Roman yazmak (I) Feridun Andaç’ın yazısı...

Yarattığın, kurduğun her şeyin ardına düşmektir yazmak. Bunun yarı düş yarı gerçek olduğunu bilirsin. Ama düşselliğin sırlı dokusu seni keşfetmeye yöneltir. Gerçeklik denilen şey de imgelemindekileri ortaya çıkaran kıvılcımlardır. Her birini adeta atom molekülleri gibi görür, ama kurduğun dünyada satranç taşları gibi bir ileri bir geri veya çaprazlamasına oynatarak, hatta bazen bunlara farklı yönler çizerek ilerlersiniz. İşte bu ilerlemeyi de bir yol / yolculuk gibi görürüm. Roman yazmak benim için bir yolculuktur, yola çıkmak eylemidir. Gitmek görmektir, karşılaşmaktır.

Yayınlanma: 23.07.2021 - 00:02
Abone Ol google-news

Bir keşfi yolculuğudur roman yazmak. Bu da ister istemez yeni bir bakış, yeni bir donanım gerektirir. Yaşadım yazdım, aklıma geldi söyledim demek değildir asla.

Kurarken, kurmak / anlatmak için yola çıkarken yazma duygunuz sizden şunu talep eder: Ne adına, niçin konuşacaksın. Bunun karşılığını kendinde ararken ister istemez tüm o düşleri / gerçekleri nasıl anlatabileceğini de düşünür edersin.

AŞI ALMAK

Nasıl ki yarattığınız bir karakteri ruh / can verirsiniz, sizi yazma kıyısına getiren yazarlarınız da iyi aşılamayla bunu benliğinize taşımışlardır.

Bu anlamda Kaplıcada Son Yaz’ın anlatıcıları öylesi bir duygunun kahramanlarıdırlar. Yer yer “bilgiç” görünseler de aslında her biri öylesi aşı aldıklarından başka türlü olamazlar, yani kendileridirler.

KENDİ ZAMANINI YARATMAK

Nabokov’un o düşünceleriyle karşılaşınca (*) hiç de şaşırmadım. Yalnızca öyle düşündüğümden değil; bunun bir adım ötesine geçtiğimden! Roman yazarken yazar / anlatıcı hem kendi zamanını / yerini, hem de coğrafyasını yaratır. O nedenle kendi yaşadığı zaman / yer / coğrafya ötede durur. Baktığı bir resim görüp geçtiği bir manzaradır en fazla. Aslolanı kendi yarattığı gerçekliktir, yaratıcılık, düşünce aurası asıl oradadır.

OKURA YAZMAK

Okuru düşünerek yazdığımı söyleyemem. Ama okuyanda bir “titreşim” yaratmak isterim. Kim olursa olsun, sadık okur olması gerekmiyor.

Kendinizi yazmazsınız, ama kendinizden yola çıkarsınız. Bu da sizin neyi/nasıl/neden yazdığınızı sıklıkla hatırlamanıza neden olur. Kendi sesinizle başka seslere gitmenin yolunu yordamı öğrenirsiniz.

İMGEDEN YOLA ÇIKMAK

İhtimal Nabokov, Lolita’yı yazarken bir imgeden yola çıkmıştı. “Cinsel cazibesi olan küçük kız,” bu onun imgesiydi sanırım! Aşkı, tutkuyu bunun üzerine inşa etti.

“İmge Yordamı/m”, “Rüyalarım” adını verdiğim defterlerim “yazı kıblem” gibidir. “Sözcelem”i de buna eklemeliyim elbette. Yazıyorsanız eğer, hele kurmacayla yol alıyorsanız böylesi sapaklarınız olmalı.

ROMANIN AKIŞINI KURMAK

Bu bir zihinsel yolculuk aslında. Yazarken kurduğumuz gibi önceden tasarladıklarınız da vardır. Bunları zaman zaman listeleyerek sıraladığım olur. İşte o listeleme hem konu, hem temalar, hem de bunları taşıyacak karakterler ile olay örgüsünü ortaya çıkarır.

BİR DÜNYA YARATMAK

Roman yazıyorsanız eğer, bu kaçınılmaz olandır. Yetinen bir duyguyla yazdığımı söyleyebilirim. Kendi yarattığınız dünyada her şey vardı, insana ve hayata dair. Kopya etmezsiniz. Hele taklit hiç değil.

Kendine yazmak... Sanırım kaçınılmaz olan da bu: Önce kendiniz için yazıyorsunuz. Adeta içine girip oturacağınız bir evi inşa etme duygusu. Bu, biraz da şiir gibi yazmaktır. Bir sesi yakalayıp izinde gitmek… Ki, roman cesaret ister; şiir ise sadakat!

Roman yazmak biraz da dili inşa etmektir. Sözcüklerin sırlı dostu olamamışsanız asla roman yazamazsınız.

GİDEREK YAZMAK

Yazarak giderim aslında. Notlar, kısa kısa metinler. Sonra bunlardan oluşan parçaları bütünlemek için çizimler yaparım. Adeta mimari çizimler. Ne / nerede / nasıl olacak diye. O nedenle yazma arenam sürekli devinim halindedir.

Yazmak için giderim, evet. Her yere. Ama mutlaka bir masa vardır orada beni bekleyen. İlkten okumaların kapısını açtırır bana…

Okuyarak yazmak... Seçici okurluğu o yüzden öncelerim. Kaybedecek vaktim yoktur. Hele yanlış / kötü anlatılara. Kendi okuma gezginliğimin rotasını belirleyen rehber gene kendim ve okuduklarım / benim yazarlarımdır.

Konu diye bir sıkıntım yoktur. “Şimdi ne yapacağım,” diye düşünmem. Her ân yazacak konum, temalarım vardır. Bunun için birilerinden işaret beklemem, birinin havuç vermesine gerek yok!

CENNET DEDİĞİMİZ!

Yazarak kendi cennetimizi mi yaratıyoruz? Hiç sanmıyorum! Tam tersi cehennemlerden geçtiğimizi söyleyebilirim.

Yazmanın “zor”luğundan değildir bu; unutarak yaşar, hatırlayarak yazarız sözümün altını bir kez daha çizerek şunu söylemek isterim: İşte o hatırladıklarınız sizin cehenneminizdir. Yitirdiklerinizdir çünkü, sizden alınan, onları kavurup kül eden zamandır o cehennem.

(*) “Sanatçı zamanı ve yeri arkasında bırakır, onları aşar, her şeyden önce ben, sanatçıyı kültürünün ürünü sayan bu fikri derslerimden çıkarıp anlatmaya çalışıyorum. Ben çevremden etkilenmediğim gibi, zamandan veya toplumdan da etkilenmedim. Gerçek yazarlar bunlardan etkilenmez.” (Vladimir Nabokov’la Konuşmalar / Derleyen: Robert Colla / Çev. Osman Akınhay / Agora Kitaplığı, 288 s. / 2018.)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon