Q, X W ve Harf Devrimi Nasıl Başarıldı?
Atatürk’ün adına, ruhuna, felsefesine ve eylemine yakışır dev bir proje olan Harf Devrimi, Cumhuriyet’in en önemli başarısı olup uygarlık yolunda yeni bir çağın başlangıç aşamasını oluşturmuştur. Bu devrim, niteliği bakımından basit bir yazı değişiminden ibaret olmayıp sosyal yaşamımızda, dil ve kültür tarihimizde önemli bir yer tutmaktadır.
Bilindiği gibi Atatürk devrimlerinin dayandığı temel ilke, Türkiye Cumhuriyeti’ni siyasi yapısı bakımından olduğu gibi, sosyal yapısını oluşturan kültür değerleri bakımından da çağdaş bir devlet haline getirmekti. Dolayısıyla harf devrimi de ulusal değerlere bağlı bir çağdaşlaşmanın ifadesidir.
Ayrıca, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de temel oluşturan bir özellik taşımaktadır. Ayrıca bu devrim dil tarihimizde bir dönüm noktası oluşturacak sosyal ve kültürel alandaki öteki devrimlere de temel vazifesi görerek öncülük edecekti. 10. yüzyılda Müslüman olan Türkler, o tarihten itibaren Uygur yazısını bırakıp Arap yazısını almışlardır.
Arap yazısı alınırken bunun Türk diline uyup uymadığına özen gösterilmeyip, din baskısı ve kaygısıyla, bu Arap yazısı Türk diline adeta tepeden inme giydirilmiştir. Türk ve Arap dili arasında temelden gelen çelişkilerden dolayı da Arap harfleri ile Türkçe sesleri saptama olanağı yoktur. Ünsüz harflerden kurulu olan Arap dilinde ünlü harflerin pek önemi bulunmamaktadır. Ünlüleri bol bir dil olan Türk dili ünlüsü az olan Arapça tarafından adeta can damarından boğulmaktaydı.
Türkler Arapçanın Türk dili üzerindeki bu boyunduruğuna Atatürk’ün Yazı Devrimi’ni gerçekleştirdiği 1928 yılına değin katlandılar. 20. yüzyıla girerken Osmanlı topraklarında kullanılan yazı dilinde Türkçe sözcükler yüzde 38’e düşmüş, Arapça ve Farsça sözcüklerin toplamı da yüzde 58’e çıkmıştı.
Tanzimat aydınları sadece Arap yazısını biraz düzeltmekle alfabe sorununun çözülebileceğini düşünüyorlar, yazı değiştirilirse devletin ayakta kalamayacağını zannediyorlardı. Topraklarının yarısı Avrupa’da olan Osmanlı devletine Latin harfleri yine Tanzimat’la girmişti. Osmanlı dışişleri örgütünde, ticaret hayatında, posta idaresinde ve ulaştırmada zaten Latin harfleri kullanılmaktaydı. İkinci Meşrutiyet’le gelen özgürlük ortamında Türk dili ve alfabe tartışmaları hız kazandı. İttihat ve Terakki yönetimi ile Türkçüler ve İslamcılar alfabe değişikliğine karşıydılar.
Hüseyin Cahit Yalçın ve Celal Nuri İleri gibi bazı yazarlar Latin harflerinin alınmasını cesaretle savunuyorlardı. Hatta Enver Paşa Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde “Hatt-ı cedit ” , “Ordu Elifbası” adıyla bir yazı reformu uygulamaya kalkıştı. Bilimsellikten uzak ve yapay bir çabayla oluşan bu yazı, araya savaşın ağır koşullarının da girmesiyle başarısızlığa uğradı.
Atatürk’te yazı bakımından bilinçlenme, çocukluk günlerinden başlamıştır. Büyüdüğü Selanik şehrinde Rumlar ve Yahudiler Latin yazısını kullanıyorlardı. Atatürk Yazı Devrimi’ni gerçekleştirirken, zamanın ve koşulların olgunlaşmasını bekledi. Erzurum Kongresi günlerinde Mazhar Müfit Kansu’ya ilerde yapacağı işleri not ettirirken Latin yazısının alınacağını bildirir. Kurtuluş Savaşı sırasında da Adıvar’lara Latin harflerinin alınması olasılığından söz eder. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin 22 Mart 1922 günü “Latin harfleri sorunu doğrudan doğruya devletin siyaseti sorunudur ” sözleriyle yazı işinin ciddi olarak ele alınacağı anlaşılıyordu. Ancak aydınların çoğu ile basının büyük bir bölümü ve İstanbul Üniversitesi’nin öğretim üyeleri Latin yazısının alınmasına karşıydılar.
Devrimi yapacak ve karar verecek kadrolar arasında da henüz daha görüş birliği sağlanamamıştır. “Yazı Devrimi, Atatürk Devrimleri içinde karar verilmesi en çok düşünülen konu” diyen Başbakan İsmet Paşa’ya göre, Latin yazısına geçiş çok önemli bir karardı ve uygulamada çok ve çeşitli güçlükler doğabilirdi. Bakanlar kurulu kararıyla 10 Haziran 1928’de kurulan Dil Komisyonu, Latin yazısı temeline dayanan 20 kadar değişik alfabeyi inceler. Harflerin seçiminde birçok tartışma yaşanır. Çok dikkatli ve titiz çalışmalar yapan bu komisyon, hazırladığı tasarıyla ne Arap alfabesindeki harflere yer verdi ne de Avrupa uluslarının yazılarında görülen ch, sch, tsch gibi ikili, üçlü ve dörtlü harflere yer vermiştir. 24 harften oluşan Latin alfabesini benimseyen Komisyon Türkçenin ses özelliğine uymayan Q, X ve W gibi harflerine yer vermemiştir. Ç, C, Ğ, İ, I, J,Ö, S ve Ü gibi harfler de başka dillerin alfabesinden alındığı halde, ses değerleri bakımından kendi dilimize göre uyarlanmıştır.
Çalışmalar sırasında komisyonun karşılaştığı güçlüklerde Atatürk devreye girmiş ve bu güçlükleri keskin görüşü ile aydınlığa kavuşturmuştur. Yeni alfabeyi Falih Rıfkı Atay 1 Ağustos 1928 günü Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’e sunarken, yeni yazının 5 – 15 yıl arasında okullara ve halka mal edilebileceğini ifade ettiğinde, Atatürk “Ya 3 ayda, ya hiçbir zaman” diye yanıtlar ve “Beş yıl içinde harp gibi bir buhran çıkarsa, bizim yazı da Enver yazısının akıbetine uğrar ” sözleriyle endişelerini ifade eder.
Türk Yazı Devrimi, Atatürk’ün 9 -10 Ağustos 1928 gecesi Gülhane’de Sarayburnu’ndaki bütün yurdu heyecanlandıran ünlü Söylev’iyle başlamıştır. Hiçbir şeyi akışına ve oluruna bırakmayan Atatürk, burada da işi sıkı tutar ve bütün milletvekillerini yeni yazıyı öğrendikten sonra birer öğretmen olarak kendi bölgelerine gönderir. Vali, belediye başkanı ve kaymakamlar da kendi yörelerinde birer öğretmen gibi çalışmaya başlarlar. Yazı Devrimi yapılırken yönetmelik gereği Atatürk’e “Başöğretmenlik” sanı resmen verilir. Gittiği şehir ve köylerde meydana dikilmiş kara tahta önünde elinde tebeşirle, bakkala ve kasaba, dilinin nasıl yazılacağını öğreten tarihteki ilk ve tek devlet başkanı Atatürk’tür. Yazı Devrimi 3 Kasım 1928’de “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” adıyla yürürlüğe girer. Okul çağı dışındaki geniş kitleyi okuryazar yapmak amacıyla 1 Ocak 1929 günü “Millet Mektepleri” açılır.
Ancak 8 yıl yaşatılabilen Millet Mektepleri yeni Türk alfabesinin geniş halk kitlelere ulaşmasında başarılı olmuştur. Latin alfabesinin kabulü, o günden bugüne bazı eleştirilere yol açmıştır. Arap harflerinin kullanıldığı 1000 yıllık dönemle aramızdaki kültür bağının ortadan kalktığı savları ileri sürülmüştür. Oysa geçmişle kültürel bağların kopması söz konusu değildir. Önemli olan yararlarının, kayıp sayılanlardan fazla olmasıdır. Türk toplumundaki okuryazar oranında sağlanan yüksek artış, Türkçenin ve Türk kültürünün gelişmesinde elde edilen olumlu sonuçlar, yeni yazının başarısı olarak kabul edilmelidir.
Türk toplumunun kendi diline, kendi tarihine sahip çıkabilmesi, eğitim birliğine ve ulusal bir eğitim sistemine kavuşabilmesi, okuyup yazma öğrenmenin kolaylaştırılması ve kültür alanındaki gelişmelerde gerekli hamlelerin yapılabilmesi, her şeyden önce Türk ulusunun kendi dilinin özelliklerine uygun, kolay öğrenilir bir alfabe sistemine sahip olması ile gerçekleştirilmiştir. Atatürk’ün adına, ruhuna, felsefesine ve eylemine yakışır dev bir proje olan Harf Devrimi, Cumhuriyet’in en önemli başarısı olup uygarlık yolunda yeni bir çağın başlangıç aşamasını oluşturmuştur. Bu devrim, niteliği bakımından basit bir yazı değişiminden ibaret olmayıp sosyal yaşamımızda, dil ve kültür tarihimizde önemli bir yer tutmaktadır.
Prof. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi / Eskişehir
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı