Muhafazakâr Sanat... Şehir Tiyatroları...

Yapmayalım Beyler… Birileri Türkiye Cumhuriyeti'nde muhafazakar sanat manifestosu diye bir şey oluşturmaya çalışıyorsa ve toplumun "sanat" algısı bu denli düşük düzeyde seyrediyorken bu işler bir meseleymiş gibi ortaya atılıyorsa, kimse bana toplum için iyi niyetten bahsetmesin.

Muhafazakâr Sanat... Şehir Tiyatroları...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.04.2012 - 11:12

Sanatın kendi başına tek bir sözcükken bile bu kadar ürkütücü ve kışkırtıcı hali toplumda sistem yürütücülerini öyle endişe dolu bir noktaya getirmiştir ki, sanatın yanına muhafazakar sözcüğü iliştirilmek suretiyle gücü azaltılmaya uğraşılmıştır. Pek sevgili sanat felsefecileri bir anda muhafazakar sözcüğünü hemen gelenekle ve geçmişle olan bağlarla ilişkilendirmek yoluna giden makaleler yayımlayarak toplumdaki yarı duyarlı kitleyi ikna turlarına başlamışlardır. Türkiye’de işler böyle yürür. Bir bakmışız, muhafazakarlık kavramının ne olmadığını tartışmaya başlamışız. Hayır efendim bunu yapsanız yapsanız bu işlerden hiç anlamayan insanlara yapabilirsiniz. Zira toplumda çok daha fazla sayıda aydınlanmış insan olduğunda birçok kişinin felsefeci, sanatçı, akademisyen kimliğinin üstünde de soru işaretleri dolaşmaya başlayacaktır. Yarı duyarlı aydınlarla, duyarlı yarı aydınların varoluşlarına ket vurulacaktır.

Bu tür planları şu anda uygulayabilirsiniz. Kime uygularsınız?  Bunu korkunç diziler ve berbat işlerle uyuşturularak gerçek sanat manifestolarından, kuramlarından, işlerinden, projelerinden uzak bırakılarak, sanatın ne olduğunu da ne olmadığını bilmeyen insanlara yapabilirsiniz. Kalkarsınız, muhafazakar ve sanat kavramını bir araya getirerek sanatın doğasını bozuma uğratır hatta iş kılıfına uydurabilmek için kuşatılmış köşelerde yuvarlak masa toplantıları düzenleyebilirsiniz. Sanat ilericidir, yenilikçidir. Gelenekten beslenmesi ya da beslenmemesi ayrı mevzudur. Bu, sanatın avangart tavrını asla etkilemez. Sanatın gücünü nasıl azaltırsınız? Gerçek sanatı topluma ulaştıran kişilerin yani sanatçıların toplumla birebir temasını, sansür, baskı, caydırma, bürokrasi yoluyla kesersiniz. Ya da yapabileceğinizi sanırsınız. Düşünmeyelim bile beyler… Çünkü olmaz… Özellikle Şehir Tiyatroları krizinde gördüğümüz gibi bütün simülatif yaklaşımlara rağmen, toplum için değil ‘topluma rağmen’ kalkışılmış işlerde, sanatçı özüne ve hayatına sahip çıkar.

Şehir Tiyatroları muhafazakar sanat kavramının tartışmaya açıldığı günlerde bir terbiye ve dizginlenme harekatıyla karşı karşıyadır. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda repertuarı belirleme yetkisi genel sanat yönetmeninden alınarak, ikisi bürokrat yedi kişilik bir kurula bırakılmıştır. Bu göstermektedir ki zapturapt altına alınmak istenen sanata yeni ve biçimsiz elbiseler dikmesi beklenen yönetimler aslında sanatçının da toplumun da tepkisini hafife almıştır.

Toplumsal insiyatiften uzak; atama, yetkilendirme, kontrol etme, engelleme, baskılama, antidemokratikleştirme hareketleri, Darülbedayi’den İstanbul Şehir Tiyatrolarına 100 yıllık geçmiş düşünüldüğünde muhafaza etme yalanını da çürütmektedir. Çünkü bizim muhafazakarlığımız olsa olsa değerlerimizin bu biçimde yıpratılmasına karşı olabilir.

Bürokratları bırakın kendi işlerini yapsınlar! Tiyatro ve sanatı korku uyandıracak karanlıklara alet etmeyin. Sanat statükoya teslim edilemez. Hele ki tiyatro öylesine bir güçtür ki şimdi bugün yeniden okumaya başladığım Sermet Çağan’ın Ayak Bacak Fabrikası oyunu, Moliere’in Tartuffe  oyunu  ve sayısız tiyatro metni bize ışıklı yollar açmaya devem etmektedir. Herkese özellikle bugünlerde tiyatro metinlerinin gücünü anımsatmakta yarar vardır. Bernard Shaw diyor ki “Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur”. Güzel günler görmek umuduyla…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler