Hedef sıfır kazaydı 4 ayda 753 işçi yaşamını yitirdi
Çalışma Bakanlığı tarafından 4 ay önce merkezinde inşaatların olduğu "sıfır kaza" kampanyası başlatılmıştı. İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin yayınladığı rapora göre 4 ayda 167’si inşaat işçisi olmak üzere toplam 753 işçi yaşamını yitirdi.
Çalışma Bakanlığı tarafından 4 ay önce başlatılan ve merkezinde inşaatların olduğu "sıfır kaza" kampanyasında 167’si inşaat işçisi olmak üzere toplam 753 işçi yaşamını yitirdi... Çalışma Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, 4 ay önce merkezinde inşaatların olduğu "sıfır kaza" kampanyasını başlatmıştı.
HEDEF SIFIR KAZAYDI... SONUÇ: 753 İŞÇİ YAŞAMINI YİTİRDİ
Müezzinoğlu, 3. Havalimanında düzenlenen "İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklarasyon" imza törenindeki konuşmasında, iş güvenliği önlemlerini anlatmış, başta inşaatlar olmak üzere "sıfır" kaza hedefini açıklamıştı. Müezzinoğlu'nun bu 4 aylık planında sona gelinirken, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin açıkladığı rapora göre, "Çalışma Bakanlığı'nın yürüttüğü Hedef Sıfır Kaza" kampanyası sürecinde 167'si inşaatlarda olmak üzere en az 753 işçi yaşamını yitirdi.
İşte İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin yayınladığı o rapordan çarpıcı rakamlar:
13 Mayıs / 12 Eylül tarihleri arasında 167’si inşaat işçisi olmak üzere en az 753 işçi yaşamını yitirdi
İSİG Meclisi olarak bu dönemde inşaatlardaki iş cinayetlerine dair bilgilerimizi paylaşıyoruz...
Kampanya süresinde (13 Mayıs – 12 Eylül arası) en az 753 işçinin yaşamını yitirdiğini tespit ettik... Yani her gün en az 6 işçi iş cinayetleri sonucu aramızdan ayrıldı...
Mayıs ayında (13-31 arası) en az 104 işçi,
Haziran ayında en az 170 işçi,
Temmuz ayında en az 207 işçi,
Ağustos ayında en az 217 işçi,
Eylül ayında (1-12 arası) ise en az 55 işçi yaşamını yitirdi...
Hedef sıfır kaza kampanyası sürecinde (13 Mayıs – 12 Eylül arası) inşaatlardaki iş cinayetlerinin nedenlerine bakarsak yüksekten düşmeler ve ezilme/göçükler yüzde 66’sını oluşturuyor.
Hedef sıfır kampanyası sürecinde Türkiye’nin 58 şehrinde ve yurtdışında iki ülkede Türk inşaat şirketlerinde işçi kardeşlerimizi yitirdik...
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’na sorularımız var...
"SELEFİNİZİN DEKLERASYONUNDAN HABERİNİZ VAR MI SAYIN BAKAN?
1- Devlette devamlılık esastır. Eski Bakan Müezzinoğlu’nun başlattığı ‘Sıfır Kaza Deklerasyonu’ndan haberiniz var mı? Haberiniz var ve kampanyaya devam ediyorsanız bu konuda neden açıklama yapmıyorsunuz ya da yapacak mısınız?
2- Kampanya sürecinde (13 Mayıs-12 Eylül) hem genel olarak hem de kampanyanın ekseni ilan edilen inşaat işkolunda kaç işçi yaşamını yitirmiştir?
3- Bu kampanya çerçevesinde işçi ölümlerinde geçmiş yıllara göre bir azalma meydana gelmiş midir?
4- Bu kampanya için ayrılan bütçe ne kadardır? Ne kadarı hangi işler için kullanılmıştır?
5- Bu dönemde inşaatlardaki ne gibi önlemler alınmış ve hangi şehirlerde kaç denetim yapılmıştır? Sonuçları nelerdir?
İNŞAAT SEKTÖRÜ BÜYÜYOR, İŞÇİLER VE HALK ÖLÜYOR
TÜİK, 2017 yılı ikinci çeyrek tahmini büyüme rakamını açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,1 büyüdü. İnşaat ve imalat sanayi ise büyümenin başını çekti. Sektörün puanı yüzde 6,8 arttı.
İnşaat sektörü rant-komisyon ilişkileri içinde büyümeye devam ederken, bundan zararlı çıkansa işçiler ve halk oldu. İnşaattaki büyümeden hiçbir pay alamadığı gibi daha kötü koşullarda ve daha düşük ücretlerle çalışmaya mecbur bırakılan işçilerin iş kazası geçirme oranları daha da arttı. Bunun yanında bir taraftan işçi sömürüsü ve ölümleri üzerinden büyüyen inşaat sektörü diğer taraftan da halkın sağlığına zarar vererek hatta kimi zaman canını alarak, toplum kaynaklarını talan ederek ve büyük ölçüde de halk borçlandırılması üzerinden büyümeye devam etti. İnşaat sektörü büyürken bu iki yanlı sömürü de sürekli genişledi.
Hazine arazilerinin devlet eliyle usulsüz olarak imara açıldığı ve inşaat şirketlerinin ihalelerini aldığı alanların pek çoğu kamu arazileri. Kamu arazilerinin şirketlere peşkeş çekilmesi toplumun olanı gasp edip el koymak iken bir de üzerine halkın canı ve sağlığı ile oynayan inşaatlar dikildi.
Ranta dayalı inşaat yapımının hızla büyümesi, halkın değerleri olan alanları tüketirken, kent hakkına da büyük bir zarar veriyor. Kamusal alanlar güvenlik şeritleri bile olmadan ihlal edilirken inşaat alanları hiçbir önlem alınmadan, gündelik hayatın sürdürüldüğü alanlarda devam ediyor. Çevreye, halk sağlığına ve toplumsal hayata da büyük zarar veren inşaatlarda işçi sağlığı ve güvenliği denetimi gibi çevre denetimi de çok nadir yapılıyor. Neredeyse tamamen prosedür haline gelen bu denetimler şirketlerin birkaç ay önceden haber aldığı ve günü kurtarmak üzerine önlemler aldığı bir biçime dönüşmüş durumda.
ŞEHİRDE HAFRİYAY KAMYONLARI AĞI VE ÖLÜMLER
Kentleri büyük bir şantiyeye çeviren bu projeler aynı zamanda hafriyat kamyonları ve beton mikserlerinin de kenti işgal etmesine neden oluyor. İnşaat rantı kent içindeki bu araçların sayısının öylesine artmasına neden oldu ki, İstanbul’da faaliyet gösteren kayıtlı toplam hafriyat kamyonu sayısı 8494 iken, beton mikseri sayısı 2500. Ankara’daki hafriyat kamyonlarının sayısı ise belediye otobüslerinden daha çok.
Beton mikserlerin ve hafriyat kamyonlarının sabah saat 06.00 ile 10.00 akşam saat 16.00 ile 22.00 arası trafiğe çıkması yasak olmasına rağmen bu araçlar ana trafik akslarını kullanarak gün boyunca sokak aralarında bulunuyor. Hafriyat kamyonlarının denetim yetkisi iki yıl önce Şehircilik Bakanlığı’ndan alınıp belediyelere devredildi. Sadece Ankara’da 2016 yılı içinde hafriyat kamyonları 20 bin kez denetlenmiş, 1227 tanesine park cezası verilmiş. Sorun ise bu denetlemelerin göstermelik olması.
Dahası betonun iki saatte donması ve prim usulüyle şoför çalıştırma nedeniyle bu araçlar kent trafiğinde yüksek hız yapıyor. 2016 yılından beri sadece İstanbul’da hafriyat kamyonları ve beton mikseri nedeniyle yaşanan kazalar 33 kişinin canını aldı (@SuleIdilDere). Üstelik hayatını kaybedenlerin ailelerinin, suçluların cezalandırılması girişimlerine de yargı eliyle ket vuruluyor.
SERMAYE BESLEMEK ÜZERİNE BİR KENTSEL DÖNÜŞÜM
Özellikle 1999-2001 krizinin ardından AKP’nin uyguladığı tarım karşıtı ve bölgesel eşitsizliği artırıcı politikalar nüfusun hızlı bir biçimde kentlere yığılması ve konut ihtiyacını doğurmuştu. Barınma konusunda konut edindirmenin neredeyse tek alternatif olarak sunulduğu bir politika ile kentsel dönüşüm politikaları sonucu uygulanmaya başlanan konut kredisi ve ipotek sistemleri yoluyla haneler büyük borçlanmaların içine girdi.
RANTTAN TALANA BİR BÜYÜME
Sürdürülmekte olan projelerin pek çoğu ekolojik bir talan yaratmakta. İnşaat sermayesi barajlarla ekosistemi değiştirirken HES’lerle akarsuları kurutmakta, RES’lerle ormanları katletmektedir. Yollar, havalimanları ve köprülerle doğa talan edilmekte; estetik, tarihi ve kültürel doku da büyük zarar almakta ya da yok edilmektedir.
Dev projelerin büyük bir kısmı, kullanım ve ihtiyaç alanlarından çok daha büyük arazilere kuruldu. Böylece bu alanların imara açılabilmesi için bir zemin yaratıldı. 3.Havalimanı inşaatında olduğu gibi 150 milyon yolcuya hizmet etmesi planlanan havalimanı için 3 bin 500 hektar yetmekteyken proje bu alanın iki katından da fazla bir alanı, üstelik çok büyük bir kısmının orman ve su havzası olduğu bir alana inşa ediliyor.
RANTA DAYALI BÜYÜME İŞÇİYE VE HALKA ZARAR VERİYOR
Görülüyor ki inşaat sektörünün bir şantiyeye dönüştürdüğü kentler sermaye lehine düzenlenmekte ve yeniden yapılanmakta. Kent hakkı her anlamda yok ediliyor ve kentler büyük bir beton yığınına dönüştürülüyorken inşaat politikası ve büyümesi sermayeye devasa bir büyüme vaat etmekte. Bu büyümeden hiçbir fayda görmeyen dahası zarar görense işçiler ve halk. Türkiye’de inşaat gibi çeşitli sektörler ve şirketler büyürken gelir adaletsizliğinin sürekli artışı bunun bir göstergesi. Rant üzerinden yürüyen bu sistem bir yandan işçinin emeğini sömürüp canını almakta diğer yandansa halkın sağlığını, güvenliğini ve kent hakkını tehdit etmektedir.
HAFRİYAT KAMYONU TERÖRÜ
Yaşam hakkımızı ihlal eden ve can almaya devam eden hafriyat kamyonlarının bir kısmı ne yazık ki belediyelere ait kamu araçları.
Türkiye çapında hafriyat kamyonlarının yol açtığı ölümlü olay raporumuzu hazırlarken (yıl sonunda açıklamayı planlıyoruz) birçok ildeki ölümlü olayların belediye hafriyat kamyonu-kamu araçları kaynaklı olduğunu fark ettik.
Örneğin:
29 Mart 2017 / İstanbul-Fatih / Nesibe Babayorova (32) / Özbek uyruklu / Fatih Belediyesi’ne ait hafriyat kamyonu çarptı. / Hayatını kaybetti.
25 Temmuz 2017 / Malatya / Murat Bakır (37) / Yaya / Malatya Belediyesi’ne ait hafriyat kamyonu çarptı. / Hayatını kaybetti.
17 Temmuz 2017 / Trabzon-Akçaabat / Esma Şamlı (52) / Trabzon Büyükşehir Belediyesi’ne ait hafriyat kamyonu çarptı. / Hayatını kaybetti.
1 Temmuz 2017 / Şanlıurfa / Akçakale / 13 yaralı / Büyükşehir Belediyesi’ne ait 63 UB 119 plakalı hafriyat kamyonu yolcu minibüsüne çarptı.
12 Mayıs 2016 / İstanbul Kadıköy / Şule İdil Dere (23) / İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait hafriyat kamyonu çarptı. / Hayatını kaybetti.
Halkın can ve mal güvenliğini korumakla yükümlü belediye gibi kurumlar bile işçi sağlığı-iş güvenliği yasalarını-yönetmeliklerini hiçe sayarsa halkın canını kim koruyacak konusuna vurgu yapılabilir düşüncesiyle kendi hikayemizden örnek vermek istedik.
Bildiğiniz gibi İdil’in canını alan da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayıtlı bir hafriyat kamyonuydu.
Kurbağalıdere dip temizliği çalışması yapıyordu İBB orda ve ne yazık ki bilirkişilerin ortaya çıkardığı gerçek şu oldu: İBB ve işi beraber yaptığı-iştirakı İSTAÇ AŞ, çevrede yaratacağı tahribat ve can güvenliği için risk değerlendirmesi yapmamıştı. Nitekim işi ihale ettiği (İSTAÇ AŞ’ye) sözleşmede de hafriyat kamyonu şoförlerine dağıtılacak kumanya bile yer alırken “risk değerlendirmesi” ya da “yaya can güvenliği tedbiri almak”la ilgili tek satır yoktu.
Bu ciddi bir “hizmet kusuru” olduğundan belediye üst düzey personelinin yargılanmasına önce Valilik izin vermedi, arkasından Bölge İdare Mahkemesi’nin kesin kararıyla sorumluların yargılanması resmen yasaklanmış oldu.
Özetle... Özel şirketlere ait hafriyat kamyonu-iş makinelerini denetlemekle yükümlü kamu kurumları bile “iş sağlığı-güvenliği” yasalarına, yönetmeliklere uymuyor, kendi araçlarıyla-personeliyle doğrudan halkın canını alıyorsa ve yargılanamıyorsa, sanırız ortada bir kamu can güvenliği-halk sağlığı sağlama-koruma görevi fiilen ortadan kalkmış durumda.
*
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!