Rüzgârda silinmeyen izler bırakmalı

Dilan Bozyel fotoğraflarında en çok renklere önem veriyor. Çünkü renkler onun için bir takıntı. Siyah beyaz karelerinde yalnızlık ve keder baskın. Nü kareler de çekiyor, küstah tavırlı. Bozyel bunu direnme iradesi olarak yorumluyor.

Rüzgârda silinmeyen izler bırakmalı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.04.2009 - 08:01

Dilan Bozyel, 1985 Diyarbakır doğumlu bir fotoğrafçı. Babası Diyarbakırlı, annesi Kıbrıslı. Bozyel, üniversiteye kadar Diyarbakır’da okumasının büyük bir şans olduğu görüşünde. Bir yere ait olmadığını düşünse de, nereli olduğu sorulduğunda “Diyarbakır” demeyi seviyor. Yanıt sonrası değişen bakışlara ise tepkili. “Türk müsün, Kürt mü?” sorusuna “İnsan olmam yetmiyor mu?” demekten sıkılmıyor. Diyarbakır’da hayatın başka, ama gerçek bir yaşam olduğuna inanıyor. Mesela, aile ve arkadaşlık değerlerinin çok farklı olduğunu düşünüyor. Şimdilerde sıkça Diyarbakır’ı özlüyor. Hatta yakın arkadaşlarını orayı görmeleri için özendiriyor. Oraların tanınmasında geç kalındığının farkında. Kâbus gibi kareler de hatırlıyor. Pencerenin ardından dehşetle izlediği eylemleri, bir arbedede polisin onu korumasını, bir arkadaşının polisin ayakları altında attığı çığlıkları...

Bozyel’in anlatacakları çok. Yaramaz, sınırlarda ve bıçkın bir öğrenciliği oluyor. Bu yüzden matematiği liseden sonra öğrenmek zorunda kalıyor. İşletme okuyor, ama şimdi pişman. Bozyel, fotoğrafa İstanbul’da okurken müzik dergilerinde başlıyor. Eren Erdem’in yayın koordinatörlüğünü yaptığı Yüxexses’te hem yazıyor hem de fotoğraf çekiyor. Anı yakalamak yerine resim yapar gibi, bir kareyi her ayrıntısı ile ölümsüzleştirmek onun için büyük mutluluk. Bunu önceleri yalnız kendi için yapıyor. Yaptıklarının beğenilmesi onu fotoğrafa daha da bağlıyor. İsteği rüzgârda silinen hafif ayak izleri bırakmak olmadığından, üniversitenin son yılında Londra’ya fotoğraf ve sanat yönetimi eğitimi almaya gidiyor. Bu, hayatının dönüm noktası. O günleri bakın nasıl anlatıyor:

“Sürekli çalışmak zorunda olduğumu bilmek, kendimle yarışmak kolay olmadı. Bir yandan da kontrollü olup hırsa kapılmamak, terslikler karşısında olgun ve iyimser olmaya çalışmak, bol bol dua etmek... O günlerde sabrı ve iradeyi öğrendim.”

 

Yalnızlık ve acı

Londra’yla sınırlı kalmıyor Bozyel, kendisini çeşitli keşiflere götüren bir Avrupa serüveni de yaşıyor. Madonna dinlerken Ahmet Kaya’yı keşfetmesi gibi. Paris’e ilk gittiği gün Jim Morrison’ın mezarını ziyaret ettikten sonra Kaya’nın mezarında dua ettiğini tebessümle anlatıyor.

Fotoğraflarına her şey yansıyor. Nü kareler de çekiyor. Yalnızlık ve acıyı küstah bir tavırla karelerine taşıyor. O, bunu direnme iradesi olarak yorumluyor. “Kadın bedenini” diyor, “çıplaklık ve mahrem sınırlarının dışında, çekicilik ve iticilik kavramlarıyla sınırlamıyorum. Pornografiye karşı olmasam da mastürbasyon dürtüsünü insanların zihninden çıkarmak kolay değil.”

Her işin tartışılacak bir yanı da var elbette. Teknolojiyi kullanarak fotoğraflara müdahale edilmesine karşı değil. “Bu bir tercihtir. Kimi negatif filmden çıkan bol grenli kareye dalar gider, kimi ayna kadar net görüntüye, kimi de plastik bebek görüntüsüne” diyor. Onun fotoğraflarında en çok dikkat ettiği nokta ise renkler. Kurgu fotoğraflar çekmesinin nedenini, “Gözlerimizin her gün gördüğü şeyleri tekrar tekrar ısıtıp niye sunayım ki!” diye açıklıyor.

Bozyel, 8-11 Mayıs arasında Mardin’de düzenlenecek GapGenç Festivali kapsamında, “Genç Kareler” isimli bir atölye düzenleyecek. Eylül’de yeterli desteği bulabilirse doğudaki ilkokul öğrencilerinin portrelerini çekecek. Doğru zamanı bekleyip, sabrettiği fakat geç kalmak da istemediği bir projesi daha var. O da başladığı toprağa yani Diyarbakır’a dönmek ve fotoğraflamak. İngiltere’de de “Push It Magazine”, “Fashion MusicStyle Magazine”, “7th Man Magazine” ve “Wuw Magazine” dergileri önümüzdeki sayılarında Bozyel’in çalışmalarına yer verecek. 

www. dilanbozyel.com


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler