Mehmet Altan: Ardan Zentürk ve Mahmut Övür gibi isimlerin bulunduğu bir grupla Gülen'le görüştüm

Gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak'ın aralarında bulunduğu 17 sanığın darbeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla yargılandığı davada Ahmet Altan savunmasını tamamlandı.

Yayınlanma: 13.02.2018 - 11:21
Abone Ol google-news

Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 17 sanığın yargılandığı davanın beşinci duruşması İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Başbakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) davaya katılma talebi kabul edildi. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmanın ikinci gününde, tutuklu sanıklar Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül getirildi. Tutuksuz sanık Tibet Murat Sanlıman ve avukatlar da duruşmada hazır bulundu.

YARGILANMAYA DEĞİL, YARGILAMAYA GELDİM

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün başlayan ve Cuma gününe kadar sürmesi planlanan duruşmanın bugün yapılan oturumunda Ahmet Altan savunma yaptı. Altan'ın savunması şöyle:

Ahmet Altan savunmasında, "Ben bugün buraya yargılanmaya değil yargılamaya geldim. Bırakın darbe yapmayı, kendilerini hedef alan zulme itiraz etme imkânına bile sahip olmayan binlerce masum adına da konuşma hakkına sahibim. Çünkü onların uğradıkları haksızlıkları gördüm, taş duvarlar arasında onların kaderini paylaştım. Ölen ya da ölmekte olan bir yargı öyle korkunç kokar ki cehennem bile o kadar kötü kokmaz. Bugün Türkiye’yi saran bu çürümüş ceset kokusu, ölmekte olan bir yargının bütün topluma yayılan, herkesi ürküten kokusudur. Biz, bugün bu davada ölmekte olan bir yargının çürüyüp dağılmakta olan acınası bedenini teşrih masasına yatıracağız. Türkiye’de artık adaleti 'ötekinin cezalandırılması' olarak gören bir yargı ve medya var. “Öteki” de biziz. AKP’nin bütün muhalifleri. Bir zamanların 'ahmaklığının' şimdi 'adalet' sanıldığı bir ülkede yargılanıyoruz biz. Hukuk, yargı, adalet üçgeninde vurulabilecek, yaralanabilecek, ölebilecek tek zayıf halka yargıdır. Bu yüzden her zorbanın ilk hedefi yargı olur. Bir yargı vurulduysa mutlaka ihanete uğramıştır. Hiçbir gerçek savcı, hiçbir gerçek yargıç, hiçbir gerçek hukukçu bu ihanete alet olmaz. Yargıdaki meslek hainlerini bulmak mı istiyorsunuz? Kimin utanmadığına bakın. Kim utanma duygusunu ruhundan silip attıysa yargının haini odur. Bugün Türkiye’de Mezarlıklar Müdürlüğü dışında düzgün çalışan tek bir müessese bile kalmadı. Çökmeyen hiçbir şey kalmadı. Bir adamın “mutlak iktidara” sahip olduğu her toplum eninde sonunda çöker. O mutlak iktidar, toplumun içine akıp kaybolduğu bir kara deliğe dönüşür. Bugün iktidarı mutlaklaştırıp tek bir noktada toplamak için atılan her adım o kara deliği büyütüp onun uğursuz çekimini artırıyor. Hiçbir iktidar korku ve şiddetle uzun süre ayakta kalamaz. Talleyrand’ın dediği gibi 'süngüyle her şeyi yapabilirsiniz ama üstüne oturamazsınız.' Bu devlet bizi 15 Temmuz darbesini yapmakla suçluyor. Açık bir yalan bu. Bizim darbeyle hiçbir ilgimiz olmadığını yıllarca bizi izlemiş olan istihbarat teşkilatı da, polis de, bu iddianameleri yazan savcılar da biliyorlar..."

AHMET ALTAN SAVUNMASINA 31 MART AYAKLAMASINI ANLATARAK DEVAM ETTİ

Altan. "Ben şimdi size benzerlikleri anlatacağım ve çok şaşıracaksınız. Nasıl oldu da İttihatçılara karşı olan bir askerî kalkışma İttihatçıların, Erdoğan’a karşı olan bir askerî kalkışma Erdoğan’ın mutlak iktidarına yol açtı? '15 Temmuz’u sen yaptın' diye yalan söyleyip beni hapse atmak kolay ama bu sorulara cevap vermek o kadar kolay değil. Neydi bu 31 Mart” diye soranların “hain” ilan edilmesi gibi 'neydi bu 15 Temmuz' diye soranlar da “hain” ilan ediliyor. 15 Temmuz’un toplumun tabanında da bir karşılığı yoktu. Darbeye karşı yiğitçe sokağa çıkan kitleler bunu kanıtladı zaten. Toplumun bütün kesimleri bu kanlı ve kalleş girişime karşı çıktı. Toplum bir bütün hâlinde bu ahlaksız vahşeti lanetledi. 31 Mart’tan sonra her İttihatçı muhalifine 'mürteci' yaftası yapıştırıldığı gibi 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan binlerce insana da “FETÖ’cü” damgası vuruldu. Bir de, suçluların, benim de aralarında bulunduğum bir kategorisi bulunuyor. Bunlar hem FETÖ’ye hem de PKK’ya yardım ediyorlar. Benim de aralarında bulunduğum bu 'elit' suçlular artık nasıl bir manyaklarsa nerede silah görseler oraya koşuyorlar. Siyasi iktidar artık generallerden korkmuyor. Ama yazarlardan korkuyorlar. Silahlar değil kalemler korkutuyor onları. Çünkü kalem, silahın ulaşamayacağı bir yere, toplumun vicdanına ulaşıyor. İddianamede benim 2016’da yapılan 15 Temmuz darbesine katıldığımın “kanıtı” olarak 15 Temmuz’dan 6 yıl önce yayımladığım bir haber gösteriliyor. İddianamede benim 2016’da yapılan 15 Temmuz darbesine katıldığımın “kanıtı” olarak 15 Temmuz’dan 6 yıl önce yayımladığım bir haber gösteriliyor. Ben nasıl bir güce sahipsem subayları tasfiye ediyorum, yerine örgüt mensuplarını atıyorum, kritik pozisyonlara örgüt mensuplarını getiriyorum.Bunların hepsini ben yapıyorum. Sanki yazar değil de TSK Personel Dairesi Başkanıyım. 6 yıl boyunca ordunun içinde her istediğimi istediğim yere yerleştiriyorum. Böylesine gayriciddi bir suçlamayla müebbetle yargılanıyorum. Tanık ifadesine göre Alaattin Kaya, 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar Taraf’a gelerek bana belgeler getirmiş. Savcı aynı iddianamede benim 2012’de Taraf’tan ayrıldığımı da yazıyor. 2012’de gazeteden ayrılan adama 2013’te belge nasıl gelebiliyor? Savcı, AKP’yi eleştirmeyi “bir darbecilik kanıtı” olarak görüyor ve bunu yaptığım için hapishanede ölmem gerektiğini söylüyor. Darbe suçlamalarına delil gösterilen “Ezip Geçmek” başlıklı yazısından bahsediyor. Yazı, Altan aleyhine açılan PKK propagandası davasında da delil. Bu davada bu yazı benim FETÖ destekçisi bir darbeci olduğumun kanıtı, ikinci davada PKK destekçisi olduğumun kanıtı. Ben bu yazıda darbe girişimini çağrıştırıcı bir ifade kullanmışım. Darbe girişimini çağrıştırıcı ifade ne demek? Ne tür bir suç bu? Bir savcı 'darbeyi biliyordun' dediği zaman benim bu bilgiyi kimden, ne zaman, nasıl, nerede aldığımı kanıtlarıyla ortaya koyması gerekir. Bu savcı darbeyi ne sanıyor? Darbe “yorumlarla” yapılmıyor, silahlarla yapılıyor. Türkiye'de "ifade özgürlüğü olmadığını" söylemişim. Aman Allah'ım, ne korkunç bir darbecilik! Savcı orada oturuyor, göstersin "darbenin olacağını beyan ettiğim" cümleyi. Gösteremez. Bize karşı '15 Temmuz darbesini siz yaptınız' diye dava açarsanız yalan söylemekten başka çareniz kalmaz. Bu dava, 'ifade özgürlüğünü' güvenceye alan Anayasa’ya aykırı. “Anayasa’yı zorla değiştirme” suçunda cebir ve şiddet arayan yasaya aykırı. Bir kişinin bu suçtan yargılanabilmesi için ya “cebir ve şiddet” uygulaması ya “cebir ve şiddet uygulayan” birine emir vermesi ya da böyle birinden emir alması gerekir. Bu dava Anayasa’ya, yasaya ve Yargıtay kararına aykırı olarak sürdürülen bir dava. Hukuken asla olmaması gereken bir davada müebbetle yargılanıyoruz.

MAHKEME BAŞKANI ALTAN'I UYARDI

Ahmet Altan'ı savunmasının içeriği konusunda ikinci kez uyardı. "Bu şekilde devam ederseniz mikrofonunuzu kapatacağım." Bu uyarının ardından Mahkeme başkanınca üçüncü Altan'ı bir kez daha uyardı: "Savunmanızı esas hakkında mütalaaya karşı beyan olarak sınırlamazsanız savunma hakkınızı kötüye kullandığınızı kabul edeceğim." Altan ise "Bunları söylemek için mikrofona ihtiyacım yok" diyerek savunmasının birkaç sayfasını atladı. Müebbet demek hapishanede ölmek demek. Bizim için istenen de hapishanede ölüm. Anayasa, yasa, Yargıtay dinlemeyen bir yargı siyasi iktidarın emirlerine uyarak bizi “hapishanede öldürmek” için yargılıyor. Vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek” sözleriyle savunmasını bitirdi.

Savunmasını bitiren Ahmet Altan'a üye hakim Alaattin Kaya irtibatını açıklamasını istedi. Altan, "Alaattin Kaya bana çıkarmak istediği bir gazetenin yayın müdürlüğünü teklif etmek için aradı. Reddettim. Kaya bizim cemaatle ilgili eleştirel yayınlarımızdan da rahatsız olmuştu.

MEHMET ALTAN SAVUNMASINA BAŞLADI  

Mehmet Altan'ın savunmasıyla devam ediliyor: "AYM özgürlük ve güvenlik hakkımın, yani Anayasa’nın 19. maddesinin ihlâl edildiğini saptadı" dedi. Savunmasına bu girişle başlayan Altan kardeşi gibi mahkeme başkanınca uyarıldı. Mahkeme başkanı, "Esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarla devam etmezseniz mikrofonunuzu kapatacağım" dedi.  

Tekrar savunmasına başlayan Mehmet Altan: "Savunmalarım, kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yok sayılıyor. Neden? Çünkü savunmalar dikkate alınsa delil göstermeden zorla hapishanede tutmak mümkün olmayacak. Mağdur edilmemin en tatsız tarafı suç olmayan, yersiz, anlamsız suçlamalara cevap vermek, bunlara karşı savunma yapmak durumunda kalmak.

SAVCI İDAM OLSA İDAM İSTEYECEK

Mağdur edilmemin en tatsız tarafı suç olmayan, yersiz, anlamsız suçlamalara cevap vermek, bunlara karşı savunma yapmak durumunda kalmak. AYM doğal olarak savunmalarımı dikkate alıyor. 18 aydır beni zorla tutan mahkeme ve idam olsa idam isteyecek savcı değerlendirmiyor.

EVİNDE BULUNAN 1 DOLMAR HAKKINDA DA KONUŞTU

Mehmet Altan evinde bulunduğu belirtilen 1 dolar hakkında ise şunları söyledi: "Ben örgüt üyesi olmadığıma göre, F serisi 1 doları savcı neden iddianameye koyar, anlaşılır gibi değil." 

SAVCI İDAM OLSA İDAM İSTEYECEK

Mağdur edilmemin en tatsız tarafı suç olmayan, yersiz, anlamsız suçlamalara cevap vermek, bunlara karşı savunma yapmak durumunda kalmak. AYM doğal olarak savunmalarımı dikkate alıyor. 18 aydır beni zorla tutan mahkeme ve idam olsa idam isteyecek savcı değerlendirmiyor.

EVİNDE BULUNAN 1 DOLAR HAKKINDA DA KONUŞTU

Mehmet Altan evinde bulunduğu belirtilen 1 dolar hakkında ise şunları söyledi: "Ben örgüt üyesi olmadığıma göre, F serisi 1 doları savcı neden iddianameye koyar, anlaşılır gibi değil. Amaç nedir? Gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir hedefin olmadığını 18 aydır görüyorum. Bu dava yarın birgün kimsenin hesabını veremeyeceği korkunç bir suç üretme aldırmazlığının tüm belgelerini içeriyor.

Savcı beni gözaltına aldırdıktan sonra delil ararken polis kayıtlarında gözaltı tarihimden 4 yıl önce FETÖ'cü polislerin teknik takip yaptıkları AKABE Vakfı'nda adıma rastlıyor. Savcı gözaltına alınmamdan 4 yıl önce tutulmuş sıradan bir teknik takip fişinde adıma rastlamaktan dolayı çok seviniyor. Savcı hemen emrindeki iki polis memuruna söz konusu konferans hakkında konferanstan 4 yıl sonra, gözaltına alındığım gün, tutanak tutturuyor. Tespit tutanağında da iki polis memuru savcının isteği doğrultusunda kendi kanaatlerini yazıyor. Siz böyle bir hukuk gördünüz mü?

Mehmet Altan'ı "müebbet" yerine "idam" kelimesini kullanmaması için uyardı: "Ajitasyona gerek yok. Biliyorsunuz kanunda idam cezası yok."

Davanı öğleden sondaki bölümünde Mehmet Altan savunmasına devam etti. Altan, "AYM benimle ilgili ihlal kararı verirken, bireysel başvurularda bütün diğer Anayasa Mahkemelerinin yaptığı gibi, ortaya delil diye sürülen iddiaları da teker teker incelemiştir. Esas hakkındaki mütalaada delil diye ortaya sürülenlerden biri de 8 yıl önce yazdığım Balyoz yazısıdır. Savcıya göre, o günlerin en güncel konusu olan Balyoz davası konusunda fikir beyan etmek, 'örgüt ideolojisi ve stratejisi doğrultusunda' kamuoyu oluşturmaya çalışmak anlamına geliyor. Aslında bunlar gülüp geçilecek tutarsızlık örnekleri. Ama sizi ağır cezalara çarptırmak isteyen savcılardan gelince ciddiye alıp savunma yapmak durumunda kalıyorsunuz" dedi.


DARBE GİRİŞİMİNDEN BİR GÜN ÖNCEKİ KONUŞMASI HAKKINDA AÇIKLAMADA BULUNDU

Altan, "Savcı, daha doğru dürüst aktaramadığı bir cümleyle benim askeri darbe ortamının var olduğunu ifade ettiğimi söyleyebiliyor. Savcı programdaki sözlerimize dayanarak darbe girişimini bildiğimizi söylüyor. Nereden çıktı, ispatı nerede, o da yok. Savcı öyle söylüyor ya, yeter.  Bir de “terör örgütü ile fikir ve eylem birliği içerisinde olmadan bilmeleri" lafı var, ama gene delil yok..."

Altan savunmasına şu sözlerde devam etti: "Savcıya göre örgüt üyesi değilim, ama "din devleti" kurmak isteyen bir terör örgütü ile fikir ve eylem birliği içindeyim. Nasıl oluyor? 15 Temmuz darbe girişiminden önceki aylarda yayımlanan ve darbe hazırlığı iddialarından bahseden haber ve yazıları sıralıyor."


YARGILADIĞINIZ GİBİ YARGILANMAK İSTERMİYDİNİZ?

Düşüncelerim ve duruşum aynı ama hapishanedeyim, neden? Çünkü siyasal iktidar son gelişmenin de gösterdiği gibi meşruiyetten ayrıldı. Anlattığım gerçekler ve AYM kararı ortada iken, ceza içeren bir karar söz konusu olursa "adalet mülkün temeli" olmaktan tamamıyla çıkmış olacaktır. Böyle bir durumda, herkes kendi kendine 'yargıladığım gibi yargılanmak ister miyim?' diye sormalı.

ÜYE HAKİMİN SORULARINI YANITLIYOR

Savunmasını tamamlayan Mehmet Altan'a üye hakim Fethullah Gülen'le görüşüp görüşmediğini sordu. Altan, "Aralarında Ardan Zentürk ve Mahmut Övür gibi isimlerin bulunduğu yaklaşık 10 kişilik bir grupla Gülen'le görüştüm.

PATRONA DOKUNULMAZKEN, PROGRAM YAPAN BEN SUÇLANIYORUM
Nazlı Ilıcak: Verilen aranın ardından duruşmaya Nazlı Ilıcak'ın savunmasıyla devam ediliyor. Mahkeme başkanı Ilıcak'ın duruşmanın kalan günlerine SEGBİS'le bağlanma talebini kabul etti.

Ilıcak, " Alaattin Kaya’nın bizimle Fethullah Gülen arasında bağlantıyı sağladığı iddia ediliyor. Ama benim Kaya ile HTS kaydım yok. Savcı Özgür Bugün gazetesinde çalıştığımı iddia ediyor. Oysa ben kayyum tarafından Bugün'den çıkarılan çalışanların çıkardığı Özgür Düşünce gazetesinde çalıştım. Can Erzincan TV'nin sahibi Recep Aktaş hakkında FETÖ’den bir soruşturma olup olmadığını defalarca sordum. Gazetelere yansıyan böyle bir soruşturma mevcut değil. Nasıl oluyor da, patronuna dokunulmazken, Can Erzincan’da program yapan ben terör örgütünün televizyonunda çalışmakla suçlanıyorum? 2013 Aralık ayında Sabah’taki işime son verilince, hem Bugün, hem Zaman’dan teklif aldım. Tereddüt etmeden Bugün’ü tercih ettim. Bugün işadamı Akın İpek'e aitti. İpek hakkında da o tarihte bir soruşturma yoktu. Sonra çalıştığım Özgür Düşünce gazetesi ve Can Erzincan kanalının FETÖ ile ilgisi yoktu. Ben eğer, tarihçi Kadir Mısırlıoğlu olsaydım, bana yönelik anayasal rejimi değiştirme iddiasında bir haklılık payı bulunabilirdi. Lakin “Demokrasiye geçtikten sonra bizim İslâmi varlığımızı küp gibi devirdiler” diyen ben değilim. Ben hiçbir zaman Cumhuriyet rejimini, “100 yıllık parantez” ya da “reklam arası” gibi de görmedim. Ben bir Cumhuriyet kadınıyım ve laik Cumhuriyet'in imkânlarından yararlanarak bugünkü konumuma geldim.  Esas hakkındaki mütalaada Can Erzincan’daki programda benim sarf ettiğim hiçbir cümleye atıfta bulunulmuyor. Sadece, programın tanıtımı amacıyla attığım “Ahmet Altan’ı dinliyorum gözlerim kapalı” tweeti, darbenin somut delili olarak sunuluyor. Ahmet Altan programda EMASYA protokolünün tehlikelerine dikkat çekti, ben de bunu normal karşıladım. "İşler kötü gidiyor, darbe yapılmalı" demedi ki!.."

ZEKERİYA ÖZ RÖPORTAJI HAKKINDA DA KONUŞTU

Nazlı Ilıcak, aleyhinde delil olarak sunulan Zekeriya Öz röportajıyla ilgili, "Zekeriya Öz o dönemde terör örgütü üyesi değil. Terör örgütü üyeliği ile suçlansa, elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabilir miydi? Aynı tarihte BBC de Zekeriya Öz ile röportaj yaptı. BBC’de mi bu röportajda onu aklamaya çalıştı? Benim Gülen cemaatinin kriminal yüzünü 15 Temmuz’a kadar görmemiş olmam, onların amacı doğrultusunda suç işlediğim anlamına gelmez. Benim yazılarım, konuşma ve tweetlerim hiçbir şekilde FETÖ’nün amacına hizmet etmiyor. Ne onların devlet kadrolarına sızmasını teşvik ettim, ne cemaat diktatörlüğünü savundum. Mütalaada, Fuat Avni, Son Vesayet, Kaç Saat Oldu, Simge Ekici tweetlerini paylaşmış olmak da, aleyhimdeki deliller arasında yer alıyor. Tweet paylaşmak kuvvetli suç şüphesine somut delil sayılacaksa, cezaevleri dolup taşar. 

İDDİANAMELERE GİREN TWEETLERİ HAKKINDA KONUŞTU

Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili iddianameye giren tweetlerine dair da konuşan Ilıcak: "Herşey bir kumpastan ibaret değil. Davaların sulandırılması, adil yargılama yapılmaması başka, her şeyi bir kumpastan ibaret gibi gösterme çabaları başka. Kendini gizleyen, takiyye yapan bir örgütü, benim gibi dini cemaatlerle ilgi ve irtibatı bulunmayan birinin “terör örgütü” olarak teşhis etmesi mümkün değil. Bir teşhis hatam olabilir ama darbe, benim bu teşhis hatamın sonucu değildir" dedi. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler