Maskelenen acımasız zekâ

Ünlü yönetmen David Cronenberg, ilk romanı “Tüketilmiş”le okuru, hem garip ilişkiler ağının ve onlarla bağlantılı bir cinayetin hem de filmlerinden âşina olduğumuz teknoloji fetişizmi-cinsellik-bedenin dönüşümü gibi bazı temaların peşine takıyor. Bol karakterli ve mekânlı roman, Cronenberg’in aklımıza düşürdüğü kurtlarla daha gerilimli hale geliyor.

Yayınlanma: 08.08.2016 - 15:52
Abone Ol google-news

“Karanlık hikâyelerin anlatıcısı” David Cronenberg için ABD’de hazırlanmış bir kitabın, daha doğrusu broşürden bozma bir metnin başlığı “50 Sayfada Cronenberg”di. Hemen her şeyi sıkıştırıp küçültmeye eğilimli olduğumuz günümüzde, filmleriyle seyirciyi gerilimin kollarına bırakan ve oluşturup aktardığı öykülerle yaşamdan beyaz perdeye, beyaz perdeden yaşama gönderme yapan Cronenberg gibi bir yönetmeni, haplaştırılmış “bilgilerle” nasıl tasvir edebilirsiniz?

Derken internette gezindiğinizde “Şu kadar dakikada Cronenberg” gibi videolara denk gelmeniz işten değil. Zaten böyle bir çalışma, en başta yönetmenin anlattığı hikâyelere saygısızlık. Fakat bir yandan tam da onun her fırsatta işlediği kaosa, bilinmeze, hazcılıkla meydana çıkan kırılmaya ve sanalla gerçekliğin birbirinin yerine geçme imasına da uygun bir durum.

Bedeni ve korkuyu, hayli rahatsız edici biçimde sinemaya aktaran Cronenberg, insanın dönüştürüldüğü makinemsi varlığı anlatıyor filmlerinde: Zihin ve bedenin, bildiğimizin ötesine geçişine işaret eden yönetmen, insanın bilim aracılığıyla hem kendisini hem de dünyayı doğallıktan uzaklaştırma aşamalarını felsefi ve psikolojik zeminde eleştiriyor. Bedenin uğradığı hasar ve dönüşümle zihnin ve toplumun yaşadıkları arasında bağ kurup ikisini buluşturuyor. Bu anlamda klasik gerilim, korku ve bilimkurgu formunun da dışına taşıyor. Bu şekilde kotardığı, kimlik bunalımı ve ruhsal kargaşa izlekli filmlerle geniş kitlelere, geçmişten bugüne hangi dönüşümlerle yüzleştiğimizi göstermeye çalışıyor. Bunu yaparken ruhsal olanın yanında, formel şiddeti de akışa dâhil ediyor.

Cronenberg, yaşamın tersyüz oluşunu anlatırken hissettiğimiz türlü tıkanmaları, öfke ve şiddet yoluyla aşma girişimlerimizi ortaya koyuyor bir bakıma. Bu da bedenin ve ruhun deformasyonuyla birlikte kimlik bunalımı ve çatışmalarına da işaret ediyor. Bu nedenle Cronenberg, özellikle yakın tarihli filmlerinde kişilik çözümlemelerini derinleştirmek için psikanalizi yoğun olarak kullanmıştı.

HİLESİZ YÖNETMEN

Cronenberg’in filmlerini saplantılı biçimde seven ve tu kaka edenlerin varlığı, yönetmenin söyleminin bir başarısı olarak da yorumlanabilir. Çünkü zihni ve bedeniyle bir makine haline getirilmeye çalışılan insanın, takıntı ve ikilikler içinde bocaladığı filmlere imza attı ve böylece hem rahatsız eden hem de gizliden gizliye kabul edilen gerçekleri gündeme getirdi. Bu filmler, görselle metnin (senaryonun) kuvvetli birleşimiydi ve insanın, ulaştığı noktayla beraber düştüğü karanlığı resmediyordu.

Yönetmenin, filmlerinde öne çıkardığı bağımlılık temasını teknolojiyle bir arada ele alması, günümüzde çoğunlukla göz ardı ettiğimiz hakikatlere de göndermeler içeriyor. Düşünmenin geri plana itildiği yirminci yüzyılın sonları ve yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği göz önüne alındığında, Cronenberg filmlerindeki korkunun ve gerilimin, insanı düşünme zeminine çağırdığı söylenebilir. Başka bir deyişle, teknolojiyle kurduğumuz saplantılı ilişkiye dışarıdan bakmamızı sağlayacak görsel malzemeyi sunar bize Cronenberg. Yani beyin ve gövdenin, oyun hamuru gibi şekillendirilişini yansıtır.

Sanrıları gerçek kabul eden karakterlerin varlığını atlamamak lazım; onlar da filmlerde yeryüzü cehennemini betimlemek amacıyla birer metafora dönüşür. Benzer şekilde, tuhaf ilişkiler kurduğu eşyaları bedeni gibi kutsamaya başlayan insan, Cronenberg’in gözüne çarpar. Yönetmen buradan hareketle çeşitli deneme ve çeşitlemelere yönelir.

Cronenberg, ilk filminden bu yana anlatmak istediklerini özgürce ortaya koydu. Kendi deyişiyle “gün geçtikçe daha doğru anlatmaya başladı.” Hilelere başvurarak izleyenleri sabitlemek yerine herkesi hareketin içine kattı. “Sanat” uğruna kendine ters gelen işlerin içinde olmayı tercih etmedi.

Bir başka şey daha yaptı; yazar gibi anlattı. Pek çok dostu ve hayranı, neden bir roman yazmadığını merak ediyordu, Cronenberg bu merakı 2012’de yayımlanan ve geçen günlerde Kıvanç Güney tarafından Türkçeye çevrilen Tüketilmiş’le giderdi.

FRANSIZ FİLOZOFLARA GÖNDERMELER

Tüketilmiş’e, Cronenberg’in filmlerindeki temaların tek kitapta toplandığı bir roman diyebiliriz. Anlamın yerine tüketim “kültürü”nün ve hızın konduğu günümüzde Cronenberg, romanında iki ayrı koldan yürüttüğü fakat sonra birleştirdiği olayların içine atıyor bizi.

Romanda altı ana karakter dikkat çekiyor: Gazeteci çift Naomi ve Nathan, Célestine Arosteguy ve onun felsefeci eşi Aristide Arosteguy, Célestine ile Aristide’in öğrencileri Chase ve Hervé.

Célestine’in vahşice parçalanarak öldürülmesi, Naomi’nin bu olayın üstüne gidişi ve habercilerin yorumlarına bakılırsa en önemli şüphelinin, maktûlün eşi Aristide olması, daha ilk sayfalardan itibaren Cronenberg’in okuru tetikte tutacağının belirtisi.

Naomi ve Nathan’ın, ellerindeki cep telefonlarına ve diğer son teknoloji ürünlerine, özellikle de fotoğraf araç gereçlerine meraklı bir çift oluşu ve birbiriyle o alet edevat aracılığıyla iletişim kurması, Cronenberg’in filmlerindeki teknoloji-bağımlılık temalarından izler taşıyor.

Öldürülen Célestine’i “Orta Batılı Amerikalı AVM tipi değil, Avrupalı aydın” diye tarif eden yazar, onun eşi Aristide’in felsefeciliğini ve yazarlığını ön plana çıkarırken Naomi’nin, Arosteguy çifti için “1950’lere ait gibiydiler” demesi dikkat çekiyor.

Naomi, cinayetin peşinden giderken Nathan, Macaristan’da bir organ mafyasının izini sürüyor. Cronenberg bunu anlattığı satırlarla hem karakterlerin derinine iniyor hem de ayrıntılarla ördüğü çözümlemelere girişiyor.

Söz konusu çözümlemeler sırasında bazı “teknik” konuların devreye girdiğini görüyoruz. Örneğin, Macaristan’daki Nathan, tuhaf ameliyatlar ve hastalıklara şahit oluyor. Cronenberg, bu aşamaları anlatırken filmlerinde olduğu gibi hayli titiz davranmış; tıpkı bir doktor gibi her basamağa yer vermiş ve kitabın belli bölümleri de âdeta ameliyat günlüğüne dönüşmüş.

Cronenberg’in kullandığı ögeler (hastalıklar, seks, cinayet vb.), romanı rahatsız edici bir havaya büründürerek okuru peşinden sürüklüyor. Bu bakımdan yazarın, filmlerindeki tavrını Tüketilmiş’te de devam ettirdiğini görüyoruz.

Cronenberg, daha sonra okurun içine garip bir kurt düşürüyor: Célestine, yakalandığı kanser nedeniyle kocasının kendisini öldürmesini istemiş olmasın? Olay böyleyse cinayet sayılır mı sayılmaz mı?

Cronenberg, iki yoldan yürüttüğü ve onları da başka sapaklarla beslediği hikâyeyle kafamızı karıştırmayı hedefliyor anlaşılan. Mesele polisiyeyle gerilim arasında gidip geliyor kitap boyunca.

Cronenberg’in olayları beslediği yan yollardan biri felsefe: Eşini öldüren Marksist düşünür Aristide, hem Althusser’e hem de Sartre’a göndermeler yaptığı, bu şekilde de gerek özgürlük gerek Fransız felsefesinin el attığı ağır konuları tartışmak için kapılar araladığı bir karakter.

BİTMİŞ HAYATIN YADİGÂRLARI

Cronenberg, kitabında dehşete düşüren kimi anların dışında, diyaloglar yoluyla zihinsel süreçleri, davranışları ve bunları etkileyen nedenleri masaya yatırıp korkuları eşeleyerek psikolojik gerilim çizgisine geliyor. Cinayet ve nedeni dışında, “Nasıl?” sorusunun yanıtının arandığı satırlarda, tüm karakterler bir şekilde söz alıp hayat tecrübelerini aktarmaya koyuluyor. Bu arada tartışılan diğer bir konu ise “Cinayet nasıl meşru kılınabilir?” ve “Onu meşrulaştırmanın zihinsel aşamaları nedir?” benzeri sorular etrafında olgunlaşıyor. “Bitmiş hayatı hatırlatan birer yadigâr” olan fotoğraflar da bu örtük sorulara eşlik ediyor.

Fotoğraflar, Cronenberg’in kurguladığı hikâyede en az cinayet kadar önemli çünkü karakterlerin, hem geçmişe hem de şimdiye dair laflar etmesini sağlıyor. Yazar, fotoğrafları birer gerçeklik olarak kullanırken aynı anda ve konudan hiç sapmadan, kitaba bilimkurgu ve fantastik malzemeler de yerleştiriyor. Bunun kaldıracı ise rüya ve sanrılar. Onlarla beraber Cronenberg, bütün bu olay silsilesi içinde esasen maskelenen acımasız zekâları gündeme getiriyor.

Fotoğraflar, parçalanmış bir beden, garip ilişkiler, filozoflar, korkunun beden hali, organ mafyası ve ölümcül hastalıklar, Cronenberg’in, dozunu sürekli artırarak verdiği ve Tüketilmiş’te her yeni sayfada okurun karşısına çıkan başlıca tutamaçlar.

ROMANA DAİR ELEŞTİRİLER

Pek çok ünlü yazarın kaleme almaya niyetlendiğinde durup düşüneceği cüretkâr ve can sıkıcı ya da insanın içini dışına çıkarabilecek cümleler, Cronenberg’in filmlerindekine benzer biçimde Tüketilmiş’te karşımızda. Üstelik günümüzdeki teknolojiyi kullanma ve amacından saptırıp onu, kendimizin bir parçası gibi görme alışkanlığının ince eleştirisiyle birleşen bu anlatım, Cronenberg’in işin içine polisiye, gerilim, psikolojik şiddet ve kişilik-kimlik çatışmalarını da katmasıyla epey bir genişliyor. Bu nedenle, o “dağınıklık” yüzünden okurun kafasının karışma ihtimali yüksek.

Tüketilmiş’in yapısal bir özelliği, Cronenberg’in filmden senaryoya doğru yürüdüğü izlenimi uyandırması. Yani sanki önce sahnelerin görselliğini oluşturup bunları daha sonra kâğıda döktüğüne dair kimi emareler var kitapta. Bu ipuçlarını, karakterlerin yerleştirildiği mekânlardaki (örneğin Fransa, Macaristan, Japonya…) eylemleri ve ortama uygun, oralardan yakaladıkları bazı çağrışımlarla kurgulanmış cümlelerden yakalayabiliyoruz.

Kitapta göze çarpan bir başka şey, Cronenberg’in okuru gerilime ve cinayete yoğunlaştırdığı anlarda, felsefi ve ruhsal tartışmalara soktuğu karakterler aracılığıyla bizi kimi yan yollara girmeye zorlaması. Buradaki zorlama, kesinlikle boğuculuk olarak algılanmamalı. O, zaten yönetmenin filmlerinden bildiğimiz ve çoktan hesaplanmış bir durum. Böylece Cronenberg, Tüketilmiş’te omurgayı sağlam kurarken adı geçen yan yolları, bulanıklık riskini de göze alarak metne ekliyor. Bütün bu olup biten, Cronenberg’in sonuca giden yolda okura verdiği, gösterdiği ve meseleyi pekiştirmek için yarattığı ayrıntılar olarak düşünülmeli. Evet, metin karmaşık, hatta zaman zaman karanlık ve aşırılıklarla örülü ama bunların hepsi, yazarı varmak istediği yere ulaştıran birer işaret.

Amerika’da yayımlandıktan sonra kitaba getirilen eleştirilerin başında, az önce bahsettiğim “karmaşıklık” ve “bulanıklık” geliyordu. Yönetmenin konuyu fazla dallandırıp budaklandırdığını söyleyenler, öte yandan Cronenberg’in her filminden birer parça alıp eklektik bir roman yazdığını dillendirmişti.

Bir başka grup ise Tüketilmiş’in, Cronenberg’in ilk kitabı olduğunu hatırlatıp filmlerindeki üslup ve söylemden ayrı düşmese de romanın onlardan bağımsız değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştu. Her iki grubun da haklı olduğu taraflar bulunabilir elbette. Ancak Cronenberg hayranlarının kitabı okuduktan sonra vereceği karara da kulak kabartmak lazım.

Tüketilmiş/ David Cronenberg/ Çeviren: Kıvanç Güney/ Yapı Kredi Yayınları/ 250 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler