Niçin Cumhuriyet?
Bugün, tarihimizdeki bu önemli “sıçramayı” hâlâ kavrayamamış, bundan 86 yıl önce ilan edilmiş “Cumhuriyeti”, imparatorluk tarihi içinde zorunlu ama sıradan bir aşama olarak kabul eden Osmanlı gelenekçileri yine vardır.
‘Doğu’nun Hasta Adamı’nın yazgısı, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden iki yıl kadar önce, o zamanın süper güçlerince belirlenmişti. 1916 yılında son biçimini alan gizli paylaşma planına göre, “Osmanlı Ülkesi”, savaşa katılan bağlaşık (müttefik) devletler arasında parçalanarak paylaşılıyordu. Bu paylaşmada “koruyuculuk” gerekçesi kullanılıyordu. Böylece, uzunca bir süreden beri, emperyalist güçler tarafından “siyasal bir varsayımdan” ibaret görülen ama topraklarının bölüşülmesi konusunda uyuşma sağlanamadığı için varlığına katlanılan Osmanlı Devleti’nin yaşamı, eylemsel olarak sona ermiş oluyordu.
Bu gizli planın uygulamaya konulma biçimi “Sevr Antlaşması”dır. Gerçi savaş sonrasında ortaya çıkan yeni dengeler yüzünden planda bazı değişiklikler olmuştu. Örneğin, 1917 Devrimi dolayısıyla, gizli anlaşmanın taraflarından olan Rus Çarlığı “devre dışı” kalmış ve yeni kurulan Sovyet Cumhuriyeti’nin payı da kaldırılmıştı. Öte yandan, İngilizlerin çabasıyla “panhelenizm” düşleri gören Yunanistan “devreye girmiş”ti. İngilizler, Batı Akdeniz’e yayılmış güçlü bir İtalya’nın korkusuyla, onlara vaat edilen paydan büyükçe bir parçayı, etnik (budunsal) gerekçeler uydurarak Yunanlılara peşkeş çekmişlerdi. Antlaşma daha yürürlüğe girmeden, pay sahipleri, paylarına “mahsuben” toprak işgallerine başladılar.
Anadolu’da filizlenen Ulusal Kurtuluş hareketinin özünde, savaşta yenik düşmüş olan “imparatorluğa” son verme perdesi altında, bir ulusu yok etmeye yönelik bu plana karşı savaşım düşüncesi yatar. “Müdafaa-i Hukuk”, “Redd-i İlhak”, “Harekât-ı Milliye” gibi adlar altında biçimlenen yerel direnme örgütlenmelerinin ortak yanı bu savaşım fikridir. Bunun başka bir anlatımı, ulusal varlığın ve bağımsızlığın konulmasıdır. Ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a varışından sonraki “ulusal önder” kimliği de bu noktada belirginleşir. Mustafa Kemal’in o bunalımlı dönemde neyi amaçladığını gösteren en anlamlı belge Amasya Genelgesi’dir: “Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir”, “ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.” Bunun için, hiç duraksamadan “her türlü etki ve denetimden uzak bir ulusal kurul oluşturulmalıdır.”
‘Ulusçuluk’
Amasya Genelgesi’nden Cumhuriyet’in ilanına kadar süregiden olaylar dizisi gözlenirse, tümüyle “bağımsızlık savaşımı” (istiklal mücadelesi) olarak nitelenen bu sürecin en önemli öğesinin “ulusçuluk” olduğu görülür. “Milli Mücadele”, “Millet Meclisi”, “Milli Hükümet” terimleri hep bu öğeyi yansıtır. İstanbul’daki tutucuların, Ankara hareketi için alaylı bir biçimde kullandıkları “milliciler” sözcüğü de aslında bir gerçeği içermektedir.
Bu ulusçuluğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki Türkçülük ve benzeri akımlardan kesinkes ayırmak gerekir. Bu akımlar “ulusal birime dayalı bir devlet” arayışıyla değil, çözülmekte olan “çokuluslu” imparatorluğa bir diriliş reçetesi bulmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Bunun “tarihe karşı” bir düş olduğu ve üstelik emperyalizm tarafından nasıl sömürüldüğü bugün artık bilinen bir şeydir. Ulus gerçeğine dayanmayan bir “cemaatler topluluğu” devlette, bu anlamdaki “ulusalcılıktan” yapıcı bir işlev beklemek, gerçekten, düş kurmaktan başka bir şey değildir.
Ulus birimine dayalı
İşte, kurtuluş savaşımının “ulusallık” niteliği bu noktada önem taşımaktadır. Ulus birimine dayanmayan bir çözümün geçerliliği olmadığı, çok cemaatli imparatorluğa değil, doğrudan doğruya onun çekirdeğini oluşturan ulusa yönelik yok etme eylemi ile somut olarak algılanmıştır. Bu nedenle, “müdafaa-i hukuk” hareketi, hemen “misak-ı milli” ve “kuvva-i milliye” içeriğine kavuşmuştur. Bu içerikle değerlendirilirse, “kurtuluş savaşımının”, hantal ve anakronik Osmanlı Devleti’ni yaşatma ya da diriltme çabası değil, ulus birimine dayalı yeni bir devlet kurma savaşımı olduğu anlaşılır.
Birçok kimse, hatta bir “ihtilal meclisi” olduğu kuşkusuz olan birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ’nin üyelerinden bir bölümü, bu gerçeği kavrayamamışlardır. Yapılan savaşın, “saltanat makamının kurtarılması” savaşı olduğu sanılmıştır. O günkü koşullar içinde bunun olanaksız olduğu, ulusal temele dayalı bir savaş kazanılınca, artık istense bile, “saltanat makamının kurtarılamayacağı”, çünkü saltanat düzeninin -tarihsel bağlar ve nedenlerle- ulusal temelle bağdaşamayacağı anlaşılamamıştır.
Askeri harekât sona erince, daha yeni devletin biçimini belirlemeden, saltanatın kaldırılmasına karar verilmesi bundandır. Cumhuriyetin ilanı ile saltanatın kaldırılma kararı arasında bir yıllık bir zaman farkı olması, bu yönden anlamlıdır. Bu karar, aslında, geç kalmış bir karar bile sayılır. Nitekim, saltanatın kaldırılması konusu görüşülürken bu kararın esasen gerçekleşmiş bir olgunun (daha 1920 yıllında gerçekleşmiş olgunun) “tescil”inden ibaret olduğu da söylenmiştir.
Osmanlı gelenekçileri
Geniş halk yığınlarınca önder Mustafa Kemal’in güçlü kişiliğiyle birleştirilerek algılanan bu gerçek, yeni Türk Devleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin, hem kuruluş gerekçesi hem de vazgeçilmez özüdür. Saltanat döneminin bu öze aykırı kurum ve kuramlarının “tasfiyesi” eylemi, meydana getirilen eserin, başka bir ad altında “yeni Osmanlılık” değil, ondan nitelikçe temelden farklı bir siyasal olgu oluşundan kaynaklanır.
Bugün, tarihimizdeki bu önemli “sıçramayı” hâlâ kavrayamamış, bundan 86 yıl önce ilan edilmiş “Cumhuriyeti”, imparatorluk tarihi içinde zorunlu ama sıradan bir aşama olarak kabul eden Osmanlı gelenekçileri yine vardır. “Örf ve âdetlerine bağlı” cumhuriyet kuşakları yetiştirme kuralını üniversiteler yasasına bile sokabilen bu gelenekçilerdir. Cumhuriyetin getirdiği “devrim”e karşı, akıl ve bilimle değil, geçmişin köhne kuramları ile eleştiri getirenler de yine bunlardır. Ne ki, bütün bozma ve saptırma çabalarına karşın, 86 yılın sonunda, Cumhuriyet çözümünün biricik doğru çözüm olduğu, tartışılması gerekli (hatta zorunlu) olan bütün siyasal ve toplumsal sorunların ancak bu doğrultuda tartışma kaldırabileceği kesinlikle anlaşılmıştır.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası