‘Kurt kadınların’ kara kalemleri! Elçin Poyrazlar'ın yazısı...

Amerikalı yazar, şair, eleştirmen Joyce Carol Oates, kara kurgunun bugüne kadarki ağırlıklı cinsiyetini fark eden bir kadın yazar olarak okurlara, bu derlemesiyle, hiç de temiz olmayan, ürpertici, kara kara güldüren ve kesinlikle ‘kadın romanı’ tanımına koyu bir ton getiriyor.

‘Kurt kadınların’ kara kalemleri! Elçin Poyrazlar'ın yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.12.2020 - 12:34

 

Fransızca Roman Noir yani kara roman polisiye edebiyatın bir alt türüdür. Kara romanın ya da kara kurgunun evreninde şiddet, toplum üstüne trajik, kötümser bir bakış, güçlü bir siyasi-sosyal tutum yer alır. Kara romanın kökleri 19. yüzyılda ortaya çıkan polisiye türüne hatta 18. yüzyıldaki İngiltere’nin gotik romanlarına kadar uzanıyor.

Fransa’daki yayınevi Gallimard’ın 1945’te Kara Seri başlığı altında yayımladığı eserlerle yerleşen roman noir ifadesi, doğru ve yanlışın net biçimde tanımlanmadığı, baş kahramanların ciddi şekilde kusurlu olduğu kurgu metinleri bugüne kadar temsil edegeldi.

SUÇLA DANS!

Fransız edebiyatında Balzac ile Emile Zola’nın bazı eserleri, ABD’de 1920’lerde organize suç örgütlerinin büyük rol oynadığı hard-boiled (sert polisiye) yazarları Dashiell Hammett, Raymond Chandler, Chester Himes, James Cain gibi isimler kara atmosferi, kurallara göre oynamayan, başka bir deyişle ‘temiz’ olmayan karakterlerin suçla dansını anlatmayı seçer.

Dikkat ederseniz yukarıda adı geçenlerin hepsi erkek. Onlarca esere imza atmış ödüllü Amerikalı yazar, şair, eleştirmen, profesör Joyce Carol Oates, kara kurgunun bugüne kadarki ağırlıklı cinsiyetini fark eden bir kadın yazar olarak okurlara, Bıçak Sırtı - Kadın Yazarlardan Yeni Gizem ve Suç Hikayeleri derlemesiyle,hiç de temiz olmayan, ürpertici, kara kara güldüren ve kesinlikle ‘kadın romanı’ tanımına koyu bir ton getiren bir kitap sunuyor.

KARA ROMAN METİNDEN İBARET DEĞİL

Oates kitabın en az öyküleri kadar lezzetli önsözüne ‘Kendine özgü bir kadın noir’ı var mı? Bazılarının iddia ettiği gibi, özellikle de erkeklerin seslerinden farklılık gösteren kadınlara özgü belirgin bir ses var mı?’ sorusuyla başlıyor.

Noir’ın sadece bir metinden ibaret olmadığı konusunda Oates’a içtenlikle katılıyorum. Bir şarkı, bir tablo, bir ilişki, cinsellik, bir bakış açısı da noir sınıfına girebilir.

“Pek karamsar olmadığı kadar keskin bir şekilde realist, romantik illüzyondan bağımsız, daha tehlikesiz olanı bekleyen, en kötüsüne teslim olmuş. Noir popülist türden bir trajik vizyondur” diyor Oates.

Ve elbette ‘edebiyatın en muhteşem eserleri arasında bir suç ya da suçlar noir’ın filizlendiği zengin, verimli topraklardır’.

ERİL GELENEK!

Polisiye edebiyat, özellikle de kara roman geleneği rahatsız edici biçimde erkektir. Kadın, metinlerde çoğunlukla ya kurbandır ya da femme fatale. Onu diğer erkeklerden kurtaracak ya da alt edecek olan da, kafası karışık, sert, kendi doğrusundan taviz vermeyen bir erkektir.

Bugünkü edebi lensten incelersek kara romanın cinsiyetçi meyilleri, biz kadın polisiye yazarları için yaratıcı fırsatlar sunuyor. Polisiye eserlerin çok azında ‘kadın ya da dişi’ kendi kaderini eline alarak maceraya atılıyor. Yerleşik kadın karakterin pasifliği, edilgen dili, savunmasızlığı, Bıçak Sırtı’nda kalem darbeleriyle satır satır yıkılıyor.

Kadının biyolojik özelliklerinin onun toplumsal rollerini tanımladığı fikrinin köhneliğini, kadınların öfkelerini, eğer isterlerse yırtıcı olabileceklerini ve bundan suçluluk duymayabileceklerini de hissettiriyor bu derleme.

Kanadalı yazar ve şair Margaret Atwood, ikonlaşmış romanı Damızlık Kızın Öyküsü’yle okurun tüylerini diken diken ederken de kara kurgunun o kasvetli atmosferini kullanıyordu. Atwood’un kitaptaki nefis şiirleri de aynı kasveti, dudağımızın ucunda gülücüğe teşne bir kıvrım eşliğinde okura hediye ediyor.

RENKLİ KADINLAR

Derlemedeki yazarların farklı etnik köken, ırk, sosyal sınıf, cinsel yönelim, yaş ve geçmişten gelen kahramanları kitabın en güçlü yanlarından biri. Erkek yazarların çoğunlukla düştükleri beyaz, imtiyazlı ‘kötü kadın’ ile ‘zavallı egzotik kurban’ karakter eksenindeki hatası ne kadar dar ise, Bıçak Sırtı’ndaki öykülerdeki kadınların çeşitliliği ve renkliliği o kadar nefes verici.

‘Onların Bedenleri Bizim Benliklerimiz, İnsanın Kendi Kıyameti, İnsanın Katli’ şeklinde üç ana başlığa ayrılan 15 öyküye, dibini göremediğiniz, sizi kendine çağıran kara bir göle girer gibi dalacaksınız.

Oates’un deyişiyle bu öykülerden bazıları karşı cinsten feci intikam alıyor. Cinsel istismar, tecavüz, kızkardeşlik, annelik, kız evlat olma, kadın dostluğu, kadınlığını sevmeyen kadınlar, evlilik, trajik çocukluk, travmalar kara kurmaca evrende sadece kadınlara ve onların hayatlarına ışık tutuyor.

Oates bu konuda ‘Kadın noir vizyonunun bu belirgin güçlü yönü, tanınabilir bir stil değil, daha ziyade başkaldırıcı derecede dişi, tabii ki feminist bir bakış açısıdır. Bu kitap yirmi birinci yüzyılın sosyolojik realizminden Grand Guignol sürrealizmine; erotik cilvelilikten karanlık masal determinizmine kadın seslerini, kayda değer bir çeşitliliğini bir araya getiriyor’ notunu düşüyor.

DEMİR LEBLEBİ ÖYKÜLER

Öykülerin hepsi birer demir leblebi. Özellikle Livia Llewellyn’in ‘Bu Akşamlardan Birinde’, Lisa Lim’in Açlık, Jennifer Morales’in Bisikleti Olmayan Çocuk, Steph Cha’nın Hırsız, Cassandra Khaw’ın Biz Anneler de Hayal Kuruyoruz gibi öykülerini hem türde kalem oynatan bir yazar hem de kara roman hastası bir okur olarak çok sevdim. Ancak benim kara mizah telime en çok dokunan, ‘orta yaşlı, çirkin ve kilolu’ kadınların görünmezliğini sipsivri bir dille metne iğneleyen, dilinin gücünü kaleminin koyuluğundan alan son öykü Suikastçı oldu.

Joyce Carol Oates derlemenin en sonuna yerleştirdiği öyküsüyle okuru kadın kalbinin karanlıklarına doğru taşıyor. Güçlü erkek bir politikacının (başbakan) başını keserek kendi itibarını yeniden ele alan, kendisini kimseye beğendirmeye çalışmayan bir kadın suikastçının öyküsü belki de seçkinin en karası.

Suikastçı ‘…Benim gibi kısa, tıknaz, orta yaşlı kadınlar dünyada görünmeden ilerlerlerdi. Onun da benim de nasırlarımız, varislerimiz, şişmiş ayak bileklerimiz vardı. 77 kiloda, boyumuz 1.60 bile değildi. Onlarca yıldır kimse bize göz ucuyla bile bakmamıştı. Hafızamızda ne bir adam ne de genç bir erkek vardı. Aslında gücümüz buydu bizim’ der.

Atwood’un kitaptaki bir şiiri ‘Eski günlerde, bütün kurt adamlar erkekti’ cümlesiyle başlıyor. Bıçak Sırtı, kurt kadınların görünmeyen güçlerini pençeleriyle kağıda kazımalarına benziyor.

Bıçak Sırtı - Kadın Yazarlardan Yeni Gizem ve Suç Hikâyeleri / Joyce Carol Oates / Çeviren: Pınar Polat / Bilgi Yayınevi / 262 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon