Özel Yetkili Mahkemeler'de 'Görevli' Yargıçlara Mektup...

Özel Yetkili Mahkemeler'de 'Görevli' Yargıçlara Mektup...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.05.2011 - 11:16

Bu ülke ve insanları, yıllar boyunca hukuksuzluktan çok çekti.

Birçok masum, devletin âli menfaatları, ulusal yararlar gibi soyut kavramlar ve değerler bahane edilerek zulme uğratıldı.

Haksızlığa ve zulme uğrayanların demokratik bir toplumda sığınacakları son ve tek liman hukuk ve yargıç güvencesidir.
Bu mektubun yazılış amacını anlamak bakımından şu özetin aktarılmasında yarar olacaktır:

Bugün, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) yetkileri neredeyse tümüyle korunan ve sadece isim değişikliğiyle göreve devam etmekte olan “Özel Yetkili Mahkemeler” (ÖYM), kuruluş amacına ve kendilerine biçilen işlev ve misyona uygun olarak faaliyetini sürdürmektedir. Bu mahkemelerin uygulamaları, bünyelerine uygun olarak siyasi konjonktüre ve gelişmelere göre değişiklik göstermektedir. Önceleri sadece sosyalist ve Kürt muhalefet örgütlerine yönelik olarak bir bastırma işlevini yerine getiren bu mahkemelerin, evrensel hukuk ilkeleri ve insan hakları bir yana, yürürlükteki yasalara bile aykırı nitelikteki birçok uygulaması görmezden geliniyordu. Ne zaman ki hak ihlalleri, bir zamanlar dokunulamayanlara kadar genişlemeye başladı; bu mahkemelere ve uygulamalarına yönelik eleştiriler de giderek artarak gündeme taşındı. Bu mahkemelerin uygulamalarından bugün şikâyetçi olan birçok kişi ve kurum, zamanında bu mahkemeler eliyle aynı zulmün kendilerinden olmayan başkalarına uygulanmasına sessiz kalanlar ya da onay verenlerdi. Şimdi, samimi olmanın bir ölçüsü de öncelikle bu özeleştirinin yapılmasıdır. Artık, ÖYM’lerin varlığının tartışılmaya başlandığı günlerdeyiz. Önümüzdeki günlerde bu tartışmanın artarak süreceği görülüyor. Bu süreçte daha fazla zayiata ve toplumsal yaraya neden olunmaması bakımından, bu mahkemelerde görev yapan, yetki kullanan, uygulamaları şekillendiren savcı ve yargıçlara kamuoyu önünde seslenmek, açık bir çağrıda bulunmak istedik. Bu çağrıyı, bu mahkemeler nezdinde kamu görevi olarak müdafilik yapan bir avukat sıfatıyla değil, uygulamalara 25 yıldan beri yakından tanıklık etmiş bir yurttaşın sorumluluğuyla yapıyoruz.

Adalet dağıtmak mı? Terörle mücadele mi?

Terörle mücadele konsepti ve ideolojisinin bir uzantısı olarak kurulan bu mahkemelere biçilen rol, devletin terörle mücadelesinin hukuk sahasındaki aktörü olmaktır. Dolayısıyla bu mahkemelerin işleyişi ve uygulaması da kendisine biçilen role uygun olmak zorundadır; öyle de olmuştur. Mahkeme kavramının nihai amacı adalet dağıtmaktır. Oysa bu mahkemelerin esas ve birincil amacı, adalet dağıtmak değil, terörle mücadele olagelmiştir. Çağdaş hukuk anlayışında, terörle mücadeleyi savcılar, yargıçlar ve mahkemeler değil, devletin bu iş için örgütlenmiş polis, jandarma gibi kurumları yapar. Mahkemeler, devleti korumak amacıyla kurulmuş yapılar değildir. Mahkemelerde görev yapan savcılar ve özellikle de yargıçların görevi, devletin terörle mücadelesine hukuk alanında katkı yapmak olarak görülemez. Bir kez bu anlayışı benimsediğinizde, artık tarafsızlığınız ve hukuk ister istemez geri planda kalacaktır. Artık bir yargıç değil, terörle mücadelede görevli bir kamu görevlisisinizdir. Devletin korunması işlev ve misyonunu üstlendiğinizde ölçünüz artık hukuk ve adalet değildir. Terörle mücadelede kanunların esiri olarak, onları uygulamakla görevli bir devlet memurusunuzdur. Uluslararası ve ulusal birçok belgede yazılı yargıç tanımından uzaklaşmışsınızdır. Sizin için önce hukuk, sonra yasa metinleri sadece terörle mücadele uğrunda kullanılacak birer araçtan/silahtan ibarettir.

Bu çağrıyı önyargısız olarak okumaya, değerlendirmeye çalışmanızda hepimiz için sonsuz yarar vardır. Şöyle bir düşünün, bugüne kadar soruşturma makamları tarafından önünüze getirilen ve bir yargıç kararını gerektiren kaç talebi reddettiniz? Arama, yakalama, iletişim tespiti gibi talepler önünüze geldiğinde öncelikli ölçütünüz hukuk mu oldu, yoksa devletin emniyet teşkilatına terörle mücadelesinde yardımcı olmak mı? Takdir haklarınızı kullanırken, vicdani kanaatinizi oluştururken devlete ve onun adına görev yapan emniyet teşkilatına dair güven ve inancınız ağır basmadı mı? Şüphe duyduğunuz, şüphenizi tümüyle gideremediğiniz bir durumla karşılaşınca, “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi yerine, “Şüpheden devlet yararlanır” ilkesini ikame etmediniz mi? Sorular ço-ğaltılabilir…

Yargıç mı? Kamu görevlisi mi?

Bugün, bazı soruşturma ve kovuşturmalarda verdiğiniz kararları ve bazı davranışlarınızı eleştiren yazarlar, gazeteciler, “Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklamak veya yayımlamak” suçlamasıyla yine sizlerin önünde terör suçu zanlısı olarak yargılanıyor. Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. maddesi, sizleri savcı ya da yargıç diye değil, “terörle mücadelede görev almış kamu görevlisi” olarak tanımlıyor. Ve savcılar bu tanımı tereddütsüz kabul ederek, bu maddeye göre sizin önünüze insanları sanık olarak getiriyor. Sizler de terörle mücadelede görev almış kamu görevlisi olarak, hüviyetlerinizi açıklayan ya da yayımlayanları yargılıyorsunuz. Bu durumu içinize sindirmemelisiniz. Sizi bağlayan evrensel ilkeler ve etik değerler olması gerekmez mi? Bu ilke ve değerler, sizlerin terörle mücadelede görevli birer kamu görevlisi olarak işlev görmenizle bağdaşır mı? Terörle Mücadele Kanunu’ndan fırsat bulup da Türk Ceza Kanunu’na bakarsanız, 6. maddesinde “Tanımlar” başlığı altında kamu görevlisinin ayrı (md. 6/c), yargı görevi yapanın ayrı (md. 6/d) ele alındığını, bir savcının, bir yargıcın kamu görevlisi olarak değerlendirilmediğini göreceksiniz. Kendinizi terörle mücadeleye katkı sunan kamu görevlisi olmaktan çıkararak, sadece adalet dağıtmak amacıyla insan haklarını ve hukuku uygulamakla yükümlü bir statü ve görevin sahibi olarak görmeye başlarsanız, göreceksiniz her şey çok daha güzel olacaktır.

Bu ülke ve insanları, yıllar boyunca hukuksuzluktan çok çekti. Birçok masum, devletin âli menfaatları, ulusal yararlar gibi soyut kavramlar ve değerler bahane edilerek zulme uğratıldı. Haksızlığa ve zulme uğrayanların demokratik bir toplumda sığınacakları son ve tek liman hukuk ve yargıç güvencesidir. Vicdanlarda kabul görmeyen birçok uygulama, mağdurların özelinden daha çok topluma ve en başta hukuk idealine zarar veriyor. Ateş sadece düştüğü yeri değil, bütün bir toplumu yakıyor.

Ünlü ceza muhakemesi hocası Prof. Nurullah Kunter, Foschini’den aktararak şöyle diyordu: “Adalet sembolünde terazinin bulunması bir tartmayı ifade eder. Ancak adaletin teraziye değil, terazinin adalete hizmet edeceği unutulmamalıdır. Hâkim elinde tuttuğu kanunu somut olayda ölçme vasıtası olarak kullanır.”

Sizler de elinizde tuttuğunuz kanun metinlerine tabi olmaktansa, bunu adalete hizmet eden bir araç olarak görmeye ve adaletli bir uygulama için bu araçtan yararlanmaya başladığınızda, durum değişmeye başlayacaktır.

Bu mektuptaki tespitlerle hemfikir olmayan ama bir yargıç titizliği ve özeni içinde davranan yargıçlara büyük bir saygıyla ve onları tenzih ederek şu çağrıyı yapmak isteriz:

Lütfen artık devlete, devlet adına zor yetkisini kullananlara teslim olmayın, vatandaş için hâkim olun.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler