Hülya ve Oktay Uygun, Atalay'ı yazdı: Akın'a asıl mahpus gurbetliktir
Akın’ın hukukçuluğunu ve yöneticiliğini eşsiz kılan; kıvrak zekâsını, bilgi ve deneyimini vicdanının süzgecinden geçirerek kullanmasıydı. Hep çok iyi bir hukukçu oldu. Cumhuriyet’in bağımsız, tarafsız ve çoğulcu bakış açısına katkısı da çok büyük.
Akın Atalay ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başlayan dostluğumuz, 35 yılını doldurdu. Bu uzun süre zarfında, hukuk mesleği değişti, Türkiye değişti, dünya değişti; çoğu kez de olumsuz yönde değişti. Akın’ın hepimizi imrendiren zekâsı ve tertemiz yüreği, hep aynı kaldı. Otuz beş yıl önce bizi bir araya getiren, görünüşte, fakülte yıllarının öğrencilik telaşı veya düşünsel paralelliklerimiz gibi aslında rastlantısal durumlardı. Dostluğumuzun devamını sağlayan ise, o yaşlarda sezinleyip bugün bilincine vardığımız şeydi: Haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye ve baskıya karşı yüreğimizin aynı frekansta titreşmesi ve aynı acıyı hissetmemiz.
Akın’ın hukukçuluğunu, yöneticiliğini ve dostluğunu eşsiz kılan; kıvrak zekâsını, engin bilgi ve deneyimini her zaman vicdanının süzgecinden geçirerek kullanmasıydı. Meslek yaşamının her döneminde, hep çok iyi bir hukukçu oldu. Cumhuriyet’te yöneticilik yaptığı dönemlerde de hukukçu kimliğini ve vicdanını ön planda tuttu. Gazetenin bağımsız, tarafsız ve çoğulcu bakış açısına sahip olmasında büyük katkısı oldu. Türkiye gibi çoksesliliğin tehlike, çoğulculuğun yıkıcılık olarak görüldüğü bir ülkede, bu duruşu korumanın bedeli ağırdır. Şu anda Silivri’de ödenen bu bedel, Akın’ın bugüne dek ödediği bedeller içerisinde, hiç kuşkusuz en zor ve cesaret gerektirenlerden biridir.
Hakkında başlatılan soruşturma üzerine, tereddüt etmeden döndüğü ülkesinde, uçaktan inmeden gözaltına alınması ne ironiktir. Biz dostları biliriz ki, asıl mahpus gurbetliktir Akın için. Şimdi dışarıda avukat dostları, içeride kendisi, bu tuhaf soruşturmanın garip sonuçlarının ortadan kaldırılması için çaba harcıyorlar. Bu çabalar, belki de yakında Akın’ın serbest kalmasını sağlayacaktır. Ancak ülkemizin içinden geçtiği süreçte, böyle bir serbestliğin “özgürlük” anlamına gelmediğini biliyoruz. Türkiye’de, içeride veya dışarda olmak artık özgürlüğü belirleyen çizgi olmaktan çıktı. Sözlerimiz, karikatürlerimiz, yazılarımız, bütün entelektüel faaliyetlerimiz içeride de, dışarıda da “mahpus”. Buna karşılık vicdanımız; her zaman haklının ve doğrunun yanında olmayı buyuran içimizdeki dinmeyen ses, mahpushanede de “özgür.”
İki bin beş yüz yıl önce, ünlü Yunan filozofu Sokrates yargılanıp mahkûm edildiğinde, dostları ona, “Haksız biçimde ceza almandan çok büyük üzüntü duyuyoruz” demişlerdi. Sokrates’in cevabı, “Asıl bir cezayı hak edecek işler yapsaydım üzülmek gerekirdi” olmuştur. Haklı olmak, her zaman vicdanının sesine kulak vermek, içeride tutuklu veya dışarıda serbest olmaktan daha önemlidir. Cumhuriyet’in tutuklu bütün yönetici ve yazarları, daha özgürlükçü, çoğulcu ve çoksesli toplum idealinin bedelini ödeyen dostlarımızdır. Onlar; barışı, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi savunan kitlelerin vicdanında aklanmışlardır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza