Kadına ve Bilime Verilen Değer

Asıl sorunun, biri ötekine bağlı iki noktada açıklanabileceğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi İslam toplumlarında kadına, ikincisi de bilime verilen düşük değerle ilgilidir. İslam bilginleri bu iki büyük sorunun nasıl aşılabileceği konusunda bugün için etkili yollar önerebiliyorlar mı?

Kadına ve Bilime Verilen Değer
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.10.2009 - 06:22

İslam toplumlarında geri kalmışlığın nedenlerini sorgulayabilmek, araştırabilmek, özeleştiri yapabilmek ve değişim sağlayabilmek için İslam toplumlarının önünde önemli engeller var. Bu engellerden biri kanımca, İslam toplumlarındaki yaygın inanç katılığı ve din konusundaki hoşgörüsüzlüktür. İslam toplumlarında başka dinlere karşı hoşgörünün yaygın olduğunu doğrulayan birçok tarihsel veri var. Ancak, kendi içindeki katı inanç ve hoşgörüsüzlük yüzünden çoğu kişi her türlü sorgulamayı, eleştiriyi İslamiyetin kendisini sorgulamak, eleştirmek, kötülemek olarak algılıyorlar. İnsanlar hemen dinsel kimliklerinin bir tehdit altında olduğu kaygısına kapılıyorlar, savunmaya ya da saldırıya geçiyorlar. Bugün, bırakalım başka İslam ülkelerini, laik devlet yönetimini az çok benimsemiş Türkiye’nin üniversitelerinde bile, din konusu özgürce, hoşgörüyle sorgulanabilir, tartışılabilir mi?

İslam ülkelerinin yüzlerce yıldır geri kalışındaki, Batı’ya hep yenik düşüşündeki nedenleri en başta din bilginleri sorgulamalı, araştırmalıdır. Bu konuların dokunulmazlığını kaldırabilecek kişiler ancak onlar olabilir. Olabilir mi?

Ahlaki çözülme

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Şevki Aydın’ın bir yazısından Hürriyet gazetesindeki (14 Ağustos 2009) alıntı şöyle:

“Günümüz Müslüman toplumlarında yine açlık, sefalet, gözyaşı, ıstırap, kan, çatışma, güvensizlik, eğitimsizlik, ahlakça çözülmüşlük, şiddet, insan hakkı ihlalleri ve benzeri insanın içini sızlatan olumsuzluklar dikkati çekmektedir. İslam dünyasındaki bu olumsuz tablonun İslamla ilişkisinin kurulamayacağı çok açık bir gerçek, ama Müslümanlarla doğrudan ilgili olduğu da o kadar ayan beyan. Müslüman ülkeler, kapalı toplum şartlarından çıkarak açık toplum olma özellikleri arttıkça toplumsal sarsıntılara maruz kalıyorlar. Müslüman toplumların dünyayla etkileşim içine girmesi, küresel ölçekli etkileşimin ürünü olan değişimi hızlandırmaktadır. Bu değişim, bir ahlaki çözülme, değerler erozyonu, sosyal karmaşa şeklinde kendini göstermektedir.”
 

Çağdaş dünya ile etkilemiş

Bu saptamaya göre yozlaşmaya uğramamaları için İslam toplumlarının çağdaş dünyayla etkileşim içine girmemeleri mi gerekiyor? Laikliği temel alan bir rejim ile Batı’ya açılmış olan Cumhuriyet Türkiyesi, diğer İslam ülkelerinden daha geride, daha yoksul, daha yozlaşmış, daha çökmüş bir toplum mu olmuştur? İslam toplumlarının yukarıda Sayın Şevki Aydın’ca çok da doğru olarak tanımlanan durumu yüzlerce yıldır böyle değil miydi? Ziya Paşa’nın 19. yüzyılda yazdığı şu dizeler Sayın Prof. Aydın’dan çok farklı bir durum açıklamıyor.

“Diyarı küfrü gezdim beldeler, kâşaneler gördüm

Dolaştım mülkü İslamı bütün virâneler gördüm”


O zamanlarda çağdaş dünyaya açılma, küreselleşme etkileri bu denli yaygın mıydı? Örneğin Sudan, Afganistan, Bangladeş, Pakistan, Endonezya ve Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Müslüman toplumların durumu yüz yıl, üç yüzyıl, beş yüzyıl önce nasıldı? Avrupa’da Yeniden Doğuş (Rönesans), aydınlanma ve bilim devrimi sürerken İslam dünyasına büyük oranda egemen olan Osmanlılar Avrupa’ya birazcık fütuhat dışı açılarak aydınlanma, bilim devrimi ile ilgilenselerdi çok yanlış mı olurdu? Kimliklerini, dinlerini mi yitirirlerdi? Acaba, dinin uygulanışının, değişmeyen katı kurallarının, toplum ve devlet düzenine egemen oluşunun bu çizilen tabloda yeri yok mudur?
 

Cehaletin karanlığından kurtulmak

İslam bilginlerince İslamiyetin kadına ve bilime değer veren bir din olduğu vurgulanır. Bunu destekleyen ayetlere ve hadislere sıklıkla gönderme yapılır. Prof. Aydın’ın bir bilgisunar ağında (internet) bulduğum ve tümden katıldığım şu satırlarını aktarmak isterim:

“... Kadın gibi çok önemli bir eğiticiyi varlığından habersiz olacak kadar cehaletin karanlığına gömdük. Bugün toplumdaki sorunların temelinde yatan en önemli nedenlerden birisi bu. Kadınını, annesini, yani en önemli eğitimcisini ihmal eden bir toplum iyi erkek de yetiştiremez. Nitekim bu toplum iyi erkek de yetiştiremiyor. Kadınını ihmal ederek, iyi erkek yetiştireceğini düşünmek savunulacak hiçbir yönü olmayan bir kanaattir. Biz, bu ülkede iyi insan yetiştirmek istiyorsak kadın-erkek ayırmadan herkesin beynini, kafasını, kalbini geliştirmesini sağlayacak bir ortamı hazırlamalıyız.”

Ne kadar güzel ve doğru! Ama şu sorularım var: Kadının beyninin, kalbinin gelişmesini, cehaletin karanlığından kurtulmasını sağlayan eğitim ortamını nerede, nasıl bulacağız? Kadın üzerindeki egemenliğini dine dayandıran erkek egemen bir toplumda anlamadan ezberlemeyi, sorgulamadan öğrenmeyi temel almış bir eğitim düzeninde bu nasıl başarılacak? Kadını özgürce düşünebilen eğitimli bir insan yapabilmek kadını kapalı tutarak sağlanabilir mi? Soru sorma, bilinmeyeni araştırma, öğrenme gibi yetilerimizi ve aklımızı yönlendiren benliğimizi kul yaparak bunu başarabilir miyiz? İslam ülkelerinde kadının özgürce eğitim görmesini, gelişmesini sağlayan bir toplum var mı? Kadının eğitime, öğrenmeye açılması aynı zamanda başka dünyalara da açılmak olmuyor mu?

Özgüven ve özerklik duygusundan yoksun, dünyaya kapalı, bağımlı bir annenin özgüvenli, öğrenmeye meraklı, dünyaya açık, özerk benlik duygusu olan, özgürce düşünebilen, araştırıcı, girişken çocukları nasıl yetiştirebileceğini sormamız gerekir. Anne-çocuk ilişkisi ve çocuk gelişimiyle ilgili bilimsel çalışmalar bunun olamayacağını gösteriyor. Prof. Aydın da bunu vurguluyor. İslam inancının ve yaşam kurallarının egemen olduğu bir toplumda din, hem kadına değer verecek, hem o toplumda nüfusun yarısını oluşturan kadınlar özgürlük, eşitlik haklarından yoksun, eğitimsiz kalacak ve cinsel nesne olarak görünmemek için kendini örtecek.

Gene, hem bilime değer verecek hem de bilimsel açıdan tümden geri kalmayı sürdürecek. Bu çelişkinin açıklamasını yapmak gerekir. İslamiyetin çok eskiden ulaşmış olduğu uygarlık ve bilim düzeyi kuşkusuz övünülecek tarihsel olgudur. Ancak, bu övünme bugünkü İslam dünyasındaki geri kalmışlığı, Batı’ya yenik düşmüşlüğü silmiyor, açıklamıyor. Tersine bu övünme belki de geri kalmışlığın sürmesindeki etkenlerden biri oluyor.

Asıl sorunun, biri ötekine bağlı iki noktada açıklanabileceğini düşünüyorum.

Bunlardan birincisi İslam toplumlarında kadına, ikincisi de bilime verilen düşük değerle ilgilidir. İslam bilginleri bu iki büyük sorunun nasıl aşılabileceği konusunda bugün için etkili yollar önerebiliyorlar mı?

Prof. Dr. M. Orhan Öztürk


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler