Kapitalizmin Evrimi...
Semavi dinlerde yöneticiler, ilahi güçlerine rağmen halkın din kurallarına ve yasalara uyuması için, Tanrı’dan yardım bekliyorlardı. Kutsal kitaplar Tevrat, İncil ve Kuran, “Tanrı’nın her şeyi bilen, gören; her yerde hazır ve nazır olduğunu” sıkça tekrarlamaktadırlar.
Parasal işlemler bankalar aracılığı ile yapıldığında, tüm ekonomi kayıt altına alınacağından devletin vergi gelirinin önemli oranda artması sağlanabilecektir.
Böylece devlet, toplumsal erinç ve gönencin yükselmesi için üretimin artması, zenginliğin yaygınlaşmasına önderlik edebilecektir.
Kriz, dünya ekonomisini sarsmaya, ticareti etkilemeye devam ediyor. Yapılan mali yardımlara rağmen piyasaları çökerttiğini, finans kurumlarında iflasların önlenemediğini, hâlâ daha zor günlerin beklendiği söyleniyor. Çokuluslu bir ortamda yaşanan mali krizin nedenleri ve alınacak önlemler konusunda, bir fikir birliği olmadığını görüyoruz.
Krizin, kapitalist sistemden kaynaklandığını ileri süren kimi uzmanlar, sistemin kendi kendini tamir edeceğini ve taşan ırmağın kendiliğinden mecrasına çekileceğini düşündükleri için, devletin müdahalesine gerek olmadığını savunmaktadırlar.(1)
Diğer taraftan kapitalist sistemin temeli olan “Laissez faire” (bırakınız yapsınlar) teorisine kuşku ile bakanlar, serbest piyasa ekonomisine belirli koşullar altında, devletin müdahalesinin gerekli olduğunu savunmaktadırlar.
Piyasalardaki krizlerin kapitalizmin doğasından kaynaklandığını ileri süren sosyalistler, her otuz yılda bir krize giren kapitalizmin, toplumsal refahı getiremeyeceğini ve er geç, temelli yıkılacağını ileri sürmekteydiler.
Parasal krizi ilahi bir ceza olarak gören din adamları da umar olarak Tanrı’ya sığınırken Anglikan Kilisesi, krizden kapitalizmi sorumlu tutarak “Karl Marx haklıymış. Kapitalist sistem insanlığı bu hale getirdi” açıklamasını yapıyordu.
Klasik iktisadın temel kuralı olan “Laissez faire, laissez passer” kuralına yapılan bütün eleştirilere rağmen kapitalizm dünyanın en yaygın rejimi olarak hizmet vermeye devam ediyor. Biz, sistemde meydana gelen aksama ve duraklamaların, bir çocukluk hastalığı olduğunu düşünüyor, evrimleşerek olgunluğa ulaşacağına inanıyoruz.
Sistem henüz tam olgunlaşmadığı için yaklaşık otuzar yıllık aralarla bozulan finans piyasaları konusunda, Keynes’in ilan ettiği “the end of laissez” görüşünü benimsemediğimiz gibi, J. F. Nash’ın, Adam Smith’in ilkesinin yanlış olduğu söylemini de kabul edemiyoruz. Karl Marx’ın dediği gibi, Smith’in bu görüşlerinin “bönce” olduğunu da sanmıyoruz.
Zira, kapitalist sistemin ara sıra hastalanmasının, sistemdeki bir eksiklikten kaynaklanmış olduğunu kolayca fark ediyoruz. Kontrol dışı kalan sistemde sermaye ve iş olanakları bazı yerlerde birikime neden olurken bazı yerlerde kıtlığa ve yoksulluğa neden olmaktadır. Bu durum dünyada hoşnutsuzluk ve sıkıntı yaratmaktadır.
‘Görünmez el’ artık etkili olamıyor
Klasik liberal ekonomistlerin bir zamanlar fazla bel bağladığı “görünmez el”, artık piyasaları denetleyemiyor, düzeni sağlayamıyor. “İstihdama tam yardımcı olamıyor, aşırı üretimin çevreyi kirlettiğini fark edemiyor, tekelleşmeyle ilgilenmiyor, gelip geçenlerin getirip götürdüğü mallara bakmadığı için narkotik ürünlerin ve silahların insan sağlığı ve huzuru için tehlike oluşturduğunu göremiyor. Ayrıca, üretenlerin ve tüccarların vergi verip vermediğine gerektiği kadar bakamadığı için kayıt dışı kalan ekonomi, sosyal devletin oluşmasına engel teşkil etmeye başladığını da bilmiyor. Aynı şekilde devlet, yapılan işlere karışmadığından yeterli vergi de toplayamıyor ve yıkılmamak için, ya para basarak enflasyona yol açıyor ya da borçlanarak varlığını sürdürebiliyor.”
Görünmez elin başlangıçta, piyasaları kontrol altında tuttuğu ve sistemin uyumlu olduğu kabul edilebilir. Bunun yanında, değişen yaşam koşullarıyla birlikte bireysel ve toplumsal davranışlarda da değişiklikler oldu.
Gelişen teknoloji karşısında emeğin değerinin azalıp toprağın artan nüfusu beslemekte yetersiz kalması ve işsizliğin çoğalması; suç oranlarının yükselmesine, vergi verme isteğinin azalmasına neden olmuştur.
Toplumsal yaşamda meydana gelen bu değişimler karşısında ‘görünmez el’in kendisinden beklenen düzenlemeyi artık sağlayamadığını açıkça görüyoruz. Sermayenin atıl olarak bir yerlerde birikmesi, geriye dönüşü olmadığından toplumda durgunluğa ve bunalımlara neden olmaktadır.
Klasik liberal ekonomistlerin ileri sürdüğü gibi, bozulan piyasaların kendiliğinden düzelmediğini, fiyat mekanizması yoluyla piyasalara yapılan baskıya tepki olarak ortaya çıkan krizlerin topluma çok pahalıya mal olduğunu da yaşayarak görüyoruz.
Bu gerçekler karşısında yeni bir görüş olarak, “Piyasaların işleyişi, elektronik ortamda kontrol altına alınarak bunalıma girmeleri önlenebilir” görüşünü ileri sürüyoruz.
Piyasaların elektronik ortamda kontrol altına alınabilmesi için “hamiline” muharrer çıkarılan banknotları tedavülden kaldırılması, tüm işlemlerin bankalar aracılığı ile “nama muharrer” olarak yapılması gerekir.
Üretim ve ticaretin, elektronik ortamda kayıt altına alınması kapitalizmden bir sapma değildir. Zira, kapitalizmin özünde değişiklik yapmadan, klasik liberal iktisatçıların tasarladığı Görünmez El’i elektronik ortamda, etkin olarak çalıştırmaktan başka bir iş de yapmıyoruz. “Bu da kapitalizmin evrimleşmesidir.” (2)
Menkul değerlerin, kâğıt para dışında kalan çek, senet, bono, tahvil, hisse senedi gibi ödeme araçlarının tamamının zaten yasa gereğince kayıt altına alınması mecburidir.
Hamiline muharrer olan “kâğıt paraların” üzerinde hak sahibin adı bulunmadığından, bu özelliği nedeniyle kolayca suça davet etmektedir. Bu yüzden toplumda paranın bütün kötülüklerin kaynağı olduğu söylenir. Aslında para, toplum yaşamında çok önemli yeri olan vazgeçilmez bir kolaylıktır. “Şikâyet konusu olan rüşvet, hırsızlık, soygun gibi mali suçlar paranın ‘hamiline muharrer’ olma özelliğinden kaynaklanmaktadır.”
Semavi dinlerde yöneticiler, ilahi güçlerine rağmen halkın din kurallarına ve yasalara uyuması için, Tanrı’dan yardım bekliyorlardı. Kutsal kitaplar Tevrat, İncil ve Kuran, “Tanrı’nın her şeyi bilen, gören; her yerde hazır ve nazır olduğunu” sıkça tekrarlamaktadırlar.
21. yüzyılda beklenen “güven, sağlık, özgürlük, üretim ve adil gelir dağılımının”, iletişim çağının teknolojik olanaklarının yardımı ile gerçekleşeceğine inanıyoruz.
(1) Doğrudur. Ama taşan sular büyük tahribat yaptıktan sonra yatağına çekildiğini, Fırat ve Dicle nehir vadilerinde yaşayan Sümerler 5 bin yıl önce fark ettiklerinden, nehirlerin taşarak etrafına zarar vermesini önlemek için, barajlar ve kanallar açarak suyu kontrol altına almayı akıl edebilmişlerdi.
(2) Atalarımız, vahşi atlara gem takarak onları evcilleştirmişlerdi. Bugün, üzengisi ve gemi olmayan atlara binmenin doğuracağı tehlikeleri hepimiz biliyoruz.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Esad'a ikinci darbe
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası