Laiklik ve Dinsel Olgu I

Laiklik ve Dinsel Olgu I
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.01.2011 - 14:49

Laiklik ve dinsel olgu kavramlarını ve elbette bu kavramların yakınlarında dolaşan gerçekleri “çoğulluk ve özgürlük” açısından düşündüğümüzde beden, dünya ve gelecek kavram-olaylarıyla karşı karşıya geliyoruz (Elbette bu kavramlar başka bir uzamın konuları olarak inanç, ruh, etik ve geçmiş meselelerini de önümüze çıkarıyor fakat onları başka bir yazıda açmaya çalışacağız).

Laikliğin bu karşı-karşıya gelişte oturduğu anlam zemini bedenin ve dünyanın çoğul oluşlarına, hiçten çıkarmış gibi aniden gelen yeni durumlarına açılmayı temin eden bir özgürlüğü garanti altına alıyor olmasıdır. Bu kurma ilk anda kendiliğinden farkla yüz yüze gelme, onun insana çarpması anlamına gelen itkisel bir kuruluştur. İtkisellik önce insanın duyu düzleminde etkilenmesi, yeni ve farklı olanın çekimine girmesi, ardından insanın bu etkilemeyi kendi öznelliğiyle biçimlendirmesi şeklinde gerçekleşir. Böylece itkisellik, duyu ve akıl yoluyla kendi kavramsal açıklığına ve insani yollarına ulaşır. Dostluk, aşk, özgürlük, komünizm, devrim, kardeşlik ve eşitlik gibi daha yüksek fikirlere doğru devinim bu insani yollarda ortaya çıkar.

Bu itkiselliğin laiklikle ilişkisi açıkça nedir peki? Bu itkisellik her türden (sabit) hakikat rejimini askıya alan insanın bedensel ve dünyasal bir oluş haline girmesini anlatır.  Tanrısal, aşkınsal ya da dünya-ötesi deneyimden türetilmeyen bu oluş halinin gücü maddenin insani hisle birlikte girdiği etkileşimler ve kesişimlerden doğar. Bu etkileşim ve kesişimlerde dünyanın ve bedenin kendisi, dünyanın ve bedenin kendi olaylarından, kendi olgularından sürekli türetilmektedir. Elbette bu sürekli türetim, insan ruhunun sahiplendiği yüksek fikirlerin bir yok edilişi değil, tam tersine onların daha yüksek bir savunusu, daha fazla yaşam kazanışı ve geliştirilmesidir. Bu fikirlerin daha fazla bedenlenişi, daha fazla dünyadanlaşmasıdır.

O halde, yaşam ancak dünya içi deneyimden ve maddesiyle birlikte olan, ondan etkilenen insani histen, akla yükseltilen maddi deneyimden ortaya koyulduğunda özgür bir yaşamın uzamı olabilir. Özgürleşen ve esnekleşen bir uzam hakiki bir insaniliğin uzamı biçiminde ve ancak bu yolla gelecekle bağlarını güçlü tutabilir. Özgür insan geleceğe, yeniliğe ve farklanmaya maruz kalırken; geleceğin kendisini de özgürlüğün bir kez daha talep edilmesine, her seferinde yeniden talep edilmesine maruz bırakır.  Bu da insanın gelecek karşısında elinde tuttuğu tek büyüdür: özgürlüğün büyüsü.

Bedenin çoğul oluşu tikel bir insan bağlamında, insanın kendi bedenini tanıma yolundaki deneyimidir. Bu tanıma ölüm anına kadar sürecek bir çoğulluk deneyimini ifade eder. Bedenin çoğul oluşlarına, duygulanımlarına, arzularına, yaralanmalarına ve içe-çekilmeleri ile dışa-taşmalarına açık olmak temeldir. Onları bastırmak, yok saymak ya da dışarda tutmak özgürlüğün daraltılması ve giderek yok edilmesine kadar uzanan bir sürecin yolunu açar. Kendini bedeninde hisseden insan ruhunun yeni konumlanmalara ve hislere açık olması, yeni yollara, bakışlara ve duygular ile deneyimlere açık olması anlamına gelir. İnsanın ilk anlamda kendi bedeni olarak, o bedeni bütün çoğulluğu içerisinde hissedişi olarak yaşamı anlamlandırması kendini özgürleştirme ve tikelleştirme girişimidir.
İkinci anlamda, dünya-içi çoğul oluşa açıklık, varoluşsal farklılıklara açıklıktır. Ortak varoluşun zemininde dünyanın çoğul oluşu içinde, dünyanın bedeniyle, bedenlerin toplam gövdesiyle kurulan ilişkidir. Dünyanın bedeniyle kurulan ilişkide, maddenin ve insanın çoğul durumlarının bir çatışması ve dinginliğinden doğan varoluşun genel görünürlüğü sözkonusu edilir. Bu sözkonusu etme her türden sabit konumlanışı ve iktidarla kurulan güç ilişkisini ve bu ilişkinin zorunlu olarak getirdiği “korumaya alma, şiddetle sürdürme ve yeni olanı defetme ekonomisini” yerle bir eder. Bu yerle bir etme, dünyanın çoğul hallerini her türden tanrısal, aşkınsal ya da ideal hakikat-iktidar rejimi karşısında ve bunların ortaya koyduğu zorunlu şiddet karşısında savunmak anlamına gelen fenomenolojik bireycilik düşüncesini öne çıkarır. Bireyin bu türden ele alınışında Jean-Luc Nancy’nin tekil çoğul olma adını verdiği dünyalılık ve insanilik karşımıza gelir. Bu insanilik ise ancak laikliğin çoğul oluşa aralanma kapsamında dünyasal açıklık zemininde anlamlandırılması ile; ve insan ruhunun görkemli dünyasında ise birey, eşitlik, gelecek, farklılık, kardeşlik, dostluk ve hepsinden öte özgürlüğün savunusu olarak dünyasal bir çağrının ve örgütlenişin çoğulluğu olarak yankılanır…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler