Köy Enstitüleri Özgürleşme Eylemi
“İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edilecek zaferdir” der, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç “Canlandırılacak Köy” adlı yapıtında. Korkuları yene yene, zorbalardan zorbalıklardan kurtularak günümüze doğru gelmiyor bu insan? Korkuları yene yene bilimi, sanatı, uygarlığı yaratmadı mı? Yeniden Doğuş (Rönesans), Aydınlanma dönemi, Fransız Devrimi, nice yiğitliklerle kazanılan, yaşamı yeni aşamalara ulaştıran yengiler... İç korkuları, dış korkuları yenmeden ulaşılabilir mi özgürlük, eşitlik, hoşgörü, insanca paylaşım gibi evrensel değerlere... Gerçekleştirilebilir mi halk yönetimi?.. Yaşamak, korkuyla savaşım bugün de. Yeni zorbalar, egemenler, kapitalizm, korkuya yaslanarak, yeni korkular üreterek sürdürüyor egemenliklerini.
Bir yurtsever: Tonguç
Toplumumuzu köleliklerin her çeşidinden kurtarmayı, eğitimi sürekli özgürleşme eylemine dönüştürmeyi amaçlayan bir büyük eğitimci Tonguç, hazır düşüncelerin, çözümlerin, Tanzimat öykünmeciliğinin üstüne çıkarak yaratıcılığa ulaşmış. Kurtuluş savaşçısının kanıyla haritasını çizdiği Anadolu’ya dört elle sarılmış bir yurtsever. Dünya eğitimine katkı sayılan yaşamı eğitim ortamına, özgürleşme eylemine dönüştüren Köy Enstitülerinin, eğitim imecelerinin yaratıcısı.
“Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır, ortaçağ hayatından farksız geri bir hayata razı olan insan kalabalığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz...” İleri ulusların geri bir yaşama razı insan kalabalıkları olmaktan nasıl kurtulduklarını, hangi aşamalardan geçtiklerini çok iyi incelemiş, kendi toplumsal, ekonomik koşullarımıza göre toprağımızı, insanımızı en iyi şekilde değerlendirecek eğitim dizgesini yaratmış...
Bir yerden bir yere ulaşmanın çok zor olduğu dönemde, 61 il, 305 ilçe, 9150 köy gördükten sonra yazmış Canlandırılacak Köy adlı yapıtını. Bilimin yol göstericiliğiyle eğilmiş konusuna: “Diri millet olma”, “canlanma”, “canlandırma” onun eğitim anlayışının temel kavramları. Anadolu insanı, yüzyılların sömürüsü, baskısı altında ezgindir; yağmacılık, saldırı, zaptiye, ağa korkusuyla yılgındır. Geri üretim yaşamının, toplumsal bellekteki boşinanların tutsağıdır.
Köy Enstitülerinin doğuşu
Acıları ağıda; özlemleri, bozlağa dönüşmüştür. Yazgı saymaktadır çekisini çilesini. Bir korkular sarmalında ölgündür. Onu uyandırmak, korkusuz baskısız düşünen, arayan, bilgiyle, bilinçle daha bol üreten, ürettiklerinin bölüşümünü denetleyen, kendi kendini yönetebilecek aydınlığa ulaştıran bir yetişme yolu tutmak gerekti.
İşte, üretim yaşamını eğitim ortamına dönüştüren, işçilikle öğrenciliği birleştiren, eğitimde sürekliliği, yaygınlığı, gelişen yaşama uyan esnekliği gerçekleştiren Köy Enstitüleri bu düşünceden doğdu:
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler bebesi halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
İkinci Dünya Savaşı ortamında, yirmi bölgesinde Anadolu’nun gelmez denilen suları getiren, yanmaz denilen ışıkları yakan, bomboz kırları göverten, doğaya, insana yeni değerler katan üretici yaratıcı yaşam imeceleri... Kendini, çevrelerini değiştiren insanların özgürleşme eylemi... Bilgiyi işe, esere çevirmek... Toprağın, insanın uyanışı, canlanışı...
Şöyle der, yöneticilere yazdığı mektupta Tonguç:
“Enstitülerde bisiklet, motosiklet kullanma işini, bir müzik aracı çalmayı, şarkı söylemeyi, milli oyunlar oynamayı herkes öğrenmelidir. Tüm zorluklarına karşın, kız-erkek yaşamın çeşitli işlerine, eğlencesine, acılarına, ortaklaşa katılmalıdır. Bayağı olan her şeyden kaçınmak, korunmak koşuluyla, kız-erkek yaşamı tümüyle yaşamalıdır.”
Aydın kimliği
“Yaşamı tümüyle yaşamak” korkuları içten yenmek, canlanmak, görünmez olmuş zincirleri kırmak, insanca özlemleri gerçekleştirmek değil midir? Kolay mıdır insanın değişmesi, sürekli kendini yenilemek, aşmak, ekin, sanat dünyasına açılmadan?..
Sürekli okumak, değerli yapıtların havasını solumak, içine sindirmek gerekir. Tonguç, yüzyılların açığını kapatmak istercesine her enstitülünün sağlıklı bir okuma alışkanlığı edinmesini ister. Kitap, ekmekle bir tutulacaktır; özgür okuma saatleri çok iyi değerlendirilecektir. İnsan, içinden aydınlanarak, düşünceleri özümleyerek korkuları yener, özgürce düşünebilir, aydın kimliğine kavuşur...
“Serbest okumaya değer verilmeyen eğitim kurumlarında kitap yakan, kitaplıklara kilit vurabilen, öğrencileri eşkıya takip eder gibi kovalayan gaddar kara cahiller peydah olur. Hoşgörüden eser kalmaz, hafiyelik makbul hizmetler arasında yer alır. Müstebitler kahraman kesilir.
Böyle eğitim kurumu, geriliğe bütün kapılarını açar, cumhuriyete hizmet eden bir kurum olamaz, bilakis onu temelinden yıkan bir araç haline gelir.” (Canlandırılacak Köy s. 643) Öyle de olmadı mı?..
Korkuyu yenmek
Köy Enstitülerini kapatanlar, egemenliklerini korkuya yaslanarak, korkular üreterek sürdürenler, önce kitaplıklara kilit vurmadı mı? 12 Martlar, 12 Eylüller, ülkeyi korku toplumuna dönüştürmedi mi?
Bugün de, Uğur Mumcu’nun dediği gibi: İdeolojide tam bağımsızlık, eğitimde Köy Enstitüleri, özgürleşme eylemi...
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!