'PKK'ye karşı günde bir milyon dolar'
ABD Başkonsolosu Scott F. Kilner Türkiye'ye terörle mücadelesinde büyük destek verdiklerini, ancak uzun süre bunun takdir görmediğini söyledi
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Scott F. Kilner’i tanımlayacak en iyi sözcük Türkofil olurdu. 30 yıllık diplomatlık kariyerinde Türkiye’nin farklı yerlerinde dört kez görev yapan Kilner, ülkenin siyasi ve sosyal panoramasını yakından tanıyor. Türkiye ile ABD ilişkilerinin son dönemde yüzde 90’lık bir uyum içinde olduğunu söyleyen Kilner, en çok ABD’nin bu ülkedeki olumsuz imajından dertli. PKK ile mücadele konusunda Türkiye’ye büyük destek verdiklerini, ancak yakın zamana kadar bunun takdir görmediğini düşünen Kilner, basın özgürlüğü içinse “savaşmayı sürdürün” mesajı veriyor.
- Şu anda Türkiye ile ABD, tarihlerindeki en yakın ilişkiyi mi yaşıyor?
Bence ABD-Türkiye ilişkileri çok yapıcı ve olumlu bir dönem içinde. “Altın çağ” terimini abartılı olacağı için kullanmam. Çünkü ülkeler, ve bu kesinlikle Türkiye ve ABD için doğru, işbirliği yaparlar ancak aynı görüşte olmadığımız, ortak ve müttefik olarak tartışmamız gereken konular da hep vardır ve bu her zaman olacak. Ama şu anda olumlu yanlar cesaret verici ve hayranlık uyandırıcı düzeyde yüksek.
‘Yüzde 90 uyumluyuz’
- Bunda Arap isyanlarının etkisi var gibi görünüyor.
Yalnızca bu değil ama bu en başlıca neden. ABD Dışişleri Bakanlığı tarihçisine göre 1980-89 arası ABD dışişleri bakanları Türkiye’yi toplam dört kez ziyaret etmiş. Son bir yılda ise ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton üç kez İstanbul’a geldi. Clinton’un iki ayrı planlanmış ziyareti daha vardı. Yani biz konsolosluk ve büyükelçilik olarak beş dışişleri bakanı ziyareti için hazırlık yaptık. Bu bir göstergedir. New York Times gazetesine göre Başkan Obama’nın İngiltere Başbakanı’ndan sonra en çok konuştuğu lider Tayyip Erdoğan idi. Bölgedeki olayların yanı sıra Türkiye bizim için vazgeçilmez bir ortak. Politikalarımız yüzde yüz değilse bile yüzde doksan uyuşuyor. Konulara aynı açıdan bakıyor ve aynı yöne ittiriyoruz.
‘İnsan hakları meselesine göz yummuyoruz’
- Stratejik çıkarlar yüzünden ABD’nin Türkiye’deki insan hakları meselesine göz yumduğu eleştirisine yanıtınız nedir?
Bunu kabul etmiyorum. Kamuoyu önünde bu konuda sessiz kaldığımız görüşü yanlış. Anımsayacaksınız Büyükelçimiz (Frank) Ricciardone buraya geldikten iki hafta sonra açıklamaları yüzünden kendisini Başbakan Erdoğan ile kaynar sularda bulmuştu. Erdoğan ona acemi demişti ki kendisi dışişlerinde en deneyimli büyükelçilerden biridir. Geçen yıl temmuzda Clinton buradayken bir televizyon programına katılmıştı ve açıkça basın özgürlüğü, sivil toplum konularına değinmiş ve sivil toplum kurma konusunda sorunları olan Türkleri standartlarını yüksek tutmaları ve uğraşmaya devam etmeleri konusunda cesaretlendirmişti. Bunlar dışında da açıklamalar oldu, ama her mesaj kamuoyu önünde verilmek zorunda değil. Kapalı kapılar ardında içten tartışmaların da rolü var. Biz bu konuları konuşuyoruz ve buna devam edeceğiz.
Askeri çözüm değil kapsayıcı formül
- Size göre Kürt sorunu nasıl çözülmeli?
Kürt sorununa yönelik söyleceğim temel nokta şu: Ciddi Türk gözlemci ya da analist ve pek çok politikacının da kabul ettiği gibi Güneydoğu’daki çatışmanın askeri bir çözümü yok. Biz ABD olarak Kürt kökenli Türk vatandaşlarının bu ülkenin tam bir parçası olduklarını hissedebilmeleri için daha kapsayıcı bir formül bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Benim seyahatlerimden edindiğim deneyimlerime dayanarak farklı etnik miras ve geleneklere sahip bu Türk vatandaşları bunları özgürce yaşamak ve ifade etmek istiyorlar. Ben bu insanları bu ülkenin bir parçası olmak ve bütünüyle katılmak isteyen Türk vatandaşları olarak görüyorum. Bu dikkatli ve açık bir biçimde terörle mücadeleden ayırt edilmeli. Sanırım hükümet de bu yönde çalışmalar yapıyor. Bu uzun geçmişi olan, her iki tarafta da kızgınlıkların yaşandığı bir ülkenin çözmesi gereken en zor sorunlardan biri.
‘Basın özgürlüğü için savaşmaya devam edin’
- Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı Çin’dekinden daha fazla. Basın özgürlüğü konusunda Türk kamuoyuna bir mesajınız var mı?
Türk kamuoyuna mesajım basın özgürlüğünü savunmaya ve bunun için savaşıma devam etmeleri olacak. Bu sizin ülkeniz; diğerleri yalnızca cesaret verebilir. Bakan Clinton buradayken “sesinizi yükseltmeye devam edin” mesajı vermişti. Buraya son gelişimden beri gördüğüm olumlu gelişmelerden biri de sivil toplumun genişlemiş olması. Hâlâ beslenmesi gereken örgütler var. Bunları kaldırımdaki çatlaklardan çıkan çimlere benzetiyorum. Kadın hakları, çevre örgütleri gibi kuruluşlar bir ülke için son derece sağlıklı. Türkiye’de on yıllar boyunca yukarıdan aşağıya çok şey oldu, ama bunların aşağıdan yukarıya doğru gelişmesi olgunlaşan bir demokrasiyi gösteriyor.
- Yani iyimsersiniz?
Evet öyle. Ele alınması gereken pek çok konu var. Ama bu tür taban hareketleri kutunun içine kapatılamaz. Hedef bunları beslemek, desteklemek ve sulamak olmalı. Gördüğüm bir diğer şey de Türkler vasatlıkla yetinmek istemiyorlar. Tatminsiz bir kültür var burada ve bunu iyi anlamda söylüyorum. Kültürünüzdeki bu unsur nereden geliyor bilmiyorum, ama bir şeyleri değiştirme arzusu, geleceğe bakma isteği ve bir şeyler için savaşma dürtüsü. Türkiye’nin kısa Cumhuriyet tarihine bakıldığında bu her kültürde yaşanmaz. Bu büyük bir ilerleme. Yenilgiler olsa bile yine ayağa kalkıyor ve mücadeleye başlıyorsunuz. Ve bu ilerlemeyle sonuçlanıyor.
‘Uyarı yapmadan uçağı vurmak vicdansızlık’
- Suriye yakınlarında düşen Türk jetiyle ilgili Türkiye pozisyonunu değiştiriyor gibi görünüyor. Türkiye’nin Suriye politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ayrıntılara bakmaksızın Suriye’nin hiçbir uyarı yapmadan ya da kovalamaya kalkışmadan bir uçağı düşürmesi vicdansızca ve uluslararası norm ve uygulamalar açısından yanlış. Uçağın kısa bir süre hava sahası ihlalinde bulunduğunu sanırım herkes kabul ediyor. Ama hava sahaları tüm dünyada her gün ihlal ediliyor. Ege hava sahasında yıllarca oldu bu. Bununla ilgili kavga edebilirsiniz, uyarabilirsiniz, kovabilirsiniz ama uçağı vurmazsınız. Bu kesinlikle kabul edilemez.
Suriye konusunda biz Türkiye ile aynı dalgaboyundayız. Suriye muhalefetiyle çalışmaya, onların daha uyumlu, kapsayıcı ve tutarlı muhalefet grubu oluşturmalarına yardımcı oluyoruz. Suriye’ye insani yardım yapıyoruz ve silah dışı destek sağlıyoruz. Türkiye ile Esad rejimini mümkün olduğunca izole etmek için uluslararası güçlü bir koalisyon kurmak için çok yakın çalışıyoruz. Bunun anahtarı Rusya’yı kenarda kalmaktan vazgeçirmek olacak. Rusya ve belli ölçüde Çin için kenarda kalmak ve hiçbir bedel ödememek fazla kolay oldu. Rusya’nın daha yardımcı bir pozisyon alması için Türkiye ile çalışıyoruz. Suriye’de olanlar yürekler acısı ve Esad hükümetinin kendi halkı önünde güvenilirlik kazanması için artık çok geç.
Scott F. Kilner kimdir?
Kilner 2010 yılından bu yana ABD İstanbul Başkonsolosu olarak görev yapıyor. 1981 yılında Dışişleri Bakanlığı’na giren Kilner’in ilk görevi 1982’de İstanbul’daki konsoloslukta vize memurluğu olmuş. 1985-87 yılları arasında Adana’daki ABD Konsolosluğu’nda siyasi-ekonomik işlerden sorumlu görevli olarak çalışmış. O dönem ağırlıklı olarak Kürt sorunu üzerinde çalışmış. 1996-99 yılları arasında Ankara’da ABD Büyükelçiliği’nde ekonomiden sorumlu müşavir olarak çalışan Kilner, Türkiye dışında Afganistan, Doğu Berlin, Paris, Roma ve Viyana’da görev yapmış. Türkiye’nin dört bir köşesini gezme ve tanıma fırsatı bulan Kilner, mükemmel Türkçe konuşuyor.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!