Kültür ve Sanat Merkezleri
Geçen hafta Cennet Kültür ve Sanat Merkezi sahnesinde nihayet Ne Dersin Azizim oyununu izleyebildim. Nihayet diyorum çünkü geç kalmış bir buluşma sayıyorum ben bu durumu.
Aslına bakılırsa, kongre merkezi, alışveriş merkezi görüntüsünde; içine bir yerlere de tiyatro salonu adı altında iliştirilivermiş merkezlere olan olumsuz bakışım düşünülecek olursa, Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nin de böyle bir yer olabileceği önyargısıyla gitmiştim oyunu izlemeye. Çünkü İstanbul’luların hala yeterli sayıda tiyatro salonları olduğuna inanmıyorum.
Yeni yapılan salonlara oranla, gereksinim duyulan salonların sayısı kat ve kat fazla. Bu nedenle oyun izlemek istediğimde özellikle alışveriş merkezlerinin içindeki salonlardan bilet almamaya özen gösteriyorum. Çünkü oyun, adam gibi, doğru düzgün, aurası olan tiyatro salonlarında izlenmeli fikrimi devam ettiriyorum. Bir oyuna gideceğinizde giyinip, tiyatroya olan saygınızla özenle beklediğiniz tüm anların bir seyirci olarak size keyif vermesi gerekiyor. Alışveriş merkezi salonlarının bu hissi yarattığına inanmıyorum. Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu biri olarak, kendi okulumuzun olanaklarıyla yapılmış salonun gidip örnek olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Zira sadece tiyatroya adanmış, sadece tiyatro salonu olarak inşa edilmiş profesyonel salonların her semtte dopdolu seyirci koltuklarıyla oyunlar sahnelemesi umudunu taşıyoruz. Örneğin Karaköy’de Bankalar Caddesi adıyla bildiğimiz caddedeki gibi tarihi binaların bulunduğu bir sokağın seçilip binalarının restore edilmesinin ardından İstanbul’a örnek bir tiyatrolar sokağı haline getirilmesi ne kadar da güzel olabilirdi. Bu pekala şu anda bize ütopik geliyor. Neden İstanbul sadece alışveriş merkezleri ve atıl bırakılmış kültür merkezlerini hak eden bir şehir olarak kalsın? Gelişkin bir anlayışa, tarih ve kültür şehri olarak anılan bir şehre yakışan; tüm dünyada anılabilecek güzellikte ve büyüleyicilikte tiyatro, opera ve bale, konser salonlarıyla bir merkez haline getirilmiş, kentin odağında bir bölge olmalıdır. Üzerinde Kültür ve Sanat Merkezi tabelasının bulunduğu her binanın, her zaman ve her durumda kültürel ve sanatsal bir geri dönüşü olduğunu düşünmek mümkün değildir. Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde ilk kez oyun izledim ve salonu İstanbul’daki bir çok salona göre daha yeterli buldum. Ancak, yatırımlar ve restorasyon çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda, İstanbul için tüm bu salonlar ne yazık ki kötünün iyisi olarak kalmaya devam edecek gibi görünüyor.
Ne Dersin Azizim
Aziz Nesin öykülerinden Yücel Erten’in uyarlayıp rejisini yaptığı Ne Dersin Azizim oyunu iki buçuk saatten daha fazla sürüyor. “Amerika’yı Yapan Mimar”, “Eski Öğrendiklerinizi Unutun”, “Fi tarihinde Bir Gazete Nasıl Kapatıldı”, “Gulgule Yok mu”, “Büyük İkramiye”, “Sultan Palamut ile Ozan”, “Keçi Kuyruğu ile Pusula Hikâyesi”, “Casus”, “Parle Vu Fransızca”, “Belediye Reisi Nasıl Olmalı”, “İhtilali Nasıl Yaptık” öykülerinin uyarlamasıyla Yücel Erten ortaya hem teknik olanaklar açısından hem de oyunculukların başarısıyla izlediğiniz için kendinizi şanslı saydığınız bir oyun ortaya çıkarmiş. Oyunun dramaturjisinin başarıyla gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Çünkü olaylar, kişiler ve durumlar güncel gerçekliklerin içerildiği bir mizahi yapıya dönüştürülmüş. Erten, entelektüel yapısı gereği zaten yüzeysel işlere kolay kolay imza atmayacak bir ustadır. Aziz Nesin’in ise henüz tam olarak anlaşılamadığı günümüzde, onu tanımak ve mizah gücüne tanık olmak isteyenler açısından bu oyunun çok yerinde bir seçim olduğunu düşünüyorum. İlk sahnedeki komiğin, tiyatro dilinin alışılagelmiş ve klişe görülebilecek unsurlarıyla yakalanmak istenmesine rağmen bu kadar başarılı oluşu ve müthiş bir seyirci tepkisiyle cevaplanması hem oyuncuların hem de rejinin ustalığındandır. Oyuncuların bazılarını televizyon işlerinden de tanıyan seyirci, eminim ki onların sahne yorumuna hayranlıkla bakacaklardır. Bu durum, televizyondaki işlerin nitelik açısından oyuncuya ne kadar az oyun olanağı verdiğini bir kez daha anlatmış oluyor bize. Yücel Erten, oyunda hem dramatik hem epik unsurları bir arada kullanıyor.
Geleneksel tiyatromuzu ihmal etmeyen Erten’in, oyunun müziklerinden, danslarına, anlatıcı figüründen grotesk oyunculuk anlayışına kadar bir çok unsuru titizlikle kullandığını görüyoruz. Seyirciyi oyunun bir parçası haline getirmeyi ihmal etmiyor ve politik mesajlar içeren tüm sahnelerde seyricinin dikkatini üst seviyede tutmayı başararak oyunun ritmini düşürmeden sahne estetiği açısından da kusursuz bir sonuç çıkmasına olanak tanıyor. Oyuncular Hülya Çelik, Mahmut Gökgöz, Ali İpin, Atsız Karaduman, Burak Şentürk, Ozan Uçar, Aylin Uzunlar, Hakan Vanlı kolektif bir iş ortaya çıkarmanın ruhunu oyunculuklarına fazlasıyla yansıtmışlar. Aralarındaki paslaşmalar, beden diline dayalı diyaloglar mükemmel. Oyuncunun böylesi her yönetmene lazım hissi uyandıran tüm oyuncular Aziz Nesin usta için adeta bir saygı duruşu sergiliyor.
Her şeyden önce, bazı oyunlarda rastlayamadığımız oyuncunun oyunu sindirememiş ve duygusunu hazmedememiş olması durumunu burada asla görmüyoruz. Yazar Aziz Nesin, yönetmen Yücel Erten, oyuncular da bu denli başarılı isimler olduğunda devlet tiyatrosunun değmeyin keyfine!
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık