İsrail'in savunma doktrini

Gazze'ye düzenlediği saldırılarla tüm dünyanda tepki çeken İsrail, birçok silah sistemini rahatça üretiyor veya ABD'den edinebiliyor. Savunma derinliği olmaması nedeniyle zaaf yaşayan İsrail'in yakın çevresinde hasım güçlerdeki füze ve roketlere tahammülü yok.

İsrail'in savunma doktrini
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.01.2009 - 09:55

Gazze Şeridi’nin Ortadoğu dengelerindeki önemi artarken İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin Hamas’a karşı giriştiği harekatın yankıları da büyüyor. Silahsız sivillerin orantısız güç kullanılarak hedef alındığı askeri harekat sürerken gözlemlenen bir husus da İsrail’in ABD’den arka alarak dilediği gibi harekatı yürütmesi ve yeni askeri taktikleri bu harekatta kullandığı gerçeği. Fosfor mermileri ve alevden ahtapot benzeri yeni platformlar bu harekatın gözlemlenen yeni araçları. 2006 Temmuz’unda Hizbullah roketlerine ve füzelerine karşı başarısız olan İsrail’in, kısa menzilli Kassam, Grad, Oghab ve Fejr-3/Raad türü roketlere karşı yeni füzesavar sistemleri geliştirdiği bilinmekteyse de İsrail’in son operasyonda geliştirdiği söylenen bu sistemi kullandığına dair şimdilik bir bilgi yok.

Temmuz 2006’daki Hizbullah savaşında o günlerde 4.200 kadar Hizbullah roketine hedef olan İsrail’in bunları önleyemediği ve karşı savunma gücü olmadığı biliniyor. Hizbullah ve Hamas roketleri İsrail’in korkulu rüyası ve 2006’da sayısı 5.000 olan bu roketlerin bugün 40.000’i bulduğu söyleniyor. Bugün özellikle Hamas’ın İsrail’e karşı iki silahı var: taş ve roketler. Roketler için malzemelerin Mısır’dan kazılı tünellerden ya da deniz yoluyla kaçak geldiği ve merdiven altında üretildiği söyleniyor. Özellikle kısa menzilli Kassam roketleri 2000 El-Aksa İntifadasından sonra üretilmeye başlanmış. İsrail’i belki de bu saldırıya sevk eden en önemli unsur 3 kilometreden 17 kilometreye kadar menzilleri olan çeşitli Kassam’ların ötesinde Hamas’ın daha uzun menzilli roketler üretmeye başlamış olması ve hatta bunları İsrail’in 40-45 kilometre kadar içlerine atabilmesi. Bu roketlerin menzilinin daha da geliştirilmesi ise İsrail’in en önemli nükleer araştırma geliştirme merkezi Dimona’ya erişebileceği korkusunun ortaya çıktığını gösteriyor. İsrail’in insani krize dönüşen saldırısını askeri açıdan yorumlamak için İsrail’in orantısız güç kullanımını İsrail askeri doktrini açısından ele almak gerekir.

 

İsrail askeri doktrini

Askeri açıdan alan küçüklüğü ve nüfus yoğunluğu nedeniyle İsrail’in ancak tek savaş kaybına rıza gösterebilir olduğu uzmanlarca değerlendirilen, dile getirilen bir konu. Bu nedenle ikinci kez alınacak bir yenilgi ve ülkenin işgali olasılığı durumunda İsrail’in nükleer seçeneğini değerlendirmesi söz konusu olabilir. Ancak nükleer seçeneğin coğrafi yakınlık nedeniyle İsrail halkını etkileme olasılığı nedeniyle, öncelikle siyasal kanallardan, bu olmadığında ise tehdit inandırıcılığı yüksek, korkutma yöntemi kullanılması prensibi İsrail Askeri Doktrininde önceliklidir. Bunu sağlamak için de savaşı tırmandırma nedenlerinden sakınma prensibi uygulanır. (Gazze’de bu prensipten uzaklaşılmış olması da ilginç bir husustur). Yine Doktrine göre çevresel düşmanlıklarla mücadele için terörle mücadeleye öncelik verilmiştir. Savunma stratejisinde hava ve deniz gücü normal işlevsel boyutta hazır tutulurken, erken uyarı yeteneğine sahip küçük ama harekat gücü yüksek bir kara kuvveti esas alınmıştır. Özellikle kara gücünü desteklemek için etkin bir seferberlik ve buna yardımcı olan ulaştırma sistemi yaratılmıştır. Kara-hava-deniz güçleri arasında etkin bir koordinasyon sağlanmıştır. Savaşın olabildiğince çabuk karşı taraf topraklarına intikali ve yine olabildiğince az kayıp öngörülmüştür. Savaşın hedeflerine en hızlı şekilde erişme hususu da doktrinin ana unsurlarından biri olarak öngörülmüştür.

Bütün bu doktrinsel amaçlara erişmek için; yüksek hareket yeteneğine sahip Kara Ordusu, bunu destekleyecek nakliye ve özellikle taarruz helikopter gücü, savaşta hava şemsiyesini sağlayacak ve gerektiğinde stratejik hedefleri vurabilecek çok etkin bir hava gücü ile özellikle İsrail ve Gazze Şeridi sahillerini güvence ve kontrol altına alabilecek deniz gücü teşkil edilmiştir. İsrail’in “son çare” diye değerlendirdiği nükleer seçenek ise hasım güçlere karşı yoğun caydırıcılık ve misilleme unsurunu oluşturur. Her ne kadar İsrail elinde nükleer silahlar olduğunu resmen ilan etmemiş ise de İsrail devletinin bu seçeneğinin ve özellikle de “ikincil vuruş” yeteneğinin dış politikasında uç bir koz olduğu görülmektedir.

 

İsrail nereye kadar?

İşgal, yıllar süren ambargo ve son operasyonda hayatını kaybeden 1000’e yakın Filistinli. Bunların hemen hepsi sivil, kadın ve çocuk. Batı ve Arap ülkelerinin bir kısmı sessiz ve adeta Hamas’a, Gazze’deki sivillere yapılan saldırıdan memnunlar. BM de her zamanki gibi işlevsiz. AB çifte standartlı, ABD ise açıkça İsrail’i arkalıyor. Bütün bunlardan güç alan İsrail, Silahlı Kuvvetleri’ni yeni taktiklerle Gazze’ye sürmüş. Önce hava saldırısı ve direnişi kırma, sonra zırhlı birliklerle belli bölgelere sınırlı darbeler vurma ve Gazze’yi ikiye bölme stratejisi uyguluyor. İsrail’in tank ve zırhlı savaş araçlarıyla bundan böyle bir süre daha askeri doktrinine uygun olarak operasyonunu sürdüreceği düşünülebilir. Piyade gücünü açık bir şekilde özellikle sokak çatışmalarına sokmadan harekatı sürdüreceği söylenebilir. Sonuç olarak İsrail’in Gazze’de kalıcı bir işgalden kaçınacağı düşünülebilir. Çünkü böyle bir işgal, bire bir karşılıklı sürecek sokak savaşlarında askeri doktrininin hilafına asker kaybını göze alması demek olacaktır. Ama İsrail’in, dış dünyanın ve hatta Arap Dünyası ile İran ve Hizbullah’ın sert tepkisi olmadıkça, en azından zırhlı araçlarla korunmuş güçleriyle Hamas’ın konuşlandığı yerleri vurması daha uzun bir süre beklenmelidir. Ne var ki geçecek süre ve saldırının devamı daha yüzlerce masumun hayatına mal olacağından bu gelişme de Bosna, Hocalı, Srebrenica katliamları gibi insanlık ayıbı olarak tarihe geçecektir.

akulebi@tusam.net


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon