'Lider, toplumdaki değişimi iyi okumalı'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslam ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir'' dedi.
İstanbul Kongre Merkezi'nde açılış konuşmasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yapacağı zirve, dünyanın farklı bölgelerinden ekonomi, siyaset ve bilim dünyasının önde gelen isimlerini bir araya getirdi. Zirvenin açılışında İstanbul'u tanıtan film gösterimi yapıldı.
İki gün sürecek kongrenin bugünkü oturumlarında, ''Türkiye'nin Yeni Rolü ve Bölgesindeki Etkileri'', ''Modern Çağda Liderlik Neden Uluslararası Olmak Zorunda?'' ''Yeni Bir Bakış Açısıyla Kalkınma'', ''Ortadoğu Bakışı Mümkün mü?'', ''Yeni Finans Merkezi İstanbul'', ''Küresel Ekonominin Geleceği'', 'Farklı İnançlar, Ortak Değerler'', ''Balkanlar ve Türkiye Geçmişten Geleceğe'', ''21. Yüzyıl Çevre ve Ekonomi Stratejileri'' konuları ele alınacak. Zirve yarın yapılacak oturumlarla sona erecek.
Açılış konuşmasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''Değişim Liderleri Zirvesi''nin açılışında yaptığı konuşmada, toplantıya katılanları selamlayarak, değişimin kenti İstanbul'da, zirveye katılanları ağırlamaktan çok büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi. Toplantıyı düzenleyen İstanbul Üniversitesi ve Türkiye Gelecek Araştırmaları Vakfı (TÜGAV) ve Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğüne teşekkür eden Erdoğan, ''Bu vesileyle şu anda aramızda bulunan Bosna-Hersek'ten Irak'a ve Malezya'ya, Ukrayna'dan Kosova ve ABD'ye kadar sadece kendi ülkelerinde değil, çok daha geniş ölçekte pozitif dönüşüme önderlik eden değerli dost ve mevkidaşlarıma da Türkiye'ye, İstanbul'a hoş geldiniz diyorum'' şeklinde konuştu.
Erdoğan, Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunamiye işaret ederek, ''Konuşmamın başında, Japonya'da yaşanan deprem ve tsunami faciasından dolayı, dost ülke Japonya'ya bir kez daha baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, bir an önce felaketin yaralarını sarmalarını temenni ediyorum'' dedi. ''Değişim Liderleri Zirvesi'' toplantısı için daha uygun bir zaman ve İstanbul'dan daha uygun bir mekan bulunamayacağını da ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Zira, İstanbul, bu geniş coğrafyada merkezi bir konumda bulunduğu gibi, içinden geçtiğimiz değişim sürecini anlamak ve analiz etmek için de adeta bir kılavuz olma özelliğini taşımaktadır. Sadece Ortadoğu'yu değil, Balkanlar'ı, Kafkasya'yı, Kuzey Afrika'yı, Akdeniz'i anlamak için de İstanbul'a bakılması, İstanbul'un iyi anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Şuradan caddeye adımınızı atıp, yarım saat kadar sokaklarda dolaştığınızda, tarih öncesi çağlara, milattan önceki uygarlıklara ait eserleri görürsünüz. Hıristiyanlığın Avrupa'ya akışına, İslam medeniyetinin şekillenmesine şahitlik etmiş mimari eserlerle karşılaşırsınız. Yurtlarından edilmiş Musevilere kucak açmış olan bu şehrin, her etnik gruba, her inanca, her renge ev sahipliği yaptığını bizzat şehri teneffüs ederek anlayabilirsiniz. Yine bu şehirde, tarihe şahitlik ettiğiniz, zaman içinde yolculuk yaptığınız gibi, bugünü, Avrupa'yı, demokrasiyi, evrensel değerleri ve geleceği de görebilirsiniz. Yüzyıllar boyunca bu coğrafyada bir başkent olarak merkezi konumda bulunan İstanbul, bugün de dünyanın kültür ve hoşgörü başkenti; değişimin, dönüşümün, demokrasinin ve finansın uluslararası merkezi konumuna yükselmiştir. Şunu burada özellikle vurgulamak istiyorum: Türkiye, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir asırlık parlamenter sistem ve demokrasi deneyimi, bugün Türkiye'yi, 'İslam ile demokrasi yan yana olabilir mi?' tartışmalarının tam da merkezine konumlandırmıştır. Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslam ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir.''
AB süreci...
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini kararlı şekilde yürüterek, 'Avrupa'da halkı Müslüman bir ülke olabilir mi?' sorusunun, bu noktadaki tereddütün ve en önemlisi de önyargının kırılması için çaba sarfettiğini vurguladı.
İnsanın her yerde insan olduğunu ifade eden Erdoğan, insan haklarının da evrensel nitelik taşıdığını kaydetti. Erdoğan, şunları dile getirdi: ''Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, belli bir kesimin, belli bir zümrenin, kavmin, ırkın imtiyazı asla ve asla olamaz. Kuzey'in demokrasiyi hak ettiği, Güney'in henüz demokrasiye hazır olmadığı şeklindeki bir bakış açısı, en az ırkçılık kadar tehlikelidir. Demokrasiyi, bazı toplumlar için hak görüp, diğer bazıları için ise henüz erken demek; ön yargıların ardına sığınıp, bazı toplumların demokrasiye hazır olmadığını söylemek adaletsizliktir ve bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde de işte bu adaletsizlik yatmaktadır. Üzülerek ifade etmeliyim ki, Ortadoğu'da son dönemde yaşanan ve yüksek sesle dile getirilen değişim talebi, Batı'dan, Kuzey'den gerekli desteği bulamamıştır. Irak'ın demokratikleştirilmesi için uluslararası toplum tarafından ortaya konan iştiyak, Ortadoğu'dan, Kuzey Afrika'dan yükselen değişim ve demokrasi taleplerinden ne yazık ki esirgenmiştir. Petrol, demokrasi ve insan hakları noktasında bir kriter asla olamaz. Ortadoğu'ya ve Kuzey Afrika'ya baktıklarında, sadece petrol görenler, sadece piyasa görenler, çok büyük bir yanılgı içinde oldukları kadar, toplumların vicdanında da telafisi zor yaralar açmakta, adalet duygusunu ciddi şekilde tahrip etmektedirler.''
Değişim ve liderlik
Başbakan Erdoğan, yaşanan ve etkileri halen devam eden son küresel krizi iyi analiz etmek, iyi okumak ve gerekli dersleri çıkarmak gerektiğine de vurgu yaparak, son küresel finans krizinin, ekonomik kalkınmanın eşitlik ve adalet duygusunu kenara itmesinin, dışlamasının bir neticesi olduğunu belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Küreselleşme diyoruz... Dünyanın artık her köşesine televizyon yayınları ulaşıyor. İnsanlar, televizyon ekranlarından, lüks yaşamları, sınırsızca tüketimi, sınırsızca yapılan harcamaları seyrediyorlar. Sermayenin küreselleştiği, dünyanın küresel bir köye dönüştüğü böyle bir çağda, refahın, adaletin, barış ve demokrasinin küreselleşmemesi, insanlık adına acı sonuçlar doğuracaktır ve nitekim de doğuruyor. Nasıl ki adaletsiz kalkınma, küresel krizleri tetikliyorsa, biliniz ki demokrasi taleplerine duyarsız kalmak da küresel sosyal ve siyasal krizleri tetikleyecek; tıpkı küresel finans krizinde olduğu gibi, küresel sosyal ve siyasal krizin de faturası ağır olacaktır. Takdir edersiniz ki değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de seyredebilir. İşte onun için lider, değişime hükmedebilen, değişimi kontrol edebilen, değişime istikamet çizen kişidir. Lider, aynı zamanda, değişen, değişime ayak uyduran kişidir. Değişimin gerisinde kalan, dünyanın gittiği istikametin, halkının gerisinde kalan lider, öncü olmaktan çıkar ve bir zalime dönüşür. Her lider, değişimin önünde durulmayacağını, değişime set çekilemeyeceğini görmek durumundadır. Toplumun değişim taleplerine kulak tıkayan, toplumun arzu ve taleplerine duyarsız kalan her lider, değişim rüzgarı karşısında er ya da geç yenilgiye uğrayacaktır. Lider koltuğa zenginlik katan kişidir, koltuktan zenginlik kazanan kişi değildir. Esasen lider, toplumdaki değişimi iyi okumalı; liderliğini, bu değişimin olumlu yönde şekillenmesinde göstermelidir.''
'Şimdi yeni şeyler söyleme zamanı'
Erdoğan, 13. yüzyılda yaşamış, ama mesajı çağları aşarak bugünlere ulaşmış, sınırları aşarak evrensel nitelik kazanmış Mevlana Celaleddin'in ''Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel, bulanmadan, donmadan akmak ne hoş, dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi, yeni şeyler söylemek lazım'' sözüne atıfta bulunarak ''Düne ait her şey, dünle beraber gitti. Şimdi yeni şeyler söyleme zamanı. Şimdi, insanların, demokrasi, hak, refah taleplerini karşılama zamanı. Siyasetin güncellemesinin olacağını akıldan çıkarmamak gerekir. Aynen her şey nasıl süratle değişiyorsa siyasette de bir güncellemenin sürekli daim olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bugün, sanal tehditlerle, sanal tehlikelerle insanları korkutma, sindirme, değişimi erteleme değil, derhal değişim sürecini başlatma zamanı'' diye konuştu.
Değişim taleplerini şiddetle bastırmanın mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: ''Osmanlı İmparatorluğu'nun gönül mimarlığını yapmış olan Şeyh Edebali, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' diyor. Öncelikli olan insan, devlet değil. İnsanın olmadığı yerde, devlet de var olmayacaktır. İnsanın yücelmediği yerde devlet de yücelmeyecektir. Türkiye olarak, bölgemizdeki değişimi büyük bir dikkatle izliyoruz. Hiç kimsenin, hiç bir ülkenin içişlerine karışmıyor, gerektiğinde sadece tavsiyelerimizi dile getiriyor, yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak bölge liderlerine samimi ve yapıcı eleştirilerimizi yöneltiyoruz. Biz en başta şunu söylüyoruz. Tarihin, kültürün ve inançların büyük oranda ortak olduğu bu coğrafyada, her hangi bir ülkenin sorunu, sınırları aşarak tüm bölgenin sorunu haline gelebiliyor. Filistin sorunu Filistin'i, Lübnan sorunu Lübnan'ı, Irak sorunu Irak'ı aşarak, bir Ortadoğu meselesine, hatta kimi zamanlarda küresel bir meseleye dönüşmüştür. Türkiye olarak, kendi refah ve istikrarımız için, bölgesel refah ve istikrarın elzem olduğunu biliyor ve tüm bu coğrafyada, barış, adalet, uluslararası hukuk, refah ve istikrar çabalarını cesaretle yürütüyoruz. Sadece bölgesel ölçekte değil, küresel ölçekte de yoğun gayretlerimiz var.''
Başbakan Erdoğan, Medeniyetler İttifakı Projesinin kültürler, medeniyetler arasındaki ön yargıları gidermek amacıyla, İspanya ile birlikte yürüttükleri önemli bir proje olduğunu, aynı şekilde, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin, medeniyetlerin tanışması, kaynaşması, aradaki duvarların yıkılması adına son derece önemli bir süreç olduğunu söyledi. Erdoğan, tarihin sona erdiği tezinin en son Ortadoğu ve Afrika'daki değişim hareketleriyle çürütüldüğünü, Medeniyetler Çatışması tezinin de, Türkiye ve İspanya'nın ortak gayretleriyle, en çok da Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği ile eğer başarılırsa çürütüleceğini vurguladı.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki sorunlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, küresel finans krizinin ülkeler arasındaki çok önemli bir eksikliği işaret ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Dayanışma olmaksızın, paylaşma olmaksızın, ortak sorunlara ortak çözümler üretmeksizin, tehditleri geride bırakamayız. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki sorunları da ancak birlikte hareket ederek, ortak çözüm önerilerini ortaklaşa uygulama planına geçirerek çözebiliriz. Elbette, Tunus, Tunuslularındır. Elbette Mısır, Mısırlılarındır. Libya, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen Irak hakeza... Her ülkenin kendine has şartları olabilir. Her ülke, tarihinden ve toplumsal yapısından dolayı değişimi farklı şekillerde yaşayabilir. Bizler, buralarda, değişimi kontrol etmek değil, değişime yardımcı olmak, istikamet tavsiyesinde bulunmakla mükellefiz. Bizim tavsiyelerimiz de elbette, evrensel değerlerden, evrensel insan haklarından yola çıkan tavsiyeler olacaktır. Ülkeleri, halkları kendi kaderlerine terk etmek, gelişmeleri uzaktan izlemek, suyun akış yönüne göre tavır belirlemek takdir edersiniz ki bencillik olacaktır. Bugün çevre sorunlarıyla, iklim meseleleriyle, tek bir ülkenin mücadelesinin yeterli olmadığını, başarı için küresel mücadelenin şart olduğunu artık daha iyi biliyoruz. Aynı şekilde, değişimi arzu eden toplumların çıkış yolu bulmaları için de ortak bir tavır belirlemek durumundayız. Yani dünyayı birlikte değiştirmek, değişimin istikametini hep birlikte, uzlaşmayla, hoşgörüyle, paylaşım ve dayanışma temelinde belirlemek durumundayız. Dışardan yapılacak müdahalelerin, özellikle askeri yöntemlerin, çözüme katkı sağlamadığını, sorunu çok daha derinleştirdiğini ne yazık ki başka örneklerde gördük ve yaşadık. Dolayısıyla, Libya'ya veya bir başka ülkeye yapılacak bir Nato müdahalesini, bir askeri operasyonu son derece faydasız görüyor, faydasız olmasının ötesinde tehlikeli sonuçlar doğurabileceği kaygısını taşıyoruz. Libya'da şiddetin sona ermesi, kardeş kavgasının bitirilmesi için herkes elinden geleni yapmalıdır. Ancak, Libya halkının kendi istikametini çizmesine izin verilmeli, değişimin tabii mecrasında akması sağlanmalıdır.''
Değişimin önündeki engel terör
Başbakan Erdoğan, değişimin önündeki bir başka engele, küresel boyut arz eden bir başka tehdide de dikkat çekmek istediğini ifade ederek ''Terör, bugün artık tek tek ülkelerin meselesi olmaktan çıkmış, uluslararası boyut kazanmış, küresel bir tehdide dönüşmüştür. Terörle mücadelede ülkelerin yalnız bırakılması, telafisi güç yaralara sebebiyet vermiştir. New York'u, Londra'yı, Madrid'i, Moskova'yı, İstanbul ve Türkiye'nin diğer bazı kentlerini vuran terör, temelde aynı kökten, aynı fikirden, tedhiş ve kaostan beslenmektedir. 'Benim teröristim kötüdür, senin teröristin iyidir' anlayışı artık terk edilmelidir. Teröre karşı ortak bir duruş, ortak bir tavır sergilenmesi noktasında geç kalınmıştır. Burada bir sitemimi sizlerle paylaşmak durumundayım'' diye konuştu. Türkiye'de son 8 yılda, her alanda çok büyük bir değişim kaydettiğini, Türkiye ekonomisinin istikrarlı şekilde büyüdüğünü ve milli geliri 8 yılda 3 kat artırdıklarını anlatan Erdoğan, yapısal reformlar sayesinde küresel finans krizini de en az etkiyle atlattıklarını söyledi.
'Terörü minimize etmek için başarılı performans sergiledik'
Erdoğan, belirledikleri 2023 hedefleriyle şimdi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almak için çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını, 8 yıllık süreçte, teröre karşı yoğun mücadele verdiklerini ve bölücü terör örgütü ve ülke içindeki kanunsuz örgütlenmelere karşı cesur bir duruş sergilediklerini kaydetti. ''Terörü, salt güvenlik tedbirleriyle değil, ekonomik, siyasi, kültürel reformlarla minimize etmek için başarılı bir performans sergiledik'' diyen Erdoğan, yine bu süreçte, ileri demokratik standartlara ulaşma, hak ve özgürlükleri en modern anlamda yerleştirme noktasında da dünyanın takdirle izlediği reformlar yaptıklarını anlattı.
Basın özgürlüğü tartışmaları
Erdoğan, şunları kaydetti: ''Ancak, zaman zaman, bazı kasıtlı ve art niyetli kampanyalarla, Türkiye'deki değişim hareketine, reform mücadelesine gölge düşürülmek istendiğine de şahit oluyoruz. En son, ülkemizde basın özgürlüğü noktasında başlatılan tartışmaların, uluslararası platformlara taşındığını, bu platformlarda da gerçek dışı haberler ve yorumların Türkiye aleyhine sistematik bir karalama kampanyasına dönüştürüldüğünü görüyoruz. Biz, uluslararası çevrelerin, uluslararası basının, Türkiye'de yaşananları doğru olarak analiz etmelerinin güçlüğünü biliyoruz. Zira gelişmiş ülke ve demokrasilerde, darbeler vesayete çanak tutan bir medya olmadığını biliyoruz. Tamamen yargının tasarrufu altında gerçekleşen bir takım operasyonların, basın özgürlüğünün kısıtlanması olarak lanse edilmesi Türkiye'ye yapılacak en büyük haksızlıktır. Son 8 yılda Türkiye'de basın özgürlüğü çok ileri standartlara kavuşmuş, yaptığımız reformlarla, attığımız cesur adımlarla, yazılamayanlar, konuşulamayanlar, tartışılamayanlar artık gündeme taşınır hale gelmiştir. Kaldı ki şu anda cezaevinde tutuklu bulunan ki 27 kişidir bunlar. Bunların nedenini araştırdığınız zaman şunu görürsünüz. iddia şudur; anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs veya bunun yanında bazı terör örgütlerine üye olmak, terör örgütleriyle birçok ortak faaliyetler. Bunun yanında birçok şu anda ifade etmekten edep duyacağım bazı konular. Başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere, Türkiye üzerine çalışan, Türkiye üzerine raporlar hazırlayan, Türkiye'yi takip eden çevrelerin, meselelerin özüne hakim olarak görüş beyan etmelerinin daha hakkaniyetli olacağı inancındayım. Elbette biz, hakkımızdaki yapıcı eleştirileri dikkate alıyor, bu eleştirilerin gereğini de samimiyetle yerine getiriyoruz. Ancak, adalet duygusunun zedelenmemesi için, eleştirilerin hakkaniyetli olmasını, art niyetten, ön yargıdan, kasıtlı kampanyalardan arınmış olmasını da önemsiyoruz.''
Başbakan Erdoğan, bugün tüm dünyanın tarihi hadiselere tanıklık ettiğini, değişim, tarih boyunca olduğu gibi, bugün de tüm hızıyla devam ettiğini söyledi. Değişimin, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü istikametinde olması için, kendilerine, tüm dünya liderlerine büyük sorumluluk düştüğünü ifade eden Erdoğan, İstanbul'daki bu zirvenin, başta Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika değişimin, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü istikametinde olması için, kendilerine, tüm dünya liderlerine büyük sorumluluk düştüğünü ifade eden Erdoğan, İstanbul'daki bu zirvenin, başta Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere küresel ölçekte değişime ilham verici sonuçlar ortaya konulması temennisinde bulundu. Başbakan Erdoğan konuşmasının ardından zirveye katılan liderler ve oturum konuşmacılarıyla birlikte aile fotoğrafı çektirdi.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da konuşma yaptı
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Değişim Liderleri Zirvesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, zirvenin ''değişim'' ve ''lider'' olmak üzere iki önemli kavramı olduğunu belirtti. Hayati Yazıcı, iki gün sürecek zirvede yapılacak tartışmalarla insanlığın geleceği açısından önemli açılımlara ışık tutulacağını, bu zirvenin küresel değişimin nabzını tutma ve değişim süreci içinde artan diyalog ihtiyacını karşılamaya yardımcı olma bakımından büyük önem taşıdığını vurguladı. Değişimin, hayatın gerçeği olduğunu ve ünlü Filozof Herakles'in de bu gerçeği ifade ederken ''İnsan aynı nehirde iki kez yıkanmaz'' dediğini anımsatan Yazıcı, ''Hayatın her alanında olduğu gibi toplumlar da sürekli değişim ve dönüşüm içindedirler. Bu dönüşümler, yavaş yavaş gerçekleşmez her zaman. Bu dönüşümlerin büyük bir hız kazandığı dönemler de olur. Bu dönemlerde toplumlar baş döndürücü bir hızla kabuk değiştirirler. Böyle toplumlarda liderlik büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu hızlı dönüşümler ister istemez belli ölçüde toplumsal değişim sancılarına da yol açabilir. Bu sancılı ortamlarda ülkelerini güven içinde bir rotayla esenliğe kavuşturmak liderliğin en temel vasfıdır'' şeklinde konuştu.
Yazıcı, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle beslenen bu çok yönlü küresel dönüşümün, dünyanın hızlı bir şekilde küreselleşmesine imkan sağladığını ifade etti. ''Küreselleşmenin en önemli yanlarından biri, iletişim vasıtalarıyla dünyayı küçük bir köy haline getirmiş olmasıdır'' diyen Yazıcı, bu şekilde dünyanın dört bir yanında demokrasi ve özgürlük gibi çağdaş ve evrensel değerlerin, toplumsal taleplere dönüştüğünü, insanların, insanca hayat sürdürmek isteklerini her geçen gün daha yüksek sesle dile getirdiğini belirtti.
Yazıcı, yoksulluk ve çevre gibi konuların, zirvenin gündeminde yer aldığını ifade etti. Dünyada yaşayan 7 milyar insanın 1.5 milyarının günlük 1 dolarla hayatını geçirmek zorunda olduğunu anlatan Yazıcı, ''Bu 7 milyar insandan 1 milyara yakını, temiz su kaynaklarına erişmekten yoksun. Türkiye'de özellikle son yıllarda uyguladığımız sosyal politikalar sonucu, günlük 1 doların altında bir parayla geçinmek zorunda olan bir toplum kesimi kalmamıştır. Türkiye'de temiz suya erişmeKten yoksun hiçbir fert bulunmamaktadır'' dedi.
Küreselleşmenin getirdiği toplumsal bilinçlenme
Kitlelerin toplumsal ve siyasal süreçler üzerinde etkili olduğu günümüzde, toplumsal meşruiyet kavramının önem kazandığını anlatan Yazıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İçinde bulunduğumuz dönemde meşruiyetini toplumdan almayan otoriter ve totaliter rejimlerin, kaçınılmaz olarak yıkılmakta oluşu, büyük ölçüde küreselleşmenin getirdiği toplumsal bilinçlenmeden kaynaklanmaktadır. Bu yöndeki bir küresel dalga 1989 yılında Berlin duvarının çökmesiyle simgeleşen bir dizi gelişmeye yol açmış ve dünyanın çehresini köklü bir şekilde değiştirmiştir. Bu süreç, totaliter komünist rejimlerin önü alınamaz bir şekilde birbiri ardına çökmesine vesile olmuştur. Bu da günümüzde liderliğin toplumsal meşruiyete dayalı olması gerçeğinin altını kalın bir şekilde çizmektedir. Bugünün şartlarında gücünü toplumdan, halkın desteğinden almayan hiçbir liderin, ülkesini yarınlara taşıması beklenemez ve düşünülemez. Dünya her alanda hızlı bir dönüşüm içindeyken bu değişime ayak uyduramayan devletler ve toplumlar, geri kalmaya ve küresel bir oyuncu olma şanslarını kaybetmeye mahkumdur.''
Günümüz toplumlarında değişim ve liderlik kavramları üzerinde düşünmenin ve tartışmanın gerekliliğine değinen Yazıcı, ''Toplumlar liderleriyle değişim ve dönüşüme kavuşur ama aynı zamanda değişim ve dönüşüm, liderleri ortaya çıkartır. Bunlar birbirleriyle etkileşen iki önemli süreç'' dedi.
TÜGAV Yönetim Kurulu Başkanı Özgüç
TÜGAV Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç de Türkiye'nin, bölgesinde ve dünyada herkesle konuşan, görkemli bir tarihin ve eşsiz bir kültürün ülkesi olduğunu dile getirdi. Değişim Liderleri Zirvesi'nde ortak geleceğin konuşulacağını belirten Özgüç, ''Ekonomiyi konuşacağız çünkü daha iyi, insani ve adil bir gelecek hepimizin hakkı. İnançlarımızı konuşacağız çünkü inançlara saygılıyız ve ortak değerlerimizi bulmak daha da önemlisi birbirimizi anlamak istiyoruz'' dedi. Özgüç, Değişim Liderleri Zirvesi'nin, sadece Türkiye'den değil uluslararası alanda da eğitimli, dünyayı bilen, profili yüksek bir izleyici kitlesine, kanaat önderlerine ve karar vericilere hitap ettiğini vurguladı.
Ukrayna Başbakanı Azarov
Ukrayna Başbakanı Mikola Yanoiç Azarov, zirveye katılmaktan dolayı memnuniyet duyduğunu ifade etti. Ukrayna'nın büyük bir değişim süreci içinde olduğunu, ülkesinde köklü reformlar gerçekleştirildiğini anlatan Azarov, ''Bizim için çok önemli, burada bilim adamlarının, siyaset adamlarının görüşünü öğrenmek ve süreçlerin hangi istikamette geliştiğini görmek, dünyamızın ne yöne gittiğini görmek, ülkelerimizin seyrini görmek bizi ilgilendirmektedir'' diye konuştu. Dünyanın, evrenin çok genç sayıldığını belirten Azarov, Japonya'da meydana gelen depremin dünyanın dikkatini buraya kilitlediğini ifade etti. Azarov, ''Biz Çernobil kazasını yaşadık ve Japonya halkının bugün yüz yüze olduğu durumu anlıyoruz ve bu konuda kaygılarını, acılarını paylaşıyoruz'' dedi. Küresel krize değinen Azarov, ABD'de Lehman Brothers'ın iflasının bir bakıma ''tsunami etkisi yarattığını'' ve ''dünyada bütün finans sistemini dalgalara boğduğunu'' dile getirerek, ülkelerin bu krizden çıkmak için 2008-2009 yıllarında ciddi sıkıntılar yaşadığını söyledi.
Kuzey Afrika ülkelerindeki olaylar
Ukrayna Başbakanı Azarov, ''Bu krizden nasıl istikrarlı bir şekilde çıkabiliriz? Gıda maddelerindeki fiyat artışı, enerji fiyatlarının artışı, altının görülmemiş fiyat artışı... Bunların hepsi bizlerin bu krizden çıkışa epey uzak olduğumuzu gösteriyor. Alınmış olunan tedbirler zannediyorum yeteri kadar uygun değildi. Dolayısıyla bu tedbirler üzerine daha devam edeceğiz. Kuzey Afrika ülkelerindeki olaylar belki de bu dünyadaki küresel süreçlerin neticesiydi'' şeklinde konuştu. Ülkesindeki gelişmelere de değinen Azarov, çok derin transformasyonlar gerçekleştirdiklerini, vergi reformu başlattıklarını, bunun sonucunda birçok vergi oranının düşürüleceğini, dolayısıyla bütçe gelirlerinin azalacağını anlattı. Azarov, parlamentoda emeklilik reformunun gözden geçirildiğini, bunun son derece sancılı bir süreç olduğunu vurgulayarak, ''Sosyal yönden tehlikeli bir reform. Ama gerekli bir reform. Çünkü emeklilik fonunda müthiş bir açığımız var'' dedi.
Sağlık ve eğitim alanında yapmaları gereken bir dizi reformlar bulunduğunu da ifade eden Azarov, bütün reformların istikrar gerektirdiğini söyledi. Azarov, ''Ülkede istikrarı böylesine değişimleri gerçekleştirirken nasıl sağlarız? Çok önemli konulardan biri doğru reçete bulmaktır. Ne yapılması gerektiğini bilmek yeterli değil. Bu değişimleri fiilen gerçekleştirmemiz gerekiyor'' diye konuştu. Ukrayna'nın bu yıl bağımsızlığının 20. yıl dönümünü kutladığını anımsatan Azarov, son derece zorlu bir yolu aştıklarını, Ukrayna'nın yüzlerce yıldır kendi devletine sahip olmadığını, günümüzde Ukrayna'nın büyük, ciddi ve dünyada hatırı sayılır bir ülke olduğunu söyledi.
'Türkiye'nin nasıl geliştiğine bakıyoruz'
Mikola Yanoiç Azarov, son zamanlarda Türkiye ile ilişkilerinin olumlu yönde geliştiğini ifade ederek, halkların refahını artırma hedefini gerçekleştirmek için tereddütsüz bir şekilde yola devam ettiklerini söyledi. Azarov, ''Devlet Bakanınız (Hayati Yazıcı) bahsetti, 'Türkiye'de muhtaç insan olmadığını' söyledi. Bizde de çok muhtaç insan bulunmamaktadır. Geçen yıl GSYH yüzde 4 arttı ve önümüzdeki 10 yıllık gelişme sürecinde yüzde 7-10 arasında bir artış hedefliyoruz. 10 yılı aştıktan sonra vatandaşlarımızın yaşam seviyesi bariz bir şekilde iyileşecektir. Birçok altyapı projesini gerçekleştirebileceğiz'' şeklinde konuştu. Ülkesinde yeni cumhurbaşkanının, yeni ekibin göreve gelmesiyle Ukrayna'nın komşularıyla dostane ilişkiler geliştirmeye başladığını dile getiren Azarov, Avrupa entegrasyonuna doğru gittiklerini söyledi. Azarov, ''Bunun anlamı; Türkiye'nin nasıl geliştiğine bakıyoruz. Çin'in, Hindistan'ın, Rusya'nın nasıl geliştiğine de bakıyoruz, örnek alıyoruz. Bizler ticari ilişkilerimizi bütün dünya ülkeleri ile geliştirmeye çalışıyoruz. Arzu eden herkese kapımız açık'' dedi.
Eylül 2010'da Ukrayna'nın, enerji topluluğuna dahil olduğunu, bu kapsamda Ukrayna'nın, AB ile enerji sektöründe bir birlik içine dahil edildiğini hatırlatan Azarov, geçen yıl kasım ayında eylem planı konusunda mutabakata vardıklarını, şu anda serbest ticaret bölgesi oluşturma konusunda görüşmeler yaptıklarını, görüşmelerin çok zorlu geçtiğini, ancak bu konuda iradeleri bulunduğunu ve görüşmeleri sonuna kadar götürme azminde olduklarını vurguladı. Azarov, ''Türkiye ile de benzer görüşmelerimiz var. Kanaatime göre, şu anda bu hedeflere ulaşmada son derece yakın noktada bulunuyoruz'' dedi. Çernobil kazasının 25. yıl dönümü nedeniyle bu yılın nisan ayında Kiev'de uluslararası konferans düzenleneceğini, nükleer enerji güvenliği alanında bunun önemli bir çalışma olacağını vurgulayan Azarov, konuşmasını, ''Dünyamız değişmekte ve bizleri de değiştirmektedir. Biz her şeyi değiştiremeyecek durumda değiliz. Bu konuda çaba, karşılıklı saygı, hoşgörü, anlayış, birlikte çalışma iradesi gerekiyor. Memnuniyetle belirteyim ki bu irade var. Demek ki dünyamız iyiye doğru gelişecektir'' şeklinde tamamladı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptığını söyledi. Gelecek dönemin teknolojideki değişim, dünyada ekonomik, siyasal, sosyal alandaki karşıtlı etkileşime paralel olarak çok daha büyük değişimlere gebe olduğunu belirten Davutoğlu, ''Bu değişimin liderleri eğer değişimin doğasını doğru okurlarsa, bu doğayı doğru yorumlayıp bu değişimi doğru bir eksende şekillendirmeye çalışırlarsa dünyada yeni bir düzenin işaretleri ortaya çıkar ve yeni bir küresel düzene doğru gideriz. Ama bu değişim doğru okunmazsa ya da doğaya aykırı bir şekilde, değişim yerine statükonun muhafazası yoluna gidilirse değişim yanlıları ile statüko yanlıları arasındaki çatışmalar yeni uluslararası bölgesel gerilimlere yol açar'' diye konuştu.
Değişime yaklaşım itibariyle burada üç temel yöntemin olabileceğini düşündüğünü söyleyen Davutoğlu, bunların ''değişime karşı direnmek'', ''değişimi bir risk gibi görüp bu riskin ürettiği krizlere tepki vermeye çalışan yaklaşım'' ve ''değişimin doğasını doğru okuyup değişim sonrası döneme de kendini hazırlayan vizyoner yaklaşım'' olduğunu söyledi.
'Değişimi doğal görmek lazım'
Ahmet Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Takınılması gereken tavır, değişimin doğasını doğru okuyup değişim sonrası döneme de kendini hazırlayan vizyoner yaklaşım bu ve Türkiye'nin yöntem olarak benimsediği de bu... Öylesine değişimin doğasını doğru anlayalım ki ve öylesine alternatif çözümler üretelim ki bu değişimin sonunda belli bir vizyonu, değişim sonrası dönem için belli bir vizyonu harekete geçirelim. Son 8 yıl içinde dış politika uygulamaları içinde bizim benimsediğimiz yöntem bu oldu. Hep bir ilke ve vizyonlar etrafında bakmaya çalıştık. Bunu yapabilmek için de değişimi doğal görmek lazım. Değişimi doğal olmayan bir olgu gibi gördüğünüzde ondan bir vizyon üretmeniz mümkün olmaz. Ben Ortadoğu'daki şu anki değişimlerin tarihin doğal seyrine dönüşü olarak değerlendiriyorum. Gelecek gecikti Ortadoğu'da... Aslında Ortadoğu'da bugün yaşananların 20 yıl önce yaşanması lazımdı. O değişim sürecinin 20 yıl önce belli bir dinamizm içinde doğru bir eksene oturtulması lazımdı.''
'Ortadoğu kendi tarihini bulmaya çalışıyor'
Tunus'ta başlayan gelişmelerin Bahreyn'den Yemen'e, Libya'dan Irak'a kadar büyük bir dalga oluşturmuşsa bunun arkasında bölgede teknolojik imkanlarla birlikte gelişen ortak kader bilincinin yattığını görmek gerektiğini belirten Davutoğlu, Ortadoğu'nun kendi tarihini bulmaya çalıştığını, kendi geleceğinde tarihin akışını şekillendirmeye çalıştığını söyledi.
Davutoğlu, ''Bu anlamda belki de Ortadoğu'nun gençleri, kanaat önderleri ve bu değişime öncülük yapan güçleri kendilerini tarih içinde özne yapmaya çalışıyorlar. Tahrir'deki sıradan bir gencin istediği şey daha lüks bir hayat değil. Onların istediği tek şey saygın bir aktör olarak tarihe geri dönmek. Onur, haysiyet, saygı görmek... Biz eğer onların tercihlerine saygı göstermezsek ve tarihi yavaşlatmaya çalışırsak aslında onların gecikmesiyle, bu sürecin gecikmesiyle 10-20 yıl sonra daha büyük patlamalara yol açarız'' diye konuştu. Vizyoner bir yaklaşım sergilemek gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, vizyoner yaklaşımın 6 temel ilkesini sıralarken, değişimin yönteminin barışçıl olması gerektiğini söyledi. Davutoğlu, ''Türkiye bu değişim dalgasının sürükleyici lider ülkesi olmak durumunda. Böyle bir hedefle hareket ediyor. Yoksa bütün bu etrafta, değişim dalgasını olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelerinden biridir. Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliği yürütemezsek biz bu coğrafyada bu gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülke oluruz'' dedi.
'Yapılması gereken deprem dönemindeki gibi...'
Ahmet Davutoğlu, ''Şu anda yaşanan şey bir nevi bir tsunami, bir siyasal deprem... Yapılması gereken aynen bir deprem döneminde yapılması gereken gibi. İlk yapılması gereken bu siyasal depremi mümkün olan en az kayıpla atlatmak. Sonra, bu siyasal deprem eğer bir siyasal deprem niteliği taşıyorsa ve normal olması gereken bir fay kırığı ise bunun doğru tanımının yapılıp hasarların giderilmesi ve binaların tamir edilmesi, yeni bir şehrin doğması lazım. Bölgede yeni bir düzenin ortaya çıkması lazım. Anlık tepkiler verirsek ya da statükoyu muhafaza edersek bir müddet sonra daha büyük depremler, daha büyük artçı şoklar yaşayabiliriz'' diye konuştu.
Türkiye'nin en büyük gücünün dinamik ve kaliteli insan unsuru olduğunu vurgulayan Davutoğlu, son 1,5 yıl içinde Afrika'da çok sayıda büyükelçilik açtıklarını, her yerde iş adamlarının önünü açarak krizi aşmanın yollarına baktıklarını, Libya'da bir hafta içinde 26 bine yakın vatandaşın tahliye edilmesinin bir krizde gösterilen organik refleks bakımından çok büyük bir başarı olduğunu vurguladı.
'Bölge ile bütünleşeceğiz'
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Bölge ile bütünleşeceğiz. Zihninde bir düzen resmi olmayanlar değişime öncülük yapamazlar. Kaostan medet ummanların, çatışmalardan güç çıkarabileceklerini düşünenlerin o değişimi pozitif anlamda yönetme şansları yok. Bizim zihnimizde bir resim var. Ortadoğu'da, Balkanlar'da sınırların kalkmasını istiyoruz, anlamsızlaşmasını istiyoruz. Tarihte olduğu gibi bu halkların bir arada yaşamasını istiyoruz. Dünyada şu anda iki vizyon çarpışıyor; bütün bu ekonomik havzayı bütünleştirme çabası içindeki Türkiye'nin vizyonu, maalesef ikinci vizyon bizim entegre olmak istediğimiz bir başka dünyanın kısıtlayıcı vizyonu, Edirne'ye vize duvarı örmek isteyen Avrupa'da statükocu vizyon... Bizim insan unsurumuzu, iş adamlarımızla, entelektüellerimizle, siyasilerimizle gelecek düzen oluşumunda olumlu unsur olarak, pozitif ve öncü unsur olarak görenlerle biz tarihi yürüyüşümüze devam edeceğiz. Bir risk unsuru görenleri ise maalesef onların tarihin gerisinde kaldığını her fırsatta vurgulayacağız. Türkiye'yi kendi coğrafyasına hapsetmek isteyenler ya da Türkiye'nin etrafına duvar örmek isteyenlere karşı bizim vizyonumuz; Türkiye'nin liderliğinde, 'liderliği derken herhangi bir empoze anlamında demiyorum' Türkiye'nin zihnindeki resimle bütün bu coğrafyayı bütünleştirmek...''
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, enerjinin; kalkınmışlığın, büyümenin, somut sonuç odaklı getirilerin en fazla hissedildiği alanlardan biri olduğunu vurguladı. Bugün dünyada çok iyi bir denge kurulduğunun söylenemeyeceğini ifade eden Yıldız, ''New York'un nüfusu 19,5 milyon ve kullandığı enerji, Güney Afrika'yı hariç tutarsak, Afrika sahrasının 790 milyon nüfusunun kullandığı enerjiye denktir ve hala 1,4 milyar insan enerjiyle tanışmamıştır, elektrik nedir bilmemektedir. O yüzden bunlarla alakalı dengenin sağlanabilmesi, hem kendi ülkelerinde sağlanan siyasi istikrarla beraber hem de uluslararası arenadaki yeterlilikle doğru orantılıdır'' şeklinde konuştu. Bugün dünya nüfusunun her yıl Türkiye kadar arttığını, her saniye içerisinde 3 kişinin doğduğunu belirten Yıldız, ''Bu büyümeyi karşılayabilecek ve kalkınmışlık düzeyini, bırakın ilerlemeyi, sabit tutabilecek yapıyı sağlamak aslında son derece önemli'' dedi.
Kalkınmışlık düzeylerinin dünyada globalleşen ekonominin en temel sonuç odaklı girdilerinden biri olduğunu ve bunun direkt hissedildiğini vurgulayan Yıldız, şunları kaydetti: ''Enerji kalemi olarak hissedersiniz. Refah düzeyi olarak direkt kendinizde ve toplumunuzda hissedersiniz. Bugün hala konvansiyonel sistem dediğimiz yakıt olarak, hatta tezekle ısınan, biyokütle ile ısınan çok önemli bir topluluk vardır. Bu yaklaşık dünya nüfusunun hemen hemen 5'te birine yakındır. Enerji, gelişmişlik safhasını en fazla etkileyen ve insanlık üzerinde derin izler bırakan sektörlerden bir tanesidir. Aynen telekomünikasyonda olduğu gibi... O refahı direkt hissedersiniz veya hiç hissetmezsiniz. O açıdan dünyadaki uluslararası hareketlerin en fazla tartışma konusu olan sektörlerden bir tanesi yine enerji olmuştur. Ekonomiler küreselleşmiştir, globalleşmiştir ama refah seviyesindeki farklılıklar daima ulusal halde kalmıştır. Bunun aşılmasıyla alakalı yine büyüyen uluslararası sermayenin yine gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler, hatta az gelişmiş ülkeler arasındaki farkı kaldırabilecek en önemli sermaye transferleri yine enerji sektöründe yaşanmaktadır. O yüzden genç nüfusun hakim olduğu, büyümenin, değişimin ve gelişimin en çok hissedildiği, kendi öz kaynaklarıyla beraber madencilik alanında, maden, petrol ve gaz rezervleriyle beraber yapılandığı bir ortamdır.'' Yıldız, dünyada oluşan siyasi istikrarların kalkınmışlıkla paralel olduğunu söyledi.
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!