'Ne Çıkar Siz Bizi Anlamasanız Da'
28 Mayıs 1986 yılında kaybettiğimiz şairimiz Edip Cansever'in ölümünün üzerinden yirmi beş yıl geçti.
Günümüzde çok az sayıda şiir kitabı basıldığı, yayınevi sahiplerinin zarar ettikleri gerekçesiyle şiir kitabı basmaktan geri durduğu ve Türk okurunun şiirle kurduğu bağın gevşekliği düşünüldüğünde, Edip Cansever gibi, şiirimizin serüvenine ve hayatın dille bu kadar haz verici bir biçimde doğrulanışına katkıda bulunan değerlerimizi daha sık anmamız gerektiği düşüncesini de paylaştığımı söylemek isterim. Öyle ki şiir bir devrimdir… Gerçekliğin sözden daha fazlasına, yani insanlık serüvenine dönüşmesi anıdır.
Edip Cansever 8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. Öyle diyebiliriz ki yaşam öyküsüne baktığımızda şiirin çok ciddi bir iş olduğunu onun gibi büyük adamlardan öğreniyoruz. Ara sıra belki diğer ‘önemli ‘ işlerimizden vakit kalırsa herkesin şiir yazdığı bir toplum olarak biz, usta ve büyük şairlerin şiiri nesnel aklın usla olan karşılaşmasındaki o kutsanma anının yaratıcıları olarak değerlendirebiliriz. Şiir pekala ciddi bir iş. Tıpkı Edip Cansever’in yaptığı gibi, gerçek bir aşkı bulduğunu anladığın an, her şeyi bir kenara iterek tek bir ülkünün peşinden gitmek gibi… Yaşamın diğer bütün alanlarıyla ve toplumla kurduğu ilişki, şairin belki de diğer hiçbir disiplinde olmadığı kadar kendi toplumuyla ve evrensel değerlerle kurduğu ilişkiyi sonsuz bir temasta tutmaktadır.
Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever.
Cemal Süreya (“Edip Cansever” 235)
İlk şiiri 1 Mart 1944’te “İstanbul” dergisinde yayımlandı. Daha sonra “Yücel”, “Fikirler”, “Edebiyat Dünyası” adlı dergilerde de şiirler yayımladı ve tüm bu şiirleri 1947’de “İkindi Üstü” adlı kitabında bir araya getirdi. 1951 yılında arkadaşlarıyla kısa bir süre çıkardıkları “Nokta” dergisi sürecinde şiirinde önemli evrilmeler olduğu görülüyor. Edip Cansever’in “Yerçekimli Karanfil” kitabı 1957’de okurla buluştuğunda bu şiirlerin değişimi kuşandığı, hayata ve değişime paralel bir biçimde kendi yollarını buldukları bence deyim yerindeyse aşikardı. Zaten Cansever şiirlerinde her biri ‘yaşayan dil’in, gündelik dilin, ‘düşüncenin dilinin’, hayatın, dramın, rengin ve özdeşimin sesi ve görüntüleri haline dönüşen gerçekleri birer kesit olarak buluruz kendi dünyamızda… Şiir kelamı, Cansever cephesinde bu nedenle çok ciddi iştir. “Yerçekimli Karanfil” 1958 yılında Yeditepe Şiir Ödülü’nü alırken 1976’da yayımlanan “Ben Ruhi Bey Nasılım” kitabı Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü almıştır.
Edip Cansever, şiirini yaşamın en açık alanlarından bulup, onunla bir ömrü geçirerek, kapalı ve keşfe davetiye çıkaran anlamlara doğru işçilikli bir sarmaşık örmeye devam eder. Yaşamaya olan aşk, yaşadığı şehre olan aşk, yeniden görmeye ve tanımaya olan aşk onu başkalaştırır, farklı kılar. “Yaşamım bir kıyının yaşamı gibidir” diye anlatır hayatını…
Şiirin cazibesi ve ayrıksılığı öngörülemez oluşundandır bence. Zira şiirle birlikteliğini birinci dereceden bir varoluş biçimine dönüştüren esin, insanın kendisini yenileme ve öğrenme hissinden güç alır. Her şeyin öteki yüzünü arayan şiir, kendi ruhuna dur durak bilmeden kalkışan bir duygu olarak, insanın ömrüne ‘aşkın’ duyguları sızdırarak yüceltir dili…
Edip Cansever şiirin toplumsal işlevine inanır. Onu İkinci Yeni’nin genel izleniminden ayıran en temel fark budur. “Yalnızca ozanını ilgilendiren” şiirin soyut ve kökeninden kopuk hatta tamamlanmış olduğunu düşünmeyen Cansever için modern insanın ve yabancılaşmanın şiirde monologlarla ya da nesnelerle kurulan ilişkinin dönüştüğü çok seslilik, onun poetikasını oluşturan önemli izleklerdir. Şiirin, sanatın ve toplumun bütün yüzleriyle barışık olması, birikimlerin ve yaşama bakabilme yetisinin şairin en önemli özellikleri olduğu fikri Cansever’in dilinde ve ustalığında kendisini kanıtlar. Edip Cansever şiiri bu nedenle yenilikçi ama ölüme karşı direnen somut ve soyut ilişkisinin en temel çelişkisi olan hayata sapasağlam yaslanan bir şiirdir.
Edip Cansever’in şiiri, öyküsüyle, dış sesiyle iç içe geçmiş cesur bir şiirdir. Dil, Cansever’in şiirinde bütün halleriyle varlık bulmuştur. Öyle ki şiiri olmayan bir toplumun başlangıçsız ve sonsuz, yolculukları olmayan, tutkuları olmayan bir toplum olacağı kuşku götürmez… Ayrıca da cesaretsiz, düşüncesiz ve de eksik…
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı