Niçin Kazanamıyoruz?
Bu başlığı okuyan, gene başımızda kara bulutların dolaştığını düşünebilir. Ne zaman dolaşmadı ki! Ama kara bulutları biz yaratmıyoruz... Ne de içimizdeki duyarlılık... Öylesi bir saplantımız da yok. En küçük şeylerden mutlu olmaya çalışıyor; en ufak olumluluk bizi coşkulandırıyor. Dahası, böyle olmak zorunluluğunu duyuyoruz. Yoksa yaşam tümüyle anlamını yitirecek ve giderek başımızın üstündeki kara bulutlar yoğunlaşacak; yaşama gücümüzü yitirmiş olacağız. İnsanı ayakta tutan ufak ufak parıltılar olabilir. Evinizin duvarına astığınız bir güzel fotograf ya da bir sergide gördüğünüz etkileyici bir resim ve o resme kendinizce yaptığınız bir yorum. Ya da bir konserde dinlediğiniz ve kulağınızın yakaladığı bir ezgi... Yaşama tad katan ve yaşamın tüm olumsuzluklarına karşın o anları yaşayabilmiş olmanın verdiği kıvanç ve keyiftir insanı ayakta tutan. Tıpkı çoraklaşmış bir ortamda ölüme meydan okur gibi o narin bedeninin üstünde başını dik tutan ve göklere öykünürcesine uzamak ve yükselmek isteyen bir “çöl çiçeği” örneği gibi...
Oysa bugünlerde yaşadığımız (her gün olduğu gibi) iç ve dış kargaşaya; toplumsal düzeydeki sataşmalara, laf atmalara, ağız dalaşlarına eşzamanlı olarak Pekin’de oynanan Olimpiyat oyunlarındaki varlıksızlığımız bizi daha büyük bir ruhsal çıkmaza sokmuştur. Aradığımız avuntuyu spor şenliğinde de bulamayan ülkemin insanı umarsızlığını bir başka yerde gidereceğini sanarak tüketim sevdasının yol açtığı kredi kartı borcu batağına bir başka saplanır olmuştur. İçinde bunaldığımız iç ve dış olaylar karşısında televizyon karşısına geçip koca bir Türkiye’nin başarısızlığını izlemek, yüreğinde biraz duyarlılık ve sorumluluk duygusu olan herkesi ama herkesi toplumsal, ekonomik bağlamda yaşadığı olumsuzluklarının yarattığı nedenlerle birlikte daha da karamsarlığa itmiştir. İstediğiniz kadar moralinizi yüksek tutmaya çalışın; bu mesele ulusal onur meselesidir. Türkiye’nin ancak birkaç dalda yarışabilmesi ve ancak birkaç madalya alabilmesi kesinlikle yeterli değildir. Daha düne kadar adı duyulmayan bir ülke çoğu dalda başarı kazanırken Avrupa’nın en genç toplumu olmakla övünmemize karşın gençlerimizi bu alanlarda yetiştiremediğimizi gördük. Boksun, güreşin ve halterin dışında bir şey aklıma gelmiyor. Büyük bir keyifle ve estetik güzelliklerini beğeniyle izlediğimiz oyunlarda dünyanın en güzel bayrağının göndere çekildiğini ancak birkaç kez görebildik. Bunu bize yaşatan sporcularımızı kutlarken, her başarısızlığı hazırlayan ve her başarısızlığa bir kulp bulmaya hazır yetkili ve etkili kişileri kınıyorum.
Barış ve dinginlik ortamında yetişen bir sporcunun daha etkin, daha başarılı olacağı kuşku götürmez. Çünkü kazanmak bir sevdadır; sevda iç huzuru ve gönül rahatlığı gerektirir. Tersine, kavgalı, uyuşmaz ve bir başkasının başarısını içine sindiremeyen bireylerin çokça bulunduğu bir toplumda yetişen bir sporcunun da başarısızlığı kaçınılmazdır. Kanımca birbirini derinden etkileyen iki olguyla karşı karşıyayız. Bir başka deyişle, bir toplum ne denli moralli, ne denli kendi kendisiyle barışık olur ve çocuklarını, gençlerini huzur ortamında yetiştirirse, o denli bu tür etkinliklerde başarılı olur. Öte yandan bir toplum, bu tür etkinliklerde ne denli başarılı olursa o denli özgüven kazanır ve uluslararası arenada söz sahibi olur. Olimpiyatlar, AB sevdasıyla yatıp kalkan bir ülke olarak bizim için iyi bir fırsattı, kanımca. Bunu kullanamadık. Çünkü spor da bir yaşam biçimidir. Başarı oranımız Avrupa’ya uyum açısından bir gösterge olabilirdi. Ayrıca başarısızlığı parasal olanaksızlığa bağlamak (bu ülke 46 milyar doları kapkaççıya kaptıracak kadar varsıldır); o ya da bu nedende aramak yerine giderek kapanan zihniyetimizde, tesettürlü yaşam biçimimizde ve çağdaşlığı yadsıyan anlayışımızda aramak; bunlara bir de, oldum olası var olan, disiplinsizliğimizi, ciddiyetsizliğimizi eklemek gerek. Atletizm Federasyonu Süreyya’ya sahip çıkamamıştır.
Sayın Şenes Erzik futboldaki başarımızı Olimpiyatlar’da gösteremedik, demiş. Bir kere, futboldaki hangi başarı? Hangi Türk takımı Avrupa şampiyonu oldu.Türk futbol tarihindeki bir tek başarıyla Türk futbolunun başarılı olduğunu savlamak yanlıştır. Türkiye’de hangi atlete, hangi jimnastikçiye, hangi kürekçiye, hangi yüzücüye, futbolcuya verilen para veriliyor? Biz mi bilmiyoruz yoksa!. Ya da hangi çalıştırıcısına Türk Milli Takımı’nın teknik direktörüne bağlanan maaş bağlanıyor? Bu paralar yoksul yurttaşların alın terinin ürünü değil mi? Olimpiyat elemelerini kazanamayan Türk Yıldızlar Futbol Takımı’na ne demeli? Türkiye hangi matematik, fizik Olimpiyat şampiyonuna futbolcuya verdiği primi veriyor? Tüm futbol takımları altyapıdan yetişip gelen futbolculardan oluşması gerekirken, milyon dolarlar verilerek getirtilen “devşirme” futbolculardan oluşuyor. Olimpiyatlardaki başarısızlığımızda Sayın Başbakan günahın kendisinde olduğunu söylüyor. Sonunda sorumluluk kabul eden bir yetkili çıkmış. Önemli. Başbakan sorumluluğu yüklendiğine göre önümüzdeki olimpiyatlarda çokça altın madalyalar gelecek demektir.
Ben oyunları televizyondan izlerken insanlık adına övünç duyuyor, ülkem adına kazanan ülkeleri kıskanıyorum. Biraz da bizi yönetenlerin kıskanmasını bekliyorum!..
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı