Livaneli'den 'Serenad'

Sanatçı, yazar Zülfü Livaneli, ''Serenad'' adlı son romanında dokunaklı bir aşk hikayesi anlatmasına rağmen aşk romanı kavramına vurgu yapmadığını belirterek, ''Kitaba özellikle aşk romanı demedim. Aşk kelimesi çok kirletildi'' dedi.

Livaneli'den 'Serenad'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.03.2011 - 10:41

Sanatçı, yazar Zülfü Livaneli, ''Serenad''da, İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünde görevli 36 yaşındaki Maya Duran ile üniversitenin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen 87 yaşındaki Alman asıllı Amerikalı profesör Maximillian Wagner arasında geçen olayları anlatıyor. 60 yıllık aşkının izini sürmek için profesörün İstanbul'a gelmesi, hem kendi hem de Maya'nın aile sırlarını ortaya çıkarmakla kalmıyor, 2. Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımı, Ermeni ve Kürt sorununun yanı sıra Struma ve Mavi Alay facialarında hayatını kaybedenlerin hikayelerini de gözler önüne seriyor.

Livaneli, kitabının temelinin aşk olduğunu belirterek, ''Kitaba özellikle aşk romanı demedim. Çünkü aşk kelimesi çok kirletildi. Aşk artık magazin ve reklamların vıcık vıcık ettiği, anlamını yitirmiş bir kelime. Bence aşk, ölümün karşısındaki kavramdır. Bir insanın 'ben aşığım' demesi 'ölmeye hazır değilim' diye haykırmasıdır'' şeklinde konuştu.

Livaneli, günümüzde eski aşkların yaşanmadığına dikkati çekerek, bunun bir iklim meselesi ve kadınla erkek arasında mutlaka korunması gereken bir gizem olduğunu ifade etti.
Bu gizemin ortadan kalktığını, hayatların, mahremiyetlerin fazlasıyla göz önünde olduğunu vurgulayan Livaneli, şöyle konuştu:

''Eskiden bir kadına kavuşmanın yolu evlilikti. Şimdi esrar, gizem ve büyü kalmadı. Ama gene de 'bugün aşk yoktur' demek büyük bir iddia olur. Bir de gençler başkalarının sorumluluğunu almak istemiyor.

Bu arada, porno, dünya tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar hayatın içinde. Porno, normal kadın-erkek ilişkisi değildir, sadizm, şiddet ve kadın aşağılaması var. Bunlarla büyüyen bir çocuğun kadına bakışı sağlıklı olamaz. Kadına karşı şiddetin artmasında bunun etkisi yok mudur?''

Livaneli, Türk erkeğinin çok zor şartlarda yetiştiğini, ailede, askerde ve okulda dayak yediğini, bunun da kadına şiddeti tetiklediğini, zulüm görenin zulüm yaptığını kaydetti.

''Kadını anlatmıyorsanız insanlığın yarısını anlatmıyorsunuz demektir''

Son kitabında, olayları genç bir kadınının ağzından anlattığını ifade eden Livaneli, ''Kadınlar ve sanatçılar, dünyayı sade, somut, elle tutabildikleri gerçekler ya da ön yargılarla değil, sezgileriyle keşfediyor. Roman yazımında empati çok önemli. Çünkü her yazdığınız kahramanın içine gireceksiniz. Eğer kadını anlatmıyorsanız insanlığın yarısını anlatmıyorsunuz demektir. Kendimi roman boyunca oradaki kadın kahraman gibi hissettim'' diye konuştu.
Kitabında Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarına Türkiye'nin yardım etmesi için Einstein'in Atatürk'e yazdığı mektuba da yer veren Livaneli, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Atatürk, hükümete rağmen bu bilim adamlarını Türkiye'ye getirdi. Gerçekten çok ileri görüşlü bir kişilikti ve ben kendisine hayranım. Hatta vasiyetinde diyor ki; 'Ben size hiç bir dogma ve değişmez kural bırakmıyorum, olaylar akla ve çağın gerçeklerine göre yorumlanmalıdır'. Bunu söyleyen bir insandan 'Kemalizm' diye donuk bir maske çıkardılar. Ve bu maskeyi de darbelerde yüzlerine geçirip, o darbelerin maskesi yaptılar. Kemalizm ile Mustafa Kemal'i ayırmak lazım."

Zülfü Livaneli, kitaptaki kahramanlarda olduğu gibi her ailenin bir sırrı bulunduğunu belirterek, köklerinin Artvin'den geldiğini, büyük dedesinin Osmanlı subayı olduğunu söyledi. Livaneli, dedesi dışında ailenin tüm mensuplarının Rus ordusu tarafından öldürüldüğünü yeni öğrendiğini kaydetti.

Türkiye'de aile hikayelerinin pek anlatılmadığını, ancak bunun kötü niyetten kaynaklanmadığını ifade eden Livaneli, şunları söyledi:

''Bu, geçmişi saklamak gibi algılanıyor ama değil. Aslında Anadolu, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da korkunç savaş acıları çekmiş Osmanlı ahalisinin kaçıp geldiği son sığınaktır. Bu nedenle dilleri, dinleri ve adetleri değişik olan insanlar burada kendilerine Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdular ve şöyle dediler; 'Geçmişin acıları üzerine bir hayat kuramayız, ama gelin burada yeni bir sayfa açalım'. İşte bu yüzden hiçbir aile çocuğunu nefret duygularıyla yetiştirmemiştir.''
 

''Hiçbir iktidar masum değildir''

Kitabında ''Hiçbir iktidar masum değildir'' sözünü özellikle vurguladığına dikkati çeken Livaneli, bu algıyı düzeltmek için siyasete girdiğini, ancak düzeltemeyeceğini görünce istifa ettiğini söyledi.

Livaneli, politikanın mekanizmalarının çok farklı olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Politika tamamen kapattığım bir defterdir. İlk başlarda siyasete atılmam için gelen teklifleri hep reddettim. Ancak, milyonlara varan aydınlık insandan gelen istek üzerine onların sesi olmak için politikaya girdim. Politika, sanatçılığa taban tabana zıt. Politikada öyle düşünmeseniz bile gerekeni söylemek zorundasınız. Sanatçının temel disiplini ise toplumu şoke etme pahasına yüreğinde olanı paylaşmasıdır. O yüzden dünyada siyasette başarılı olmuş sanatçı yok.''
Kitabında, ''Muhalefet de iktidar kadar önemlidir. muhalefettir, Muhalefete büyük görev düşer'' kavramının da altını çizdiğini anlatan Livaneli, ''Seçim sürecine doğru giderken politika yerine kitaptan konuşmayı tercih ediyorum. 2005 yılında CHP'den istifa ettim ve gerekçelerini de dilekçemde anlattım. CHP'ye girerken amacım çağdaş, sosyal demokrat, halkın tamamını kapsayan ve AB reformlarına açık bir parti özlemiydi. Ancak, CHP tam tersi bir noktaya gitti. İnşallah iyi olur'' diye konuştu.

Livaneli, Türkiye'de sağ ve sol kutupların giderek dağıldığını ve dini etnik temeller üzerinde üç kutuplu bir Türkiye'ye gidildiğini yıllardır anlattığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Türkiye'nin bir kutuplaşmaya gittiğine dair bugüne kadar 200 yazı yazdım. İdeolojik kutuplaşmanın bir önemi yoktur. İleri demokrasiler sağ ve soldur. Ama dini ve etnik bölünme olursa onu toparlayamazsınız. Durum ülkenin bölünmesine gider. Çırpındım 'bölünme var' diye, hiç kimse dinlemek istemedi, inanmadı. Bugün Türkiye, dini hassasiyeti önde olan, laiklik ile milliyetçiliği birleştiren ve Kürt milliyetçiliğini ön plana çıkaran üç grup arasında süratle bölünüyor.''

Livaneli, türban konusunda da, bireysel özgürlükler çerçevesinde üniversite öğrencisinin başına ne taktığına kimsenin karışmaması gerektiğini ifade etti.

Politikanın bu konulardan elini çekmesi gerektiğini belirten Livaneli, ''Her iki taraf da türban üzerinden politik kavga veriyor. Ankara'daki yaşlı adamlar; Çocuklara karışmayın! Bakın sokağa, açığı da kapalısı da yan yana geziyor'' dedi.


''Serenad'ın çok güzel bir film olacağına inanıyorum''

Zülfü Livaneli,''Mutluluk''tan sonra ''Serenad'' adlı kitabının da çok güzel bir film olacağına inandığını aktararak, ''Serenad'ın Türkiye şartlarında filme dönüştürülmesi çok zor. Hikayenin içinde yurt dışı tarih, yabancı karakterler olduğu için uluslararası bir yapım olması gerekir. Hollywood'da tanıdığım yaşlı bir aktör var, ismini vermek istemiyorum ama Profesör Wagner rolünü oynamayı çok istediğini söylemişti. Eğer o niyetinde ısrarcı olursa Hollywood prodüksiyonu olabilir. Maya rolünde ise Özgü Namal, Nurgül Yeşilçay, Dolunay Soysert ve Özge Özpirinçci olabilir'' şeklinde konuştu.

Livaneli, bu yıl müzikte 40. yılının dolduğunu belirterek, artık müzikte yapacaklarını tamamladığını, artık genç sanatçılara yardımcı olmak istediğini söyledi. 40. yılı nedeniyle dünyada bazı etkinlikler yapılacağını anlatan Livaneli, ''New York Central Park'ta 17 Haziran'da konserim var. Amerikalı konuk sanatçılar da olacak. İKSV ve İş Bankası'yla kutlama konserleri ve yaz konserleri yapacağız'' dedi.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon