Masalların izinde...
Köse-‘Bir Yörük Tesellemesi’nde göçebe Sarıkeçili aşiretindeki bir masal dedesinden; kendi deyişleriyle “tesellemecinin” ağzından bir Anadolu masalı anlatılıyor. Masal, kuklalarla hayat buluyor belgeselde...
Sözlü kültürün önemli unsurlarından biridir masallar. Dilden dile, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâyeler; anlatım ve dinleme şekilleriyle de önemli bir iletişim alanıdır. Günümüzün büyük şehir insanları artık başka masallarla uyutulsa da Anadolu’da farklıdır onların yeri. Dengbejlerin, tesellemecilerin ya da aile büyüklerinin dillerinde kaybolmamak için direnirler. İşte bu masalların izini sürüyor genç bir ekip. İlk belgesellerini çektiler bile. Eğer kaynak bulurlarsa masal masal dolaşmaya devam edecekler.
Kenan Özer, Caner Kayar ve Seza Güneş, Köse-‘Bir Yörük Tesellemesi’ belgeseli için Anadolu’da kilometrelerce yol kat etti. Bir masalı belgesel haline getiren ekip, bunu da kuklalarla paylaşıyor. İlklere ve önemli duyarlılıklara işaret ediyorlar. Köse- Bir Yörük Tesellemesi, aylarca sırtlarında çadırlarıyla masalların peşine düşen bir ekibin yoğun emeğinin ürünü. Pek çok anlamda hem ilk hem de özel bir yere sahip bir belgesel. Proje, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Coca Cola Hayata Artı Gençlik programı desteğinde, Buğday Derneği ile Atlas dergisi ortaklığında yürütüldü. Yörük masallarının izini süren ekip, Ankara, Adana, Mersin, Akşehir ve Karaman’dan 50’ye yakın masal derlemiş. Aralarından birini, Sarıkeçilili Cemal Amca’nın anlattığı masalı konu alıyor. Belgesel hâlâ göçebe olan bir aşiretin masalı. Meddah gibi anlatıyor Cemal Candan. Biz ise onun sesinden kukla canlandırmalarla izliyoruz hikâyeyi. Seza Güneş’in kukla tasarımını yaptığı anlatımlarda hayat buluyor masal. Daha önce sinemada belgesel boyutuyla bir kukla canlandırması olmadığını dile getiriyor ekip. Bu anlamda da bir ilk.
Yaklaşık 1.5 yıllık bir çalışmanın ürünü belgesel. Aylarca, gezmiş, araştırmış, masallar dinlemişler. Peki ekibin masallarla nasıl bir ilişkisi var? Özer, kitle iletişim araçlarının insanları sözlü kültürden gün geçtikçe uzaklaştırdığına dikkat çekiyor. Hafızasında ise dedesinden duyduğu birkaç masal var; hayal meyal. Öncelikle kendilerinin dikkatini çektiğini anlatıyor Özer: “Bir yaşanmışlık var. Gerçek olan onlar. Bundan sonraki yapacağım işler de artık sözlü kültür ekseninde olacak” diyerek anlatıyor sürecini. Güneş ise “kuklamasal” oluşumunun kurucularından biri olarak masallarla daha sıkı bağ kurabilmiş. Kayar ise ailesine hangi masalları bildiklerini sormuş ve Anadolu’da dinledikleri bazı masalları duymuş annesinden. Bugüne kadar kendisine hiç anlatılmayan masalları.
Masal bir sözlü kültür ürünü olsa da gün geçtikçe yitip gitmesi, unutulması aslında en büyük korku. Bu proje de bir anlamda kalıcı bir belge masalların korunması adına. Masallar anlatıcıyla bir bütün. Özer, kayıt altına alınınca postmodern bir dönüşüm yaşandığına dikkat çekiyor. Günümüzde görsel algıların da değiştiği bir gerçek. 1980’den sonra yoğun bir şekilde yaşamımıza giren kitle iletişim araçları, sözü, sohbeti, konuşmayı baltaladı. Özer, okuduğu bir yazıdan söz ediyor: “Bir ülkeden diğerine atılan füzelerin, roketatarların, uyduların olduğu bir dünyada, çocuklara uçan halı hiç de çekici gelmiyor’ diyordu metin. Kullan-at mantığı. Sistem bunu istiyor. O yüzden de çocuklar reklamlara, dizilere ilgi duyuyor. Masallar cezbetmiyor.” Güneş, algıların değiştiği bu ortamda biraz da onlara uygun davranarak masalları yaşatmaktan yana. Televizyonda masalların olduğu yaratıcı programlarla çocukların ve büyüklerin dünyasına girebilmenin mümkün olduğunu dile getiriyor. Kayıp masallar belki de bu şekilde yaşatılabilir; kim bilir?
Özer, Batı’nın pek çok alanda olduğu gibi masallarda da etkisinden söz ediyor. Anadolu’da bilinip, Batı’nın kaynaklarından okuduğumuz masallar için ise “Batı’nın Anadolu’dan derlediği masallar var. Belki de o masallar birer Anadolu masalıydı. Gelip Anadolu masallarıyla bizi uyutmuşlar” diyor.
Temmuz ayında Atlas dergisi vereceği ekle beraber 50 masalı paylaşacak. Ayrıca Atlas dergisinin web sitesinde masalların kayıtları da yayınlanacak. Ekibin ise inancı tam. Maddi olarak destek gördükleri sürece de yollara düşmeye hazırlar.
Göçebelik sürüyor...
Belgeselde masalın anlatıcısı Cemal Candan, bugün tek kalan göçebe topluluğu Sarıkeçililerden. Binlerce yıldır göçüyorlar ama son dönem onlar için çok sıkıntılı. Kendilerine “dağların özgür çocukları” diyen Sarıkeçililerin dağları, ovaları ellerinden alınmak isteniyor. Köylerden geçerken para cezası ödüyor, kaldıkları yerde ise yine para vermek zorunda kalıyorlar. Su aldıkları sarnıçlara dahi. Özer, onların da artık yerleşmek istediklerini, yaşananlardan yorulduklarını dile getirdiklerini anlatıyor: “Onların yerleşik hayata geçmesi demek bu söylediğimiz masalların da yok olması bir anlamda. Çok önemli bir kaynak bizim için. Alternatif bir çözüm sunmalıyız. Göç onlar için çok kutsal.” Kayar da, yerleştirme politikasının kontrolü ele almak ihtiyacından doğduğunu dile getiriyor. Yerleşmeyen insan, kontrolsüz demek. Sistem de bunu istemiyor. Çünkü yönetemiyor. “Ne göçebiliyorlar, ne yerleşebiliyorlar. İçecek su dahi bulamıyorlar. Bundan daha kötüsü olabilir mi?”En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı