Kaçak Kurslar ve Anayasa Mahkemesi Kararı
Tüm bu anayasal kurallar birlikte incelendiğinde, yapılan yasal değişikliğin, hukuk devleti, laiklik, öğretim birliği ilkeleriyle, ülke ve ulusun bölünmez bütünlüğüyle, çağdaş ve bilimsel eğitimin isterleriyle bağdaştığını söylemek olanaksızdır.
Türk Ceza Yasası’nın 263. maddesinde, 27.05.2005 günlü, 5357 sayılı yasayla yapılan değişiklikle; (1) yasaya aykırı olarak eğitim kurumu açanlara ve çalıştıranlara verilecek altı aydan üç yıla kadar hapis cezası, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına indirilerek caydırıcılık sınırının altına düşürülmüş; (2) üstelik bu ceza yerine adli para cezası verilebilmesi olanağı yaratılmış; (3) kaçak eğitim kurumlarında çalışan öğretmenler, kaçak olduğunu bilerek çalışsa bile, ceza kapsamından çıkarılmış; (4) kaçak olduğu saptanan eğitim kurumlarına verilen kapatma cezası kaldırılmıştır. Yasaya aykırı olarak açılan, diğer bir deyişle kaçak olan Kuran kursları da bu madde kapsamında bulunmasına ve asıl amacın bu kursları rahatlatmak olmasına karşın, Anayasa Mahkemesi 5.3.2009 günlü oturumunda, TCY’nin 263. maddesi değişikliğinin iptal istemini reddetmiştir. Oysa, aşağıda sergilemeye çalıştığımız gerekçeler, değişikliğin iptalinin gerekli olduğunu göstermektedir.
Aydın din adamları
Anayasadaki laiklik ve öğretim birliği ilkeleri uyarınca, İslam dininin yurttaşlara aydın din adamları tarafından anlatılıp öğretilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalıcılığı ve sürekliliği yönünden gerekli görülmüş; bunun için 136. maddede, Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kuruluş olarak düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca çıkarılan 633 sayılı yasayla da Kuran’ı ve anlamını öğretmek ve dini bilgiler vermek amacıyla, ilköğretimi bitirenler için kurslar açılması görev ve yetkisi de Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmiştir. Ayrıca, 5. sınıfı bitirenler için, tatillerde Kuran kursları açılmasına olanak sağlanmış, Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda yetkili ve sorumlu kılınmıştır. Bu iki durum dışında açılan tüm kursları yasaya aykırı ve kaçak olarak nitelendirmek yanılgı olmayacaktır. Tarikat ve cemaat denetiminde olan bu kurslarda Kuran’ın ezberletilmesi ve dua öğretilmesinden başka eğitim verilmemektedir. Yine bu kurslarda beyinleri Cumhuriyet değerlerine karşı koşullandırılmış çocuklar yetiştirilmektedir.
Anayasanın 42. maddesinde, eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı; bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağı kurala bağlanmıştır. Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, devletin gözetim ve denetiminin birincil amacı, eğitim ve öğretime katılanların tümünün anayasaya bağlılığını sağlamaktır. Çünkü, eğitim ve öğretim özgürlüğü, hiçbir biçimde anayasanın temel felsefesine ve ilkelerine aykırı davranmanın nedeni olamaz. Devlet, bu özgürlüğün kullanılmasında, Atatürk ilke ve devrimlerine, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uyulmasını sağlamakla yükümlüdür.
TCY’nin 263. maddesinde değişiklikten önce getirilen uzun süreli hapis ve kapatma cezasının amacı, kapsama giren kurumların, yukarıda açıklanan anlamıyla gözetim ve denetim altında tutularak, eğitim ve öğretim hakkının kötüye kullanılıp, yasadışı yollarla okul ya da kurs açılmasının önlenmesidir. Böylece, çağdışı, bölücü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine aykırı eğitimin önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Yasadışı olduğu saptanmış eğitim kurumlarının yaşamlarının sürdürülmesine izin verilmesi, bu amaç ve hedefle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, anayasanın 42. maddesinde, eğitimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağı ve bu esaslara aykırı eğitim yerleri “açılamayacağı” kurala bağlandığına göre, bu doğrultu ve esaslara aykırılığı saptananların kapatılması anayasal zorunluluktur.
“Yasaya aykırı eğitim kurumu” anlatımındaki “yasaya aykırı” nitelemesinin anayasayı da kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında bu husus vurgulanmıştır. Yasaya aykırı eğitim kurumunu kapatmayarak anayasal kurallara aykırılığa süreklilik kazandırılmasını hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırmak da olanaksızdır.
Anılan maddede “açılamaz” denildiğine göre, yasada bunun yaptırımının düzenlenmesi koşuldur. “Açılamaz”ın kurumsal yaptırımı ise, açılanı kapatmaktır. Kapatma yaptırımını içermeyen yasa, “eksik düzenleme” yönünden anayasaya aykırılık içerir ve iptale mahkûmdur. Çünkü anayasa, 11. maddesi uyarınca yasama organını da bağlar ve yasama organı, anayasanın buyruğunu yerine getirip, düzenlenmesi öngörülen konu ya da alanı yasa ile düzenlemek zorundadır.
Yaptırım eksikliği
Ülkemiz bunun bir başka örneğini, anayasanın 24. maddesi ile ilgili olarak da yaşamaktadır. Maddede, kimsenin, devletin sosyal, siyasal, hukuksal ve ekonomik düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandıramayacağı, dini, din duygularını ve dince kutsal sayılan değerleri kötüye ve çıkarları doğrultusunda kullanamayacağı belirtilmiştir. Maddedeki düzenlemeye “kimse” sözcüğüyle başlanıldığına göre, bunun tersi davranışın, aynı zamanda bireysel suç oluşturacağı açıktır. Bu nedenle, suçun yaptırımının TCY’de düzenlenmesi gerekirken, bu yapılmamış; anayasaya aykırı eksik düzenleme de Anayasa Mahkemesi denetiminden geçmemiştir. Aslında, sözü edilen suç ve cezaya önceki TCY’nin 163. maddesinde yer verilmişken, 1989 yılında kural yasadan çıkarılmıştır. Anayasaya aykırılık o zamandan beri sürmektedir ve ülkenin bugün ulaştığı İslami rejim boyutunun başlıca nedenidir. Kaçak kurslara ilişkin yaptırım eksiğinin de bu sonuca katkıda bulunacağı ortadadır.
Sonuç:
Devletin eğitim ve öğretimdeki gözetim ve denetim görevi, laiklik ve bunun eğitimdeki yansıması olan öğretim birliği ilkesine aykırı eğitim ve öğretim yapılmamasını da kapsamaktadır. Devlet denetiminin, yaptırımı içermeyen eksik düzenleme ile etkisinin yok edilmesi ve sonuç vermez duruma düşürülmesi, anayasanın başlangıcı ile 3 ve 5. maddelerinde öngörülen ülke ve ulusun bölünmez bütünlüğüne de tehdit oluşturacaktır. Çünkü, izlenen yol, ikili eğitimin gelişip yerleşmesine neden olacaktır ki, bunun zararını ulusal bütünlüğün göreceği açıktır. İkili eğitimin ulusal bütünlüğe verdiği zarardan kurtulmak, öğretim birliği ilkesinin iki amacından biridir. Kaçak kursların neredeyse özendirilmesine yol açan düzenleme bu amaçla da ters düşecektir.
Tüm bu anayasal kurallar birlikte incelendiğinde, yapılan yasal değişikliğin, hukuk devleti, laiklik, öğretim birliği ilkeleriyle, ülke ve ulusun bölünmez bütünlüğüyle, çağdaş ve bilimsel eğitimin isterleriyle bağdaştığını söylemek olanaksızdır.
Bülent SERİM YÖK Üyesi-Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası