuştum. Sözlük “adalet”le başlıyor “zulüm”le bitiyordu. Mevlana’ya göre adalet bir şeyi hak ettiği yere koymak, zulümse bir şeyi hak etmediği yere koymak... Ben Silivri’yi yazdığım kitaba başlık ararken Mevlana’nın bu tanımında karar kalmıştım. Hiç hak etmediğimiz halde böyle suçlama ve tutuklama ile karşı karşıyayız. Zulmün bundan âlâ tarifi ne olabilir?

Ö: O salonda söylenenlerin buza yazıldığını düşünenler varsa büyük yanılgı içindeler. Geçmiş, bugün ve gelecek o salonda. Orada söylenenlerin kayıtları ortaya çıktığında birileri sokağa çıkamayacak. O yüzden o kara civcivin kanadı hep yukarıda olacak. Etkili savunma diyoruz ama bu davada terörist iddiasıyla yargılanan 14 avukat var. Savunma yaparken tutuklanan avukat var.

‘Bize de çıkabilir’

B: Yusuf Erikel’den söz ediyorsun. O çarpıcı bir örnekti. Ortaçağda kimi davalar şöyle sonuçlanıyormuş; sanığın avukatıyla birlikte infazına. Geçen yüzyılda Mithat Paşa’yı Yıldız Özel Yetkili Mahkemesi’nde yargılarken, mahkeme, hangi avukatı seçeceğine biz karar vereceğiz demişti. Aklımıza bu örneklerin gelmesi bile vahim...

Ö: Özel yetkili bu mahkemeden sence bize tahliye çıkar mı?

B: Aklıma bir reklam geldi; bize de çıkabilir...

Ö: Benim de aklıma Londra’da izlediğim tazı yarışları geldi. Bir kol, ucunda tavşan kokulu plastik asılı, kol parkurda hızla yol alırken, tazılar da tavşan diye plastiği kovalamaya başlıyorlar. Ben İngilizlere sordum; tazılar tavşan kokulu plastiği yakalarsa ne oluyor? Tazı bir daha asla yarışlarda koşmaz dediler. O salondan bize çıkmaz. Ancak ilk genel seçimde halk bu prangaları çözer...

B: Bizim tahliyemizi isteyen avukatlar da zor durumda. Her talep gününde söylenmemiş bir şey bulmaya çalışıyorlar. Bazı avukatlar ve sanıklar artık gereksiz diye talepte bulunmuyor.

‘Davanın dümeninde Başbakan Erdoğan var’

Ö: Öyle bir dava ki, siyasi etkisi korkunç ve dümeninde Başbakan var. AKP, AKP’li bürokratlar var. Siyasi kin ve intikam davası. Dosyaya hiçbir delil girmiyor. Duruşma gününde başkan izinli. Davaya, dosyaları bilmeyen başka bir mahkemenin üyesi katılıyor. Üstelik katıldığı oturumda bir sanığa, “Derdinizi bana değil, asıl üyelere anlatın. Ben yarın yokum” diyor. O gün suikastçı diye suçlanan Erzurum ve Antalya’da gözaltına alınıp tutuklanan üç polis, 20 ay sonra, hiç sorgulanmadan dosyayı hiç bilmeyen misafir üyenin de oyuyla oybirliğiyle tahliye ediliyor. Bu havuz problemini birlikte çözelim. Çözebilir miyiz? Zor, zor, çok zor. Sence nereye gidiyoruz?

B: Bu davanın seyrini belirleyecek olan, Silivri’deki mahkemenin yanında, siyasetin seyri, medya mahkemesi ve toplum vicdanı... Sondan başlarsak toplumun korkuyu yenmesi önemli... Az önce Mithat Paşa yargılamasından örnek verdik. Mithat Paşa için sürgün kararı çıkınca, gemiye bindiriliyor. Boğaz açıklarında iki gün bekletiliyor. Toplumdan tepki gelir diye endişe ediliyor. Gelmeyince Mithat Paşa bir daha gelmemek üzere gidiyor. Sözü bize getirirsek; Silivri’ye 100 bin kişi davayı izlemek üzere gelse tutuklu mu kalırdı?

‘Benim tek umudum halk’

Ö: Böyle devam ederse o 100 bin kişinin geleceğine inanıyorum. Cumhuriyet mitinglerine kimse gelmez sanmışlardı, sorun kucaklaşmakla ilgili. O an geldiğinde burada bir milyon kişi olur. Benim tek umudum halk. Çünkü burada dijital işkence var, Silivri toplama kampı var, zulüm var. Burayı dağıtmaya bir tek halkın gücü ve siyasal tercihi yeter. O yüzden bu dava bir yere gitmez, bu haliyle zulüm devam eder diyorum. İşte buradan soruyorum; İzmir, Antalya, Ankara, İstanbul, Bursa, Gaziantep, Çanakkaleliler, Türkiye’nin tümü bu zülmü bitirmek için siyasi tercihlerini bizden yana kullanmazlar mı? Yatın içerde mi derler...

B: Toplumun siyasi tercihleri bu davada önemli olacak. Çağdaş toplum, örgütlü toplumdur.

Ö: Örgütten söz etme, tutuklarlar...

B: Bir de bu toplumun örgütlü temsilcileri var... Sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları, siyasi partiler, üniversiteler... Türkiye’de demokrasi gelişiyor diyorlar, ama burada demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan örgütlü toplumu savunanları yargılıyorlar.




Toplumsal duyarlılık yükseltilmeli

Ergenekon bağlamında en çarpıcı örnek Türkan Saylan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD). Operasyon dalgaları Saylan’ın evine uzanınca toplum ve sözünü ettiğimiz örgütler tepkisini yükseltti... Şimdi ışıklar içinde yatsın, Saylan’ın ve ÇYDD’nin bu operasyonlardaki durumu belli mi?

Ö: Askıda... Tepki yüksek olduğu için orada tutuyorlar...

B: Hah, işte ben de onu diyorum... Artık bu aşamada toplumsal duyarlılık yükseltilmeli, Silivri’de inatla aylardır duruşmaları izleyen kararlı çekirdeğe on binler, yüz binler eklenebilmeli...

Ö: O çekirdek kadro inanılmaz. Memleket Sevdalıları, Biz Kaç Kişiyiz, CUMOK, ADD, siyasi partiler, CHP’liler, DP’liler, Yeni Partililer, İşçi Partililer, büyük bir duyarlılıkla hiç yalnız bırakmadılar. Bu birliktelik Silivri’ye milyonları toplar, ben buna inanıyorum. Bir yıldır bizi yalnız bırakmayan yukarıda sıraladığımız kurumlara ve onları temsil edenlere teşekkür ediyoruz.



Zulüm altındayız diye başvurduk ama...

‘Üç aydır ses yok’


Yine duruşma salonuna gelen aydınlara, sanatçılara, akademisyenlere, dostlara ikimiz adına yürek dolusu selamlarımızı gönderiyoruz. Teşekkür hanesine her cuma “ilanen” Silivri’ye gelen Kadın Araştırmaları Derneği’ni, benim “her saniye” dediğim Cevat Yurdakul ailesinden Saniye Yurdakul’u, Çağlar Teyze’yi, Rabia Hanım’ı, Rahmi Bey’i ekleyelim...

B: Aynen katılıyorum... Siyasi kurumlar çok önemli. Buraya kayıtsız kalmaması gereken kurumların başında TBMM İnsan Hakları Komisyonu geliyor. Burada insan haklamaları var, zulüm altındayız diye başvurduk, üç aydır ses yok...

Ö: Daha önce geldiklerinde tutukluluk ve diğer yargılamayla ilgili insan hakları ihlallerini anlatmaya çalıştık, bizim görev alanımız değil diye dinlemek istemediler. Ama sevindiren şey, komisyon başkanı Zafer Üskül’ün son açıklaması; tutukluluk dahil davadaki insan hakları ihlallerini ele almaya karar vermişler...

B: Burada altı çizilmesi gereken bir durum da Avrupa Birliği (AB) kurumlarının bu davaya körlüğü. Kimi davaları daha mahkeme başlamadan takibe koyulan AB temsilcileri Ergenekon’daki yalanları, iftiraları görmezden geldiler.

Ö: AKP’nin yalanlarına inandırıldılar. Örneğin ben buradan açık çağrıda bulunuyorum. Sadece muhalif olduğumuz için, AKP karşıtı olduğumuz için zulüm altındayız. İfade, düşünce, yaşama, muhalefet etme özgürlüğümüz elimizden alındı. Bunları görmezden gelemezler. Ben hakkımı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arıyorum. AB temsilcilerini Silivri’ye duruşmaları izlemeye ve bizimle görüşmeye davet ediyorum. AKP büyüsünden çıksınlar.

B: Bu davayı sağduyuyla, hukukla bakan herkese son bir durumu anımsatalım. 1970-80’lerde DGM’ler neyse, bugün özel yetkili mahkemeler (ÖYM) o. Bu mahkemelerin olağanüstü yetkileri kötüye kullanılıyor. Hukuk çiğneniyor, adalet yok ediliyor. Keyfiyet, şüphe, kanaat, yasanın, hukukun üstünde. ÖYM’lere hayır demek insan onurunu savunmak demektir. DGM’ler ceberut devleti, ÖYM’ler ceberut hükümeti korumak için kullanılıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler