İbn-i Haldun ve Güncel Türk Siyasası
Türkiye artık yeni bir döneme girmiş bulunuyor. Bundan sonra hükümet karşıtı yazı yazmak “mahlas” gerektiriyor. Mahlas kullanmak, edebi yazın dışında örneklerini çeşitli memleketlerin baskıcı yönetimleri zamanında gördüğümüz bir uygulama. Gazetecilerin, yazarların, aydınların “takma isim” ile kalem tuttuğu dönemler...
Bendeniz de bundan sonra yazacağım yazılarda şu yöntemde karar kıldım: Yazımın içeriğinde hangi düşünürü esas alıyorsam “o” yazıyormuş gibi yazmak ve “o”nun isminden esinlenerek takma bir isimle imzayı atmak. İbn-i Haldun’dan (1332-1406) esinlenerek kaleme aldığım bu yazıda -onu “modernize etme” hatasını da akılda tutarak- sözü fazla uzatmadan kendisine bırakıyorum:
Günümüzden 650 yıl kadar önce, kısaca “umran” adını verdiğim yeni bir bilim dalı ortaya atmıştım. Benden önceki düşünürlerde, tarafıma ulaştığı ölçüde göremediğim yeni bir teori.
Tarafımın ulaşabildiği diyorum çünkü söz gelimi, Hz. Ömer’in İran kütüphanesindeki kaynakları yaktırması örneğini esas alarak, benden daha önce buna benzer bir teorinin ortaya atılmış olabilme ihtimalini saklı tutuyorum.
“Umran” \t\tbilimi nedir?
Söz konusu bilim dalının asıl amacı, sosyal ve siyasal yaşama yön veren yasaların saptanarak bu yasalar çerçevesinde tarihin analiz edilmesidir. Bu yasalar herhangi bir yönetimin/ideolojinin daha doğru, yararlı, ileri vb. olduğunu kanıtlamaya yaramaz.
Peki nedir? Sadece “olan”ı ve onun işleyişinin usul ve esaslarını anlamaya, süresini saptamaya çalışır.
Ortaya koyduğum yeni bilim dalı, öncelikle yine bendenizin ilk dile getirdiği “asabiyyet” (Türkçeye en yakın ifadesiyle “Soy/Grup Dayanışması”) olgusundan yararlanarak yorumlamalarını yapar.
Bu kurama göre, peygamberler dahil, üstün insanlar olarak kabul edilen kişilerin başarıya ulaşması, kişisel yeteneklerinden ziyade, içinde yaşadıkları güçlü dayanışması olan topluluk(lar) yüzündendir. Çeşitli insan grupları içinde “biz” duygusunu kazanarak en büyük dayanışmayı gerçekleştirenler, yaşadıkları toplum içinde ya da ele geçirmeye çalıştıkları diğer bir toplumda ‘baskın’ gelerek yönetimi ele geçirirler.
Dayanışmanın itkisi günümüzde dini, ulusal veya ideolojik olabilir. Ancak dayanışmanın kuvveti, özünde bu kavramlardan bağımsız yeni bir “ortaklaşa hareket” olarak ortaya çıkar. Bu gibi, dayanışması kuvvetli gruplarda sosyal yasaların belirlediği determinist süreçteki “insan iradesi”, yeni kurulan toplumsal düzenle beraber kendisini gösterir; kurulmanın öncesinde değil.
Başka bir anlatımla, insanlar çeşitli nedenlerle bir araya gelerek güçlü bir dayanışma yaratırsa; işte bu, toplumsal yaşamı dönüştüren etkendir. İnsan iradesi ise, yeni toplumsal düzenin bekasında önemli yer tutacaktır.
Benim zamanımda, yani 14 yüzyılda, söz konusu teorimi doğrulamak amacıyla laboratuvarımda kullandığım iki toplum biçimi vardı: (Yerleşik) Kent Toplumu – (Göçebe) Kır Toplumu.
Kır toplumunun savaşçılık gücü, kent toplumundaki dayanışmanın azalmasıyla kendini gösterir ve üstünlük sağlamaya başladıktan sonra da toplumsal düzeni ele geçirirdi.
Kısaca toplumsal dayanışmanın azalması, baskıların artmasına ve bu da yeni bir dayanışma grubunun, “kır toplumunun” egemenliğine neden olurdu.
Söz konusu teorimin ‘kabaca’ Türkiye toplumunun son yüzyılına izdüşümünü ele alırsak, saptamalarım şöyle olacaktır:
Osmanlı yönetimindeki dayanışmanın azalması, baskının artmasına ve hatta korkunç biçimde kendi halkına güvenmeyip “düşman” ile işbirliğine yol açmıştı. Mustafa Kemal önderliğinde Türk ulusunun güçlü dayanışması, söz konusu yönetime karşı isyanı ve sonuçta devrimi getirmiştir. Halk nezdinde yeni bir hedef, modern Türkiye Cumhuriyeti, zulme ve işgale uğramış kitleler arasında yeni bir dayanışma ortaya çıkararak, toplumsal düzenin dönüşümünü ve büyük ölçekte de emperyalist güçlerden “kurtuluş”u sağlamıştır.
Kemal’den çok Kemalciler
Umran biliminin yasaları çerçevesinde düzenin devamlılığı ise, yalnızca kaba güçle, fiziki-askeri üstünlükle sağlanmaz. “Değişimin, değişmez yasaları” üstün gelecektir. İktidarın, zaman içinde toplumun kabul edebileceği bir tür hak ve adalet anlayışına dayanması gerekir. Ne var ki Kemal’in devrimleri, kendisinin hakkın rahmetine kavuşmasıyla son bulmuştur.
Kemal’den çok Kemalciler ortaya çıkmış, devrimlerin sürekliliği yerine kolay olan yolu; yani devrimlerin muhafazası yolunu seçmişlerdir.
“Muhafaza”, değişime direnmeyi; “direniş” baskıyı; “baskı” ise yeni asabiyyetleri (dayanışmaları) doğurmuştur. Bu süreçte “Kemal’den çok Kemalciler” o kadar ileri gitmişlerdir ki, Kemal’in çizgisine en yakın evrilmenin gerçekleşeceği “Sol Asabiyyet Girişimi”ne karşı ceberutluğun son aşamasına gelinerek “emperyalizm” ile işbirliği içinde “solkırım” dahi uygulanmıştır.
İşte artık ister “Yeni Osmanlıcı” ister “ılımlı İslamcı” diyelim, söz konusu başka bir topluluk, bulduğu boşluğu iyi değerlendirerek, kuvvetli dayanışması ile Türkiye’nin toplumsal düzeninde yönetimin yeni sahibi olmuştur.
Sonuç
İddiam o ki, siyasal iktidarın ortaya çıkışını, gelişimini, niteliğini ve sona ermesini belirleyen sosyal-siyasal bazı yasalar vardır.
Bunlar, bazı Batılı düşünürlerin ben öldükten sonraki zamanlarda ortaya attığı, dinsel ya da laik kökenli doğal hukuktan kaynaklanan yasalar değillerdir.
Şahsen, olması gerekeni, ideal devlet düzenini de ortaya koymuyorum. Benim yaptığım olanı açıklamaya çalışmaktır; bunlar da devletin ve iktidarın ortaya çıkışını, niteliğini ve süresini belirleyen yasalardır.
Ancak toplumsal gelişmeler, benim yaşadığım döneme göre çok daha hızlı akıyor. Başa geçenlerin baskıcı yönetim biçimine dönüşmeleri belli bir zamanı gerektirirken, günümüzde mevcut yönetimler, intikam duygusunu da işe katarak, aceleci bir ceberutluğa geçiş yapıyorlar. Hak ve adaletten uzaklaşıp ‘Umran’ biliminin ortaya koyduğu yasaları dikkate almadan yol alıyorlar.
Son kertede şunu ifade etmeliyim ki; devlet, kötü ve zalim olursa, bu durum uyruklar için zararlıdır ve hem onları hem devletin kendisini mahveder.
Nihayetinde “umran” biliminin yasası yeni bir “asabiyyeti” müjdeler.
Reşat Volkan Haldunoğlu Yakındoğu Üniversitesi
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği