'İleri Demokrasi' mi, 'Otoriter Rejim' mi?
Günümüzde muhalefet güçlerine düşen görev, halkımızın gözünde AKP’nin ipliğini pazara çıkarmak ve bu hedefe koşut eylemlilik geliştirmektir. İçinde bulunduğumuz karanlık dönem, ancak böylesi bir yaklaşımla aşılabilir.
Günümüzde ülkemiz; terörün, gerginliklerin, güvensizliklerin kol gezdiği bir ülke halinde... İşsizlik, ekonomik sorunlar, geçim kaygıları ise yurttaşımızın en büyük kâbusu... Emeğiyle geçinen insanların yaşam koşulları her geçen gün daha da ağırlaşıyor, zorlaşıyor. Yurtiçinde ve dışında insanımızın, halkımızın yüreğini dağlayan pek çok sorunla ve olumsuzlukla yüz yüzeyiz.
Sözün özü, halkımız yorgun, insanımız mutsuz…
Buna karşın, ülke yönetiminde bulunan AKP, insanımızı “ileri demokrasi” ninnileri ile uyutuyor. Uluslararası emperyal güçlerin Ortadoğu’da sahneye koydukları yeni oyunların aktörlüğü ile avutuyor.
AKP’nin sınıfsal ve \t\tsosyal konumu
2001 krizinin etkileri altında yapılan 2002 seçimlerinde, çoğunlukla dar gelirlilerin, yoksulların oyunu alarak iktidara gelen AKP, birçok çevreyi şaşırttı. Kimi çevreler, onun yalnızca muhafazakâr, tutucu ve “dinci parti” kimliğini öne çıkarırken bazıları da ona olmayan misyonlar yüklemeye kalktı. Başta bazı liberaller olmak üzere, demokrasi mücadelesini AKP’ye ihale edenlere, zaman zaman kimi eski “solcu”lar da katıldı.
Aslında bu yanılsamanın temelinde, AKP’nin sınıfsal konumunu, üzerine oturduğu zemini ve uluslararası ilişkilerini, doğru ve sağlıklı şekilde çözümleyememek yatıyordu.
Bu yanlışlık, kabaca iki önemli sonuca yol açtı. Kimileri, AKP’yi, ülkeyi yanlışlıklardan arındıracak, demokratikleştirecek bir “demokrasi havarisi” gibi görmeye başladılar. Onların öncelikle kendilerini meşrulaştırmak için ileri sürdükleri sözde “demokrasi” taleplerinin ardına düştüler. AKP’yle bağlaşıklık kurmaya çalıştılar. Kimileri de çok sığ biçimde AKP’yi yalnızca bir “dinci parti” olarak görüp eleştirilerini yalnızca bu boyutuyla sınırladılar. Kısacası hedef küçülttüler. Dolayısıyla da sadece laiklik üzerinden muhalefet yürüttüler.
Oysa AKP, ne bizim anladığımız anlamda bir çağdaş demokrasinin peşindeydi; ne de sıradan, muhafazakâr, mütedeyyin insanların “saf ve masum” bir Anadolu partisiydi.
Ortaya çıktığı dönemde, Anadolu’dan gelip büyük kentlerin köşe başlarını tutan ve hızla büyümek isteyen “kaptıkaçtı sermaye” çevrelerine dayanıyordu. Bu çevreler muhafazakâr, dinsel geleneklere bağlı bir yaşam biçiminin temsilcileriydiler. Büyük sermaye çevreleri ve onların örgütleri ile aralarında “post ve pasta kavgası” yaşanıyordu. Hayata ve dünyaya bakışlarında da belirgin farklılıklar vardı.
AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte bu çevrelerin etkinliği, ağırlığı arttı. “Kaptıkaçtı sermayeciler”, sanayiye ve finans alanına da sıçradılar. Ekonomik hayatı ve onunla birlikte devlet çarkını da kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeye başladılar.
Uluslararası sermaye ve çokuluslu güçlerle işbirliği yaptılar. Uluslararası siyasi ve ekonomik arenada kendilerine yeni dayanaklar buldular. AKP, iktidarında kendi sermayesini yarattı ve büyüttü. Şimdi de kendi kurumlarını yaratıyor.
Devleti, kendisinin ve temsil ettiği kesimlerin çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendiriyor. Kanun hükmünde kararnamelerle, kendi başına buyruk biçimde ülkeyi yönetiyor. Medyayı “zapturapt” altına alıyor. Üniversitelere ve aydınlara gözdağı veriyor, gazetecileri içeride tutuyor. Muhalefet belediyelerine denetim adı altında artık taciz boyutuna varan baskılar uyguluyor. Yerel yönetimlere polis operasyonları düzenliyor. Son olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan uygulamalar, işin nerelere kadar vardırıldığının somut örneğini oluşturuyor. Kısacası siyasal iktidar, muhalefet güçlerini dağıtmaya ve suskun bir toplum yaratmaya çalışıyor.
İşte bugünlerde ülkemizde yaşananların temelinde bu gerçekler yatıyor.
Otoriter rejim yapılandırılıyor
AKP’nin sınıfsal konumu, temsilcisi olduğu çevreler ve uluslararası bağlantıları; şimdi birçok kesim tarafından daha net görülmeye ve değerlendirilmeye başlandı. “İleri demokrasi” propagandalarının “takıyecilik”ten öteye gitmediği, hele emek ve emekçiyle hiç işinin olmadığı birçok olayda görüldü.
Yazdıklarımızı toparlarsak; kısacası AKP, uluslararası ve çokuluslu emperyal güçlerle işbirliği yapan, onların taşeronluğuna soyunmuş, “yeni” sermayenin partisidir.
Ekonomi alanında olduğu gibi toplumun sosyal yaşamında da ağırlığını ve örgütlülüğünü arttırmaya çalışmaktadır.
Bunu yaparken de ilk yıllarındaki tedirginliğini, tereddütlerini artık bir kenara bırakmıştır. Son seçimlerde aldığı oy desteğinin de üstenciliğiyle, şimdi tüm gücüyle toplumsal hayata çullanmıştır. İşte bu çullanma da “otoriterlik” ve “sivil vesayet”le isimlendirilmektedir. Gidişat, “tek parti ve tek adam diktatörlüğü”dür.
AKP’nin sınıfsal ve sosyal çözümlemesini net biçimde ortaya koymadan ve bu çözümlemeleri halkımızla etkili biçimde paylaşmadan, doğru pratikler geliştiremeyiz.
Günümüzde muhalefet güçlerine düşen görev, halkımızın gözünde AKP’nin ipliğini pazara çıkarmak ve bu hedefe koşut eylemlilik geliştirmektir. İçinde bulunduğumuz karanlık dönem, ancak böylesi bir yaklaşımla aşılabilir.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'