Mutsuz ve umutsuzlar
Türkiye'de sayıları giderek artan işsiz yurttaşlar görmezden geliniyor.

Son 30 yılda yaşanan hızlı ekonomik ve sosyal dönüşümler, işsizliği bugün Türkiye’nin karşısına en temel sorun olarak çıkarmış durumda. Yalnızca gelir kaybına uğrama anlamına gelmeyen, aynı zamanda birey üzerindeki psikolojik yoksunluğu da tetikleyen işsizlik; beraberinde göç, yoksulluk, suç, eğitimsizlik, sosyal dışlanma gibi toplumsal sorunları da sürüklüyor. Resmi rakamlar üzerini örtmek için ne kadar uğraşsa da, sokaktaki insanın-işsiz insanın sesi, her geçen gün daha fazla yükseliyor. Erkek, kadın, engelli, üniversiteli işsizler hakkını arıyor, daha iyi yaşam koşullarını hak ettiğini haykırıyor. Biz de, Türkiye’de işsiz olmanın ne anlama geldiğini daha yakından anlamaya, işsiz bireylerin sorunlarını duyurmaya çalıştık. İşsizliğin gerçek boyutları, işsiz bir kişinin bir günü nasıl geçirdiği, işsizliğin psikolojik sağlığa etkileri ve hangi hastalıklara davetiye çıkardığı, üniversiteli işsizlerin geleceğe nasıl baktığı, işsiz kadınların hangi koşullar altında yaşadığı, engellilerin işsizlik engeliyle nasıl mücadele ettiği ve işsizliğin evlilikleri nasıl bitirdiğini araştırdık.
Türkiye’de işsizliğin ne anlama geldiğini anlamanın yolu, öncelikle İŞKUR merkezlerine gitmekten geçiyor. Bu nedenle ilk olarak İŞKUR’un Şişli şubesindeyiz. Sabah saat 09.30 olmasına rağmen içeride görevlilerden başka kimse yok. Kapıdaki güvenlik, iş arayan kimsenin neden olmadığını sorduğumuzda, “Artık kimsenin ümidi yok” diye cevap verip ekliyor: “İŞKUR işyerleriyle anlaşmalı çalışıyor. Örneğin fabrika eleman mı alacak, 2-3 aylık bir deneme süresi boyunca 400 lira gibi bir ücretten çalıştırıyor. Deneme süresinin sonunda ne olacağı da belli değil zaten. O yüzden insanlar iş aramaktan vazgeçmiş durumda.”
Oradan Beyoğlu İŞKUR’a geçiyoruz. Ancak bu kez de bir eylemle karşı karşıyayız. KESK’in protestonu izleyen işsiz bir yurttaş ile tanışıyoruz, yakındaki bir kahveye oturup çay söylüyoruz.
‘Otobüse bile kaçak biniyorum’
Şeref Sivari (52), Türkiye’de sayıları 5 milyonu aştığı tahmin edilen işsiz yurttaştan yalnızca biri. Hayatı boyunca birçok farklı işte çalışmış; garsonluk, taksicilik, boya badana işleri, tesisatçılık, ayakkabıcılık, muavinlik, kargo taşımacılığı ilk anda aklına gelenler. Ancak tüm bu günlük işler, sigortasız ve güvencesiz çalışma koşulları, aldığı paranın yetersizliği ve yarınının garantisizliği, başta depresyon ve KOAH olmak üzere, onu çok sayıda psikolojik ve fiziksel hastalıkla boğuşur hale getirmiş.
Sivari, işsizliğin, işsiz biri için yeni doğan bir günün ne demek olduğunu çok iyi biliyor: “Uyandığımda, birileri bir yerlerden destek olmazsa, daha fazla devam edemeyecek gibi hissediyorum” diyor. Yine de kendini zorluyor, yataktan kalkıyor ve yola çıkıyor. Nerede ne iş bulacağı, ne kadar para alacağı, dahası o paranın ne kadar dayanacağı henüz belli değil. 75 lira ile bir hafta idare etmeyi “öğrenmiş”. Sivari, sıradan bir gününü anlatıyor:
“Ben bu yaştan sonra kimseye yalvaramam. Yol param yoksa otobüse kaçak biniyorum, ne yapayım param yok mu diyeyim? Tanıdıklar vasıtasıyla bulduğum iş o gün her ne ise, gidiyorum. Tüm gün çalışıyorum, verdikleri para 100 lirayı bulursa şanslıyız. Günde üç paket sigaram var, benim için yemekten daha önemli, zaten yediğim yemek ne ki... Akşam geri mahalleye dönüyorum. Arkadaşlar oturmuş içiyorsa onlara katılıyorum, başka türlü zaman nasıl geçecek?”
Sivari, 1986 yılında eşinden boşanmış, oğlunu da görmüyor. Abilerinin, babası öldükten sonra kendisine sahip çıkmadığını belirtip bu nedenle bir dönem sokağa düştüğünü de anlatıyor:
“Kalacak yerimin olmadığı günlerde, gider bir benzincide iki bardak çay içer, sabaha kadar oturur pozisyonda beklerdim, bu adam evsiz, burada uyudu demesinler diye.
Böyle günübirlik yaşamak hiç kolay değil, bazen kendi kendime konuşurken buluyorum kendimi. Bu yaşa kadar nasıl geldim bunca şeye rağmen diyorum bazen de. Türkiye’de bu koşullarda direnmek çok zor. Sürekli bir iş bulup çalışarak kazanmak istiyorum ama her geçen gün gücümden biraz daha kaybediyorum. Mutsuz, umutsuz ve çaresiz hissediyorum.”
İşsizler 2 kat fazla hasta
Türkiye’nin kronik sorunu haline gelen işsizlik, bireyler üzerinde psikolojik ve fiziksel hastalıklara her geçen gün daha fazla yol açıyor. ODTÜ öğretim üyesi Prof. Nebi Sümer, İzmir Ekonomi Üniversitesi öğretim görevlisi Nevin Solak ve uzman psikolog Mehmet Harma’nın geçtiğimiz günlerde raflarda yerini alan “İşsiz Yaşam- İşsizliğin ve İş Güvencesizliğinin Birey ve Aile Üzerindeki Etkileri” başlıklı araştırması, işsizliğin psikolojik ve fiziksel sağlık üzerindeki yıkıcı etkilerini ortaya koyuyor.
Buna göre, Türkiye’de çalışanlarda depresyon oranı yüzde 11 iken, bu oran işsizlerde yüzde 24. Anksiyete oranı çalışanlarda yüzde 12 iken, işsizlerde yüzde 19. Paranoid bozukluk oranı çalışanlarda yüzde 13 iken, işsizlerde yüzde 19. Psikotizm oranı ise çalışanlarda yüzde 13 iken, işsizlerde yüzde 21 olarak kendini gösteriyor.
Fiziksel hastalıklarda da işsizler çalışanlara göre iki kat fazla risk altında. Araştırmada, çalışanların yüzde 21.5’i uyku sorunu olduğunu bildirirken bu oran işsizlerde yüzde 41.5’i buluyor. Çalışanların yüzde 27.6’sı ağız ve diş sağlığı sorunlarına sahipken; işsizlerde bu oran yüzde 39.5. Çalışanların yalnızca yüzde 8.3’ü aşırı kilo alıp verdiklerini beyan ederken, bu oran işsizlerde yüzde 20.2. Yine çalışan örnekleminin yüzde 6.6’sı kalp çarpıntısı bildirirken, işsizlerin yüzde 14.5’i bu sorunu yaşıyor.
Madde kullanımı artıyor
İşsizlik psikolojisi üzerine çalışmalarıyla tanınan Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Salih Dursun ise işsizlik süresi uzadıkça bireyin ruhsal, fiziksel ve sosyal açıdan sorunlar yaşamaya başladığını, bir yandan iş bulmaya, bir yandan da bu sorunlarla baş etmeye çalıştığını, sonunda ise artık iş bulamayacağını düşünmeye başlayarak iş aramaktan vazgeçtiğini belirtiyor.
Dursun, işsizliğin intihar ve madde kullanımını nasıl tetiklediğini şu sözlerle anlatıyor: “AMATEM’e başvuran hastalarla ilgili yapılan bir çalışmada, 1991-95 yılları arasında bu kuruma yatan hastaların yüzde 33’ünün işsiz olduğu görülüyor. Yine, Ege Üniversitesi Bağımlılık Tedavi Birimi’ne 1993-2003 yılları arasında başvuran kişilerin yüzde 38’inin işsiz olduğu görülmektedir.”
\t
Halk 10 yıldır 'işsizlik' diyor
Kamuoyu araştırmaları da Türkiye toplumu için en önemli konunun işsizlik olduğunu gösteriyor. A&G araştırma şirketi sahibi Adil Gür, 2001 krizinden bu yana Türkiye toplumunun en büyük sorununun işsizlik olduğunu, “Türkiye ekonomisinin büyüdüğü” ya da “milli gelirin arttığı” şeklindeki söylemlere karşın, işsizliğin halkın gündeminde ilk sıradaki yerini koruduğunu belirtiyor. Gür, şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de yeni istahdam alanları açılmaması, yatırıma dönüşmemesi, ülkenin tamamıyla sıcak para ile büyümesi nedeniyle halkın işsizlik algısında bir azalma olmadı. İşsizlik hâlâ Türkiye’nin en büyük sorunu ve şunu biliyoruz ki işsizlik rakamları doğru değil. Önümüzdeki dönemlerde de bu sorun gündemdeki yerini korumaya devam edecek.
Diğer yandan yaptığımız araştırmalar gösterdi ki, Türkiye’de işsizlerin büyük bir bölümü çok mağdur ve acil şekilde iş bulmayı bekliyor olsa da son yıllarda merkezi hükümetin yerel yönetimler aracılığıyla yaptığı yardımlar işsizlerin iş arama gerekliliğini öteliyor. Asgari ücrete razı olan insanlar, asgari ücrete yakın oranda yardım aldığı için iş arama gereği duymayabiliyor.”
Türkiye İstatistik Kurumu’nun son olarak yayımladığı Aralık 2012 İstihdam Raporu’na göre Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10.1; işsiz sayısı ise 2 milyon 790 bin kişi. Bu oran tarım dışı işsizlikte yüzde 12.4’e yükselirken, genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 19.8 olmuş durumda. Ancak bağımsız araştırma kuruluşları ile sendikaların ortaya çıkardığı reel işsizlik oranları, bundan çok daha fazlasına işaret ediyor. Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) İşgücü Piyasası 2012 Bülteni, Türkiye’de genel işsizliğin yüzde 17.2’yi, işsiz sayısının 5 milyon 69 bini bulduğunu, kentlerdeki genç işsizliğin ise yüzde 20.3 olduğunu söylüyor.
DİSK’in araştırma enstitüsü DİSK- AR’ın son verilerine göreyse, umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar da dahil edildiğinde, Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 16.4, işsiz sayısı da 4 milyon 859 bin kişi olarak gerçekleşiyor. DİSK- AR’a göre kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 22, gençler içinse yüzde 29 oldu.
Sonuçlar işsizliğin Türkiye’de ağırlıklı olarak kentsel bölgelerde yaşayan evlenmemiş gençler, düşük eğitimliler ve kadınlardan oluştuğunu da ortaya çıkarıyor.
Engelliler: İşveren bizi kullanıp atıyor
Bu kez Şirinevler İŞKUR’un engelliler için tasarlanmamış binasındaki “Engelliler Günü”ndeyiz. Burada, fiziksel ve zihinsel engelli yurttaşların danışmanları ile yaptıkları görüşmelerden ziyade, işverenlerin “seçmece” yapıp gittikleri bir platformdan söz etmek mümkün. İçerideki 50 kadar engelli, her yarım saatte bir kendisine yönelecek sesi bekliyor. Biz vardığımızda yapılan ilk anons “Sağır-dilsiz, genç, Güngören”di ve bu tam olarak nasıl bir iş için, ne tür bir kriterdi; bilinmiyor.
İŞKUR sırasındaki engelliler artık birbirini tanıyor ve istisnasız hepsi içinde bulundukları durumda şikâyetçi. Buraya gelip kendilerini “seçen” işverenlerin devlete “yalakalık” yapmaktan öteye gitmediğini, asgari maaşın altında kendilerine engelsiz insanlardan daha ağır iş yaptırıldığını ifade ediyorlar. Görüşmeye çağrıldığı işyeri tarafından o günün temizlik işi yaptırılıp kendisine gün sonunda “biz seni arayacağız” denildiğini söyleyenler de var, 6 ay içerisinde görüştüğü 100 kadar işverenin hiçbirinden olumlu yanıt alamadığını belirten de...
‘Neden 3 çocuk doğurayım?’
Burada konuştuğumuz Hanım Erzek (32), evli ve 2 çocuk annesi, büyük oğlunda zekâ geriliği rahatsızlığı var. Halkalı’da 350 lira kirada oturuyor, eşi asgari ücretle tekstil sektöründe, kendisi 2005’ten bu yana temizlik işlerinde çalışıyor. Erzek, işsiz kalmanın çok zor olduğunu söylüyor: “Artık kendimi güvende hissedeceğim, başıma kötü bir şey gelmeyecek sürekli bir işte çalışmak istiyorum ve bu yüzden İŞKUR’a bir yıldır gelip gidiyorum ama buradan da ümit yok. Burada anlaştığımız işveren bizi sanki işe almış gibi yapıyor, ama alakası yok. Senin engelin ne deyip işi yokuşa sürmeye, ücreti düşürmeye çalışıyor.” Erzek, en çok da 3 çocuk isteyenlerden bıkmış: “Ben iki çocuğuma bakamıyorum neden üç çocuk doğurayım” sorusunu yöneltiyor.
‘Beni baştan yaratsınlar’
Türkiye’de sayıları 600 bini bulan “diplomalı işsiz”ler de hemen her yerde karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri , bankacılık ve sigortacılık bölümünün ardından iktisat okumuş olan Evrim Genç (33), görüşmeye gittiği işverenlerin kendisine teklif ettiği, en fazla bin lirayı bulan maaşa razı olmak istemiyor, bu nedenle de istediği gibi bir iş bulana kadar çalışmıyor. Ancak Genç, iş bulamamasının, fiziksel görüntüsünden kaynaklandığına da inanmış durumda. “Kendime, ‘İki üniversite bitirdim, zekâmda bir sorun yok, insan ilişkilerim iyi, peki neden iş bulamıyorum’ diye sorduğumda, geriye bir tek dış görünüşümün kaldığını anlıyorum” diye konuşuyor. Genç bu nedenle, “Sil Baştan” gibi, kişilerin fiziksel görüntüsünü bir dizi müdahaleyle değiştiren televizyon programlarına bile başvurmuş, hatta seçilmiş. Ancak ailesi katılmasına izin vermemiş, etrafa rezil olacakları düşüncesiyle...
Türkiye’deki çalışma koşulları hakkındaki düşüncelerini ise kendisinden dinleyelim:
“İlk işime 1998’de nakliye sektöründe muhasebeci olarak başladım. O tarihten bu yana birçok işten çıktım ya da çıkarıldım. Ya maaşı yetersizdi ya koşullar kötüydü. Örneğin bir işyerinde hijyen şartları o kadar kötüydü ki astımımı tetikledi. Türkiye’de üniversite mezunu bir insanın kendisini rahat hissedeceği bir iş ortamı kesinlikle yok.”
Evlilikleri tehdit ediyor
İşini kaybetmesinin ardından evliliği de sona eren Hasan Görmez, “bu hayatta her şey maddi” diyecek yaşanmışlıklara sahip. Eşi ve çocuklarıyla mutlu giden evliliği, sıcak yuvası, işini kaybetmesiyle altüst olmuş. Dahası, işsizliği öylesine büyük sorunlara neden olmuş ki, boşanmanın ardından mahkeme kararıyla çocuklarını görmeye gittiği bir gün kapıda polisleri bulmuş...
1983’te kendi işyerini açan elektrik teknisyeni Görmez, bir yıl sonra da sevdiği kadınla hayatını birleştirmiş. 2000’e kadar evde eşi ve dört çocuğu, işyerinde ise 18 çalışanı ile yaşamını sürdüren Görmez, kefil olduğu bir arkadaşı nedeniyle, borçları üçe katlanarak iflasa sürüklenmiş: “İşsiz kalmamla birlikte, ev içinde huzursuzluklar başladı. Kendisi de çalışmayan eşimin isteklerini yerine getiremedikçe, yaşamım psikolojik bir savaş haline gelmeye başladı. Kıbrıs’ta bir iş bulup gittim. Ancak orada da kriz patlak verince, Türkiye’ye geri dönmem gerekti. Kapıyı açan eşimin ilk cümlesi ‘Burada ne işin var?’ oldu.” Görmez, bir süre sonra boşandıklarını, çocuklarını görmeye gittiği bir gün ise kendisini kapıda polislerin karşıladığını anlatıyor: “Çocukları görmeye gittiğimde kapıda benim o eve yaklaşmamam için çağrılmış polisleri bulunca anladım ki ailemle bağlarım kopmuş. Bir baba için çocuklarıyla ilişkisinin bile maddiyata dayalı olduğunu görmek inanın çok ağır. Bunu ancak işsiz kalan insan anlar.”

En Çok Okunan Haberler
-
İmamoğlu'ndan YÖK raporuna suç duyurusu!
-
Hukuksuzluk bitti, gazetecilik beraat etti
-
‘Savunmasına katılmazsam namerdim’
-
Özel'den TBMM Başkanı Kurtulmuş'a 'süreç' çağrısı
-
O şartı sağlayanların aylıkları artacak!
-
Zorlu Holding'ten Cem Köksal'ın yerine 'eski' atama!
-
Yılmaz Erdoğan'dan Bahçeli'ye 'teşekkür' telefonu
-
163 bıçak darbesiyle öldürdü, 'gülerek' savunma yaptı
-
Alaattin Köseler görevden uzaklaştırıldı!
-
Kayıp Mimar Ece Gürel'in eşyaları bulundu