Safa’dan Ferit Edgü’ye

Raskol’un Baltası, bu kez, Türkiye’nin en çatışkan ressamının, Peyami Safa’nın anarşist yeğeni Behçet Safa’nın ilk kitabını yayınladı. Burak Fidan, Ferit Edgü’ye gönderilmiş metinlerden oluşan Sanat Kaç Para?’nın sunusunda, sadece sanatın değil, hayatın da kaç para olduğunu soruyor.

Yayınlanma: 28.02.2021 - 00:03
Abone Ol google-news

Abidin Dino’nun dediğini aktarıyor Behçet Safa: “Sanatçı çağdaş bir dilencidir. Yaptığın resimlerle hayatını dileneceksin, yoksa ressam messam olamazsın.” Bir ressamın bir ressama gurbette ettiği dostane nasihat nasıl karşılık bulmuş olabilir? Mutluluğun resmini yapmak yerine kendi imgelemini öne çıkaran ve rahatsız edici orantısızlıkları mutluluk uyandıracak biçimde resmeden Abidin Dino sosyalist olmasına karşın ressam arkadaşı Behçet Safa’ya dünyanın ve sanat piyasasının gerçeklerini işaret etmekten çekinmemiş.

Para edecek bir şeyler yapmanın bir sanatçı için küçük düşürücü olduğunu düşünüyorsanız haklısınız. Günümüzde sanatçı bu türden bir küçük düşmeyi göze alacak cesarete ve cürete sahip değilse herhangi bir şeye sahip olması da anlamlı bulunmaz ve bir mezara sahip olana kadar özenle yok sayılır.

Sanat eserini, sanatçının ölümünden sonra kıymetlendirmeyi seven sözde sanat piyasası ressamların cenazelerine değil, arkada bıraktıklarına ilgi gösterir. Ölüm, sanat eserinin değerini yükselten bir gerçek olarak yaşayan sanatçıların başının üzerinde sallanan bir kılıçtır.

Behçet Safa, varlığını anlamlı kılacak bir mülkiyetsizlik içinde şahsiyetine sahip çıkmanın yollarını arayan bir ressam, yolu doğal olarak sokağa, sokağa atılanlara ve çöplüğe düşüyor. Tüketim toplumunun çöp diye sokağa bıraktığı kartonları, mukavvaları, ambalaj atıklarını resimleri için uygun bir malzeme olarak görmesi, günlük gazete parçalarını kullanması hem poetik hem politik bir tercih.

Üzerine fırça ile boya sürülebilen her şeyi resme malzeme kılmanın konforsuzluğunu kabullenmek yordam ve kaliteli malzemenin ne olduğunu bilen bir sanatçı için kolay değil. Sanatçının kendi gerçekliğini, koşullarını kendi sanatına taşımasının hayati bir anlamı ya da ölümcül sonuçları olsun isteriz. Resmin izleyicide uyandıracağı sahicilik duygusunu önce sanatçının kendi varlığında hissettiğine ikna olmak ender yaşanacak zevklerdendir.

Bize ölümü anlatan sanatçı ölmüş olmanın anlamını bilmeli ya da gerekirse ölümü göze almalı. Resmin bize yaşatacağı tüm yoğun duygular önce sanatçının ruhuna kaydedilmeli, oradan taşıp boyayla fırçayla buluşup çerçeveyi doldurmalı. Aksi takdirde kolayca kandırıldığımızı hisseder, karşısında durduğumuz resmin bir sanatçıya değil ruhu olmayan bir boya tüccarına ait olduğunu düşünürüz.

Kendi resminin ticaretini yapmayı dert etmemiş, yaşayarak resim yapmayı ya da resim yaparak yaşamayı hedeflemiş bir sanatçı Behçet Safa. Yaşamak için gerekenlere sahip olan bir sanatçı, özgürlüğe düşkünlüğün bedelini sefaletle ödemekten çekinmeyip inançla resim yapmayı sürdürmüş. Çok önemli bir sanatçıya, Ferit Edgü’ye doğru, o okusun diye bir anlatı yazmış.

Kendisini bir roman karakteri olarak inşa etsem, metni okuyan editör “Bu zamanda böyle ressam mı kaldı!” diyerek beni paylayıp romanı çöpe atardı. Güzel olan da bu: Piyasanın, güncel gerçeğin dışına düşerek yaşayıp, eser ortaya koymuş sanatçılar bizi kendi gerçekliğimize gerçeklikle oynayarak inandırır: Böyle bir ressam gerçekten yaşadı, resim yaptı ve öldü. Tanık olduğumuz benzersiz gerçeklikler, çürük yanlarını gördüğümüz dünyaya, düzene karşı mücadele etmek için yeni ve güçlü birer kaleye dönüşür.

Amcası Peyami Safa yazdığı mektupta “Paris’te yapamazsın” dediğinde gardını düşürüp hemen geri dönmemiş. Neye güvenip dönmemiş? Tutkunun yahut tutkuyu anlayıp ona değer veren sanatçıların varlığı anlıyoruz ki onu güçlendirmiş. Fikret Mualla yapabiliyorsa Behçet Safa niye yapamasın?

Köprü altına, sokağa düşeceğini öngören romancı amcasının onun şahsiyetini çözümleyemediğini görüyoruz: Hayata ve resme tutkuyla sarılan bir sanatçı için sokağa düşmek, sakınması gereken tehlikeli bir durum değil. Gocunup gücenmek yerine, öfkeli inancını coşkulu duruşuyla pekiştirmiş.

Karşı çıktığınız düzenin çöpünü sanatınıza malzeme kılacak cürete sahipseniz ister istemez insanların ilgisini çekecek bir şeyler ortaya koyarsınız.

Behçet Safa bizi neden ilgilendiriyor sorusunun cevabı biraz da bu: Sanatın kaç para edeceğini düşünüp duran simsarlar ve resme değil fiyatına bakan aptalları umursamadan resim yapmaya devam eden bir sanatçı resmin bugün hâlâ yapılıp izlenebilen benzersiz bir eylem olduğuna ilişkin inancımızı tazeler.

En eskisi altmış bin yıl önce yapılan ve satılması hiç düşünülmemiş o mağara resimleri ile şimdi çöplükten kurtarılmış kartonların üzerine yapılan resimler arasındaki uzun mesafe bize insanın, insanlığın geldiği noktayı gösteriyor: Doğada yaşıyordun, boyaya para vermiyor, mağarayı kiralamıyor, resmini satmıyordun; bedeninle yaşıyor, yapıyor, mücadele ediyordun. şimdi yaşamıyor, tüketiyorsun, tüketiliyorsun ve bir fiyatın olduğu kesin. Peki sanat kaç para?

Sanat Kaç Para? Behçet Safa’nın Ferit Edgü’ye yazdığı anlatı için uygun bir başlık bu. Sefaletten erken yaşta ölen, resimlerini satmayı pek umursamayan, istese bile satamayan, ölmüş bohem ressamların resimlerinin milyonlarla alınıp satıldığı günümüzde yerinde bir soru soruyor Behçet Safa.

Uzun süren bir parasızlık ve umursamazlığa rağmen resim yapmayı sürdürmek için gereken motivasyon ne olabilir? Şahsiyetinizden ötürü sizi seven dostlarınız varsa tüm dünyayla savaşabilirsiniz, demişti bir dostum.

Behçet Safa ile Ferit Edgü arasındaki ilişki bu türden bir dostluk. İki sanatçının birbirlerine duyduğu inanç paha biçilecek bir şey değil ve göründüğü kadarıyla ikisi de bu türden fiyatlandırılamayan bir servete sahip olmanın memnuniyetini hissetmiş.

Behçet Safa’nın herhangi bir okuyucuya değil de doğrudan Ferit Edgü’ye yazmasının anlamlı tarafı şu: Bir yazar olmadığının farkında ressam, bunu dile getiriyor açıkça ama lükse bakın ki yazısının okuyucusunu kendi seçiyor ve seçtiği kişi sadece bir ressam değil, plastik sanatları bilen ve günümüzün yaşayan en önemli edebiyat adamlarından biri. Okuyucusunu seçme lüksüne sahip bir ressamın resimlerini ve yazdıklarını merak etmez misiniz?

İlk kitabı 84 yaşında öldükten bir yıl sonra basılan ressam Behçet Safa’nın metne eşlik eden, Açlıktan Ölen İki Paralık Sanatçılar İçin Hatıra Pulları adlı resimlerini, cümleleriyle birlikte görmek gerek. Kendinizi Ferit Edgü’nün yerine koyarak okuyun.

Sanat Kaç Para? - Safa’dan Ferit Edgü’ye / Editör: Burak Fidan / Raskol’un Baltası / 104 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler