"Kürt açılımı 10 Kasım'da Meclis'e gelir mi?"

CHP lideri Deniz Baykal, ''Kürt açılımı Meclis'e geliyor. Ne zaman geliyor? 10 Kasım'da geliyor. 29 Ekim'i veremedik, 10 Kasım'ı mı yapalım diyorlar. Kürt açılımının Atatürk'ün ölüm gününde getirilmiş olması, derin bir anlam mı taşıyor?'' diye sordu.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.11.2009 - 13:02

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 'Demokratik açılım' sürecinden GDO'lu gıdalara kadar birçok konuya değindi. 

Baykal, Kürt açılımı meselesinin 10 Kasım'da Meclis'e gelmesine dikkat çekerek "Şimdi yeni bir haber var. Kürt açılımı Meclis’e geliyor. Ne zaman geliyor? 10 Kasım’da geliyor. 29 Ekim’i veremedik, 10 Kasım’ı mı yapalım diyorlar. Yani düşünüyorum, Kürt açılımının Atatürk’ün ölüm gününde getirilmiş olması, derin bir anlam mı taşıyor? Birisi bilerek bir şey mi ifade etmeye çalışıyor? Atatürk artık aramızdan ayrıldı, şimdi biz bunları yapabiliriz mi demek isteniyor.

Eğer öyleyse bunun tabi anlamını hep beraber tespit ediyoruz, eğer bu açılım TBMM’ye gelecek ise Türk bayrağının yarıya indiği bir günde getirilmiş olmasının da çok özel bir anlamı vardır.  Türk bayrağının yarıya indirildiği bir günde, Meclis’te biz bu açılımı konuşacağız. Bozacağız hiç merak etmeyin.

Bu açılımlar nerelerden nereye geldi? Bu Kürt açılımı daha ilk adımında gerçek yüzüyle ortaya çıktı. Ne olduğu anlaşıldı. Nereye açılımı olduğu görüldü. Kürt açılımı sözünün yanlış olduğu bunun aslında PKK açılımı olduğu net bir şekilde ortaya çıktı."
dedi.

Baykal'ın konuşmasından satır başları şöyle:

"Islak imza tartışmaları"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nıyla ilgili gelişmelerin muhbir bir vatandaşın ithamı ile yön değiştirdiğini söyleyerek, "Bu belge çıkınca baktım olay, eldeki bir belgenin incelenmesi ve hukuk dışı örgütlenmeleri araştırma konusu olmaktan çıkmış, bu belgeyi sunduğu iddia edilen kişinin, kapsamlı bir siyasi ithamnamesine dönüşmüştür" dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, grup toplantısında yaptığı konuşmada "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Geçen Haziran ayında Türkiye'nin birden bire Genelkurmay'ın içinde hazırlandığı iddia edilen bir belge ile karşı karşıya bırakıldığını ifade eden Baykal, o zamandan bu zamana konuyla ilgili tavırlarının "milim şaşmadığını" söyledi. Baykal belgeye ilişkin, "Ne mi söylüyoruz? Bir; eğer o belge gerçekten doğru bir belge ise, bunu hazırlayanlar mutlaka ortaya çıkarılmalı, altında olan ve onun yanında işbirliği yapanların tümü ortada çıkarılmalı ve yargıda onlar hakkında gereken işlem derhal yapılmalıdır. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yoktur. Biz, silahlı kuvvetlerin içinde böyle cuntalaşmaları falan çok sakıncalı sayarız, bunları Türk ordusuna yakışmayan bir tablo olarak görürüz, bu tür çalışmaları bizim hiçbir şekilde mazur görmemiz mümkün değildir. Gereği neyse derhal yapılamalıdır" dedi.

Eğer bu çalışmayı yapanlar emir kumanda zinciri içinde yapmışlarsa, altında imzası olanın yanı sıra, arkasında daha farklı insanlar varsa onlar için de gereğinin yapılması gerektiğini savunan Baykal, "Eğer bu çalışmayı yapanlar emir kumanda zinciri içinde değil de, sadece bir albayın ve kendi etrafındaki arkadaşlarının çalışması varsa, onların orada çalışmasına göz yumanlar da en azından çıkıp bir özür dilemelidir" diye konuştu.

Baykal, "muhbir vatandaşın" bunların yanı sıra CHP'yi de sürecin içine dahil ettiğini söyleyerek, "Ben büyük bir anlayışla izliyordum olayı. Nereye kadar? CHP de bu işin içindedir denilene kadar. CHP, silahlı kuvvetlere büyük saygı duyar. Ülkemizin güvenliğimizin bağımsızlığımızın güvencesidir. Bizim bütün tarihimiz bunun tanığıdır. 12 Mart'a karşı çıkarak biz yeni bir siyasi oluşumu Bülent Ecevit etrafında gerçekleştirdik.
12 Eylül'de CHP olarak kapatıldık. Sürgünlere gönderildik. Arkadaşlarımız en büyük acıyı o dönemde yaşadılar. Ondan sonraki dönemlerde demokrasi mücadelemizi hep birlikte götürdük. Daha sonra silahlı kuvvetlerimizin takındığı tavırları sorgulamış bir siyasi partiyiz"
dedi.

İrtica belgesini savcılara gönderen meçhul subaya, "Çıkmış vatandaş bunu söylüyor? Önce çık ortaya da seni görelim. Çık ortaya da bir hesaplaşalım seninle. İhbar mektubunu almış imza yok. Nerede şeffaflık nerede demokrasi, nerede insan hakları. Çık ortaya iddianı koy, mahkemede hesaplaşalım seninle, ispatla bakalım iddialarını. Bu arkadaş belgeyi 4,5 ay saklamış, daha sonra göndermiş" diye seslenen Baykal, şöyle devam etti:
"Biz o gecikmeyi, o mektubu veren kişiyle hükümetin işbirliğiyle kanun çıkarmış olmasını, birlikte çalışma olmasının işareti olarak düşünme anlayışı içindeyiz. Yoksa 4.5 ay bekletti. Bunda değilim ben, ama bu tezgahın içinde kimler var? Kanunun çıkması tesadüf mü? Kanun çıktıktan sonra belgenin ortaya çıkması tesadüf mü? Bu büyük olayı Türkiye'nin önüne ne getirdi? Adli Tıp'ta 3 kişi, benzerlik ifade eden formülle, bu mümkün olabilir demiş. Kim demiş, İstanbul'daki Adli Kurum. Peki bu kişiler kim bunlar? Ne zaman gelmiş oraya? Kimisi 10 gün, kimisi 1 ay diyor. Pek bunlar grafolog mu? Doktor. Peki bu insanlar Adli Tıp'ta böyle durumlar karşısında, 3 kişi olarak toplanıp karar mı alırlar? Yoksa tesadüflerin şekillendirdiği bir kadro mu yapar? Bunlara dikkat edilmiş mi? Edilmemiş. 3 kişi karar vermiş. Verilen hüküm, nihai hüküm bile değil. Şimdi Türkiye'de kıyamet kopuyor."


“GDO açılımı"


Önümüze yeni bir açılım daha geldi. GDO. Genetiği değiştirilmiş organizma açılımı. Bu açılımın bizim gıdamızın yemlerimizin hayvanlarımızı beslerken kullandığımız yemlerimizin, genetik yapısının, Allahın verdiği doğanın oluşturduğu yapısının değiştirilmesi suretiyle, yeni bir ürün haline dönüştürülmesi.

Bizim biyolojik güvenlik yasasına ihtiyacımız var deniz. Bu bizim zenginliğimiz, bu bizim için olağanüstü önemli diye yıllardır ilgili kuruluşlar bu konuları gündeme getirirler ama hala bir yasa düzenlenmedi.

Bize dendi ki bir yasa hazırlıyoruz. Yasa taslağı geldi diye beklerken, yasaya falan gerek yok biz yönetmelik çıkarıyoruz dediler. Türkiye’de hormon konusunda güven veren bir tablo yoktur. Hiçbir bilgiye sahip olmadan önünüze geleni tüketmek zorunda kalırsınız.

Bu 70 milyonun sağlığını, sadece onları değil geleceğimizi istikbalimizi tehlikeye atılan bir olay.
 

"Şehit yakınlarına polis dayağı yakışmıyor"

29 Ekim dolayısıyla Türkiye’de açılımlara yönelik tepki ortaya konuldu. Şehit aileleri yürüyüşler yaptılar. Vatandaşlarımız insanlarımız sokağa döküldüler. Tepkilerini yansıtmaya çalıştılar. Bu süreç içinde üzüntü verici görüntülere tanık olduk.

Bir defa bu demokratik hakkını kullanan insanlara sergilenen tavır milletimizi rencide etmiştir. Evladını şehit vermiş bir aile yaşanan gelişmelerden çileden çıkmış. Demokratik bir hak, evladını vermiş bu ülke için, şimdi çıkıp iktidarı uyaracak. Buna vatan haini gibi terörist gibi PKK’lı gibi muamele edilir mi?

Gazilerimize şehit yakınlarımıza hepimiz sadece şükran borçluyuz. Minnet borçluyuz. Onların duygularına davranışlarına değer vermek zorundayız. Onlar Türkiye hakkında herkesten daha öncelikli söz söyleme hakkı olan insanlar. Şehitlerimizi gazilerimizi nasıl yok sayabileceğimizi, bu konuda tam bir duyarsızlık içine girerek sergiledik. Bu da milletimizin gönül tellerini kopardı, çok acı bir tablo yaşandı.


"AKP'nin Türk bayrağı alerjisi var
"

Türk bayrağı konusunda bu iktidarın alerji içine girdiğini görüyoruz. Yani bir bayrak alerjisi var. Alerji derken belki haksızlık yapıyorum, PKK bayrağına alerji yok, Türk bayrağına alerji var. Türk bayrağı açıldığı zaman birileri çileden çıkıyor. TBMM’ye bayrak sokmayı yasak etmeye kalktılar.

Buraya gelecek şehit anaları, o bayrak onun evladı. Kaybettiği evladı o. O o duygular içinde taşıyor onu. Bunu yasakladık, meclis’e bayrak giremez. Meydanlarda bayrak dolaştırmak tehlikeli. Bayrak taşıyan insanlara cop ve saldırı mubah.

Azerbaycan bayrağı yasak, Türk bayrağı yasak, ama PKK bayrağı o kadar yasak değil.

"Pastadan çıkan Atatürk maketi"

Diğer bir rahatsız eden konu, şapkadan tavşan çıkarır gibi, Atatürk’ü pastadan çıkarmak. Yani Atatürk’ü bir tatlı sürpriz olarak orada toplanmış olan insanlara sunma arzusunun anlamsız bir tezahürü müdür? Atatürk konusunda ciddi ortamlarda gereken yerde gerektiği biçimde ortaya koyamamanın ezikliğini, pasta Atatürkçülüğü yaptık yasak bir iş midir? Anlamak mümkün değil.

Ama maalesef o tablo, Atatürk’e de saygısızlık olmuştur, Atatürk’ü yaşatan Türk milletine de saygısızlık olmuştur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler