Nevada Direnişi Gaziemir’e örnek olmalı!
KONUK YAZAR |Gaziemir Belediyesi Basın Danışmanı Emre Döker, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...
Gaziemir’deki nükleer atıklar neden yıllardır temizlenmiyor?
Gaziemir’de bilinen tarihiyle 14 yıldır gömülü olan nükleer yakıt çubukları, sorumlular tarafından -nedendir bilinmez- bir türlü temizlenmiyor. Yerel yönetimlerin ve çevre örgütlerinin çağrıları hiçbir sonuca ulaşmıyor. İzmir halkı, isyanları karşısında derin bir sessizlik ile karşılaşıyor.
Türkiye, “henüz” hiçbir nükleer santrali olmamasına karşın İzmir’in metropol ilçelerinden Gaziemir’in Emrez Mahallesi’ndeki büyük bir arazide, kaç ton olduğu ve ne kadar derine gömülü olduğu tespit edilemeyen, yapılan ölçümlerde normal değerin 219 katı fazla radyasyon tespit edilen nükleer atıklarla boğuşuyor. Bu atıklar, yıllardır İzmir’i ve İzmirlileri zehirlemeye devam ediyor.
Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, durumu “duran adam” eylemi yapacak kadar önemseyip kamuoyunun dikkatini bu noktaya çekmeye çalışsa da yetkililerden bu alanla ilgili açıklama dahi gelmiyor. Dünyadaki nükleer atıklarla ilgili yaşanan örnekler incelediğinde tehlikenin boyutunun aslında düşünüldüğünden daha fazla olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’de, şu anda Mersin Akkuyu ve Sinop İnceburun’da iki nükleer santral inşa ediliyor. Pahalı tesisler olan nükleer enerji santrallerinde, tesisin kurulumu için belirlenen hesaplara söküm ve atıkların çevreden yalıtılması maddesi girmiyor.
Şu verilerin ışığında devam edelim; Dr. Hayrettin Kılıç’ın, “Nükleer Destan” kitabında yaptığı hesaplara göre, İngiltere’de doğal gaz santralinin yapım maliyeti kilovatsaat başına 350 – 500 dolar, kömür santralinin 700 – 1000 dolar, hidroelektrik santralinin ise 1500- 2000 dolar olarak açıklanırken nükleer santralin yapım maliyeti 3500 – 5000 dolar olarak belirtiliyor. Bir de nükleer santrallerin söküm maliyetlerinin bu tutara dâhil olmadığını tekrar edelim.
Avrupa nükleer atıklarla boğuşuyor!
Nükleer çağın başlangıcından bu yana 70 yıldan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen dünyada kullanılmış nükleer yakıtların saklandığı, kullanılır durumda derin jeolojik bir depoya sahip ülke yok. Hâlihazırda Finlandiya, nükleer atığın bu en tehlikeli türü için kalıcı depo inşa eden tek ülke. Finlandiya dışında sadece İsveç ve Fransa atıkların ilk yalıtım sürecinde yüksek seviyeli radyoaktif atıkların kalıcı bir şekilde saklanması için belli bir yer belirlemiş.
Alman siyasetçi Rebecca Harms öncülüğünde hazırlanan Dünya Nükleer Atık Raporu 2019’a göre; Avrupa’daki nükleer santral filosunun kullanım ömrü boyunca yaklaşık 6,6 milyon metreküp nükleer atık üreteceği tahmin ediliyor. Raporda, “Eğer bu atıklar tek bir yerde, bir futbol sahasında istiflenseydi; bu atık miktarı bu futbol sahasının üstünde 919 metreye kadar yükselirdi ki dünyanın en yüksek binası Dubai'deki Burj Khalifa'dan 90 metre daha yüksek olurdu” tespiti ise çok dikkat çekici.
Slovakya ve Rusya hariç Avrupa’da 2019 yılına kadar 2 buçuk milyon metreküp nükleer atık üretilmiş. Bu atıkların yaklaşık yüzde 20’si Avrupa’da saklanıyor ve nihai atık depolarına gönderilmeyi bekliyor. Hiçbir ülkede jeolojik depolama alanları bulunmadığı için atıkların sürekli arttığı belirtilen raporda, nükleer atığın yaklaşık 2 milyon metreküpe yakınının bertaraf edildiği ancak bunun gelecek yüz yıllarda tehlike yaratmayacağı anlamına gelmediği ifade ediliyor.
Geçici depolamada yer kalmadı
Avrupa’da şu anda 142 nükleer reaktör çalışır durumda. Nükleer atıkları saklama tesislerindeki doluluğa da dikkat çekilen raporda şu ifadelere yer veriliyor:
“Nükleer atığın devam eden üretimi, nükleer tesislerin söküm işlemleri giderek büyüyen zorlu bir iş ortaya koymaktadır. Çünkü kullanılmış nükleer yakıtların depolandığı Avrupa'daki saklama tesisleri yavaş yavaş kapasitelerini doldurmaktadır. Örneğin, Finlandiya'da yakıt saklama kapasitesinin yüzde 93'ü şimdiden kullanılmıştır. İsveç'in merkezi saklama tesisi CLAB'da doluluk oranı yüzde 80 seviyesindedir. Fakat bütün ülkeler saklama kapasitelerinin doluluk oranını bildirmemekte, bu nedenle tam bir değerlendirme yapmak mümkün olmamaktadır.”
Zirve Fransa'nın
Avrupa ülkeleri, uranyum madeni çıkarılması ve işlenmesi sırasında oluşanlar hariç birkaç milyon metreküp nükleer atık üretti. 2016 yılı sonu itibarıyla Fransa, İngiltere ve Almanya Avrupa’nın en büyük nükleer atık üreticileri. Avrupa’da Rusya ve Slovakya hariç, çoğu Fransa’da olmak üzere 60 bin tonun üzerinde kullanılmış nükleer atık depolandı. Avrupa Birliği içindeki kullanılmış nükleer yakıtın yüzde 25’inden Fransa, yüzde 15’inden Almanya, yüzde 14’ünden de İngiltere sorumlu. Halen daha tam olarak ne yapılacağı belli olmayan bu atıklarla ilgili sorular devam ederken bir yandan da Türkiye’nin hemen sınırında birçok nükleer kaçakçılık rapor edilmiş durumda.
Irak’tan gelen tehlike!
2002’den Gaziemir’deki nükleer atıkların tespit edildiği 2007 yılına kadar Türk makamları 48 kaçakçılık olayı kaydetmiş; bunların bir tanesi hariç hepsi, ülkenin Gürcistan ve Irak sınırlarındaki yeni donanımlı kontrol noktalarındaki radyasyon kontrollerinde tespit edilmiş. Türk makamları, 1991'deki Birinci Körfez Savaşı’nın ardından, metal sektöründe faaliyet gösteren özel Türk şirketlerinin ve tüccarların, çeşitli kullanım amaçları ve uygulamalar için Irak'tan önemli miktarlarda hurda metal ithal ettiklerini, ithal edilen hurda metalin bir kısmının, bir şekilde radyolojik madde ile kirlenmiş durumda olduğunu açıklamıştı. Örneğin, Saddam döneminde nükleer tesislerde kullanılan çelik kaplar, uranyum ile kirlenmiştir. Benzer şekilde, Irak'ın cephaneliğinde bulunan -savaş sırasında tahrip edilen, savaş sonrasında IAEA ve UNSCOM31 denetçileri tarafından sökülen ya da ülkedeki kaos sırasında insanlar tarafından yağmalanan- füzelerin motorları, kirlenmiş madde ile bir şekilde karışmıştır. Bu nedenle Irak'tan gelen ve radyolojik madde ile kirlenmiş olan bazı hurda metal sevkiyatları, nükleer kaçakçılık vakası olarak kategorize edilebilecek kadar önemli miktarlarda radyolojik madde içerip içermedikleri tespit edilmek üzere kapsamlı muayene için Türk-Irak sınırındaki gümrük yetkilileri tarafından incelenmiştir. Yıllar içinde bu tür vakaların sayısının artması ve Birleşmiş Milletler’in silahların yayılmasına ilişkin endişeleri nedeniyle Türkiye, 2005 yılında Irak'tan hurda metal ithalatını yasaklamıştır. Bunun yanı sıra Irak menşeli hurda metallerin Türkiye yoluyla diğer ülkelere geçişi ve Irak menşeli hurda metallerin üçüncü ülkelerden dolaylı ithalatı da yasaklanmıştır.
Bu yasağa karşın nükleer atıkların İzmir’in göbeğine, Gaziemir’e kadar taşınıp kurşun fabrikasının bahçesine gömülmesine hiçbir kurumun engel olamaması ve bu atıkların temizlenmesi için 14 yıldır hiçbir girişimde bulunmaması da dikkat çekici.
İngiltere’de en büyük sorun atıkların bertarafı!
İngiltere hükümeti 2006 yılında kendisine ait 20 nükleer santrali özelleştirmesi sırasında, radyoaktif atıkların temizlenmesiyle ilgili ciddi sorunlarla karşılaşmıştı. Bu atıkları 2 yıl boyunca hiçbir özel şirket almadı. Bunun üzerine İngiltere hükümeti, British Nuclear Group şirketini iki yeni devlet kuruluşuna dönüştürdüğünü açıkladı. Bunlardan birincisi olan The Nuklear Decommissioning Authoritiy halen İngiltere’de bulunan 2,3 milyon metreküp radyoaktif atığın temizlenmesinden sorumlu. 2006’dan bu yana bu şirket radyoaktif atıkların temizlenmesi için 85 milyar sterlin harcama yapacağı tahmininde bulunmuştu. Hatta İngiliz vatandaşlarının faturalarına nükleer atıkların temizlenmesi için bir vergi kalemi de eklenmiş durumda.
Amerika Birleşik Devletleri’nde de durum farklı değil. Forbes Dergisi uzmanlarının 1985 yılında öngördüğü veriler, nükleerin beraberinde nasıl bir ekonomik felaket ve çevre felaketi getirdiğini gösterir nitelikteydi. Hesaplara göre kilovatsaat başına ortalama 2,13 sent üretim maliyeti ve şimdiye kadar harcanan 500 milyar dolar yapım maliyenin yanına 9 milyar dolarlık atıkların yalıtılması masrafı da eklenince nükleer santrallerin, insanlık tarihinin belki de en pahalı teknolojik başarısızlığı olduğu ortaya çıkıyor.
ABD’nin , bugüne kadar konumlanabileceği jeolojik açıdan uygun bir saha bulabilmek için 10 milyar doları aşkın bir harcama yaptığı tahmin ediliyor. 1995 yılında yapılan tahminlere göre bir ton nükleer atığın yalıtılması için yaklaşık 325 bin dolar gerekiyor.
ABD’de 1995 yılı itibarıyla 1 milyar 89 milyon 311 bin 771 kurilik radyoaktiviteye denk düşen 3 milyon 510 bin 560 metreküp radyoaktif atığın bulunduğu 45 bin nükleer atık sahası var. Bu alanların temizlenmesi için 300 – 600 milyar dolar harcanması öngörülmüştü. 2030 yılına kadar ABD genelinde 85 bin ton nükleer atık oluşması bekleniyor.
Nevada’dan Gaziemir’e…
Amerika’nın nükleer atıklardan muzdarip yerlerinin başında Nevada Eyaleti geliyor. 1987 yılında 10 yıllık bir inceleme ve milyarlarca dolarlık maliyetten sonra Nevada’daki Yucca Dağı, ABD’nin mevcut nükleer atıkları için son atık depolama sahası olarak bu ülkenin parlamentosu tarafından seçilmişti. Nevadalıların çoğunluğu, Las Vegas’ın yalnızca 160 kilometre kuzeybatısında yer alan bu projeye bugüne dek karşı çıktı ve mücadele başlattı. Nevada’nın kararlı direnişini temsil eden Senatör Richar H. Brayn senatoda yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bu, Nevada eyaletine uygulanan nükleer tecavüzdür.”
Bu bölgeye yönelik girişim ABD Başkanı George Bush döneminde önemli ivme kazanmıştı. ABD Kongresi tarafından hazırlanan tasarıyı onaylayan Bush yönetimi, Nükleer Düzenleme Komitesi’nden resmi izin almak için çok uğraşmıştı. Bugün henüz tam olarak sonuçlanmayan bu çalışma sonucunda, Yucca Dağı’nın altında kazılmış tünellerde 77 bin ton radyoaktif atığın depolanacağı belirtiliyor.
Bu tehlikeli maddeleri arka bahçelerine ithal etmek istemeyen Nevadalıların muhalefeti nedeniyle federal hükümetin 20 yılı aşkın süredir sürdürdüğü bu proje bugüne kadar sonuca ulaşamadı. Federal hükümet ile Nevada Eyaleti halen daha davalık.
Planın eleştirmenleri, erozyon ve deprem gibi çeşitli doğal güçlerin bölgeyi dengesiz hale getirebileceğini, dolayısıyla yüzlerce yıl boyunca insanlar için tehlikeli olabilecek nükleer izotopları depolamak için bölgenin uygun bulunmadığını da belirtiyor.
Şu anda ABD'de üretilen nükleer atık, herhangi bir merkezi depo olmadan ülke genelindeki 121 tesiste veya yakınında depolanıyor.
Ayrıca 20 eyalette nükleer santral işleten şirketler, reaktörlerdeki soğutma havuzlarında atık yakıt çubukları için yer kalmaması ve nükleer santralle çevresinde bunların konulacağı yerlerin olmaması nedeniyle yasal anlamda sorunlar yaşıyor.
Gelişmiş ülkelerin yaşadığı bu sorunların ışığında tekrar Dr. Hayrettin Kılıç’a kulak verelim:
“Günümüzde nükleer atıkların güvenli bir biçimde uzaklaştırılması ve yüz binlerce yıl boyunca depolanması için kalıcı bir çözüm sunan hiçbir teknoloji yoktur.”
Radyasyon nasıl hasta ediyor?
Kaliforniya Üniversitesi’nden Tıbbi Fizik Profesörü John F. Gofman’ın bilimsel araştırmalar sonunda yayımladığı Radyasyon ve İnsan Sağlığı kitabında açıkladığı gibi düşük dozlu radyasyon, bağışıklık sisteminde anormalliklere neden olabilir. Maruz kalındığından 5 ila 10 yıl sonra lösemiye, 12 – 20 yıl sonra da diğer kanserlere, gelecek kuşaklarda da kalıtımsal hastalıklara ve doğumsal anomalilere yol açabilir. Hatta Prof. Dr. Gofman’ın şu uyarısını dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum:
“Nükleer enerji kabul edilemez çünkü insanlarda kaçınılmaz olarak genetik hasarlara yol açar. Bu bilinçli bir şekilde, rastgele ve kitlesel bir cinayettir.”
Dünya Nükleer Atık Raporu’nda da nükleer santralin insan sağlığına verdiği zarar ile ilgili dikkat çekici noktalar bulunuyor. Raporda şöyle deniliyor:
“Radyoaktif atık, insan sağlığı için birkaç nedenden dolayı tehlike oluşturur. İlki nükleer tesislerden düzenli salınan gaz ve sıvı atıkların raporlanmış sağlık etkileridir. İkincisi atıkların yeniden işlenmesinden doğan küresel kolektif radyoaktivite miktarıdır. Ve üçüncüsü hâlihazırda üretilmiş radyoaktif atığın çoğunun yetersiz ve istikrarsız durumudur. Kullanılmış nükleer yakıt halindeki yüksek seviyeli radyoaktif atık ve yeniden işleme nedeniyle ortaya çıkmış camlaştırılmış atık, nükleer atık kaynaklı radyoaktivitenin yüzde 90'ından sorumludur.”
Akıllarda bulunması adına bir not!
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığının koordinasyonu altında nükleer içerikli maddelerinin kaçakçılığının önlenmesi konusu ile ilgili olarak, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Araştırma Merkezi Laboratuarları tarafından üretilen 150 adet radyasyon ölçüm cihazı, TAEK ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokol uyarınca 81 il ve 32 ilçedeki KOM birimlerine dağıtılmıştır. 40 Türk gümrük görevlisi, 2001 yılından bu yana otomatikleştirilmiş bir ortamda çalışmaktadır ve verilerin yüzde 99'u bilgisayarlı bir ağ üzerinde kaydedilmekte ve işlenmektedir.
Türkiye dünyanın terk etmeye başladığı nükleer santral konusunu tekrar düşünmeli ve buradan çıkacak atıklarla ilgili de önemli bir çalışma yapmalıdır. Aksi takdirde bir arazide gömülü atıkları bile temizleyemeyen bir ülke, iki santralden çıkacak atıklarla nasıl başa çıkacak?
Ezcümle İzmir’in Çernobili temizlensin!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı