Sağlık eşitliği için mücadele çağrısı...
Ne kadar yaşayacağınıza kaderinizin karar verdiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı kapsamlı araştırmaya göre, gelişmiş ülkelerde doğan insanları ortalama 80 yıllık bir ömür bekliyor. Gelişmemiş ülkelerde ise 45 yıllık bir yaşam bile normal sayılıyor.
Küresel bir sağlık eşitliği yaratmayı amaçlayan araştırmanın sonuçları fazlasıyla düşündürücü. Şu anda Japonya ya da İskandinav ülkelerinden birinde doğan bir bebeği ortalama 80 yıllık bir hayat beklerken, Afrika kıtasında bu rakam 50’nin altında. Fakirlerin en fakirleri yüksek hastalık ve ölüm oranlarıyla mücadele ediyor. Bir ülkenin kendi içinde de sosyal sınıfların gücü sağlıklı yaşam oranları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. İşte örgütün amacı da sağlık eşitliğini, sosyal ve ekonomik faktörlerden arındırıp her insan için ulaşılabilir bir seviyeye getirmek. Günlük hayat şartlarını iyileştirmek, güç, para ve kaynakların eşitsiz dağılımını makul seviyeye çekmek ve dünya çapında sağlık eşitsizliğinin önemli bir problem olduğu yönünde farkındalık yaratmak; araştırmanın üzerinde durduğu üç ana mesele. Elbette bu hedefleri politikanın dışında tutmak olanaksız, bu yüzden ilk planda hükümetleri ikna ederek gerçekten işlevsel olabilecek programlar yaratılması öngörülüyor.
Sosyal eşitsizlikler, insanların yaşam koşulları arasındaki farkların en önemli sebebi. Bu sırf ekonomiyle ilgili değil, kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler de fark yaratıyor. Genç kızlar yaşıtları erkeklerden daha kötü koşullar içinde yaşıyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü kadınların yeni doğacak çocuklarını daha iyi koşullarda dünyaya getirmelerinin önemine değiniyor. Raporda da “Erken çocukluk döneminde kızların ve erkeklerin sağlıklı gelişimi ileriki yaşamlarında önemli rol oynar, bu yüzden onlar için küresel enstitüler, hükümetler ve sosyal kurumlarla birlikte sosyal koruma programları geliştirmeliyiz” deniliyor.
Küçük ekonomisi olan ülkeler ve güçlü ekonomiler arasında temel sağlık hizmetlerinin nüfusun geneline ulaşması arasındaki fark raporda yer alan endişeleri fazlasıyla haklı çıkarıyor. Güçlü ekonomisi olan ülkelerde birçok sağlık hizmeti halkın yüzde doksanına ulaştırılırken, küçük ekonomilerde bu rakam yüzde altmışları geçmiyor, birçok ülkede ortalamanın da bir hayli aşağısına iniyor. Ateş yükselmesi ve grip gibi günlük hayatta sık rastlanılan hastalıklar için tıbbi yardım alma şansı az gelişmiş ülkelerde yüzde otuzlara kadar düşüyor. İnsanların düzgün işlerde çalışması gerekliliği de raporda önemli yer tutuyor. Toplumlar arası sağlık eşitsizliğinde, insanların olumsuz şartlarda çalışması önemli rol oynuyor. Genelde Uzakdoğu ülkelerinde varolan olumsuz çalışma koşulları, insanların hem birçok iş kazası hem de uzun vadeli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya olması demek. Tabii ki sorunlar sırf çalışma koşullarıyla alakalı değil, Dünya İzleme Örgütü’nün 2007’de hazırladığı rapora göre dünya üzerinde neredeyse bir milyar insan harabe halindeki evlerde yaşıyor.
Sorumluluğu üstlenmesi gerekenler; öncelikle de sermayeyi yönlendirenler, şirketler, borsalar... Tıbbi alanda faaliyet gösteren şirketler ve yarattıkları sektör ilaçları ve tıbbi malzemeleri sürekli geliştirmek üzerine çalışıyor. Ancak sağlık, ticareti yapılabilecek bir alan değil. Öncelikle insanların hayatını daha iyi yaşayabilmesine olanak tanıması gereken bir sosyal görev alanı. Sağlık eşitsizliğiyle paralel giden eğitim gibi farklar ve cinsiyet eşitliğindeki sorunlar da raporda sağlık sorunlarından ayrı tutulmuyor. Güney Afrika’nın Johannesburg kentine su sağlayan şirketin zengin müşterilerinin, gereğinden fazla su kullanmasının, orta direk diye tabir edilebilecek kesime yetersiz su olarak geri yansıması oldukça etkileyici bir örnek. Hem gündelik yaşam hem de temel sağlık ihtiyaçları için vazgeçilmez bir etken olan su, Güney Afrika’da neredeyse tamamen zenginlere yönelik bir pazarlama stratejisinin bir parçası. Türkiye’nin de yer aldığı Ortadoğu ülkelerinde kadınlar ve erkekler arasındaki maaş oranları arasındaki ciddi fark, belki sağlık konusunda dolaylı olarak belirleyici, ama UNICEF’in hazırladığı rapor, gündelik yaşamda kadın ve erkek arasındaki farkın sırf kültürle alakalı olmadığını belgeliyor. Güney Kore’de ise kadın ve erkeklerin yaşam süreleri arasındaki farkta, eğitim önemli rol oynuyor.
Dehşet verici farklar
Üniversite eğitimi olan kadın ve erkeklerin ortalama yaşam süresi hemen hemen aynıyken, ilkokul mezunları arasında erkeklerin lehine neredeyse iki yaşlık bir fark söz konusu. Yine düşük eğitim düzeyi olan ülkelerle, yüksek eğitim düzeyi olan ülkeler arasında, anne eğitimi, çocukların yaşam süreleri için belirleyici faktör. Uganda’da düşük eğitim düzeyi olan aileler arasında her yıl doğan bin bebekten iki yüzü hayatını kaybediyor. Fas’taki yüksek eğitim düzeyli ailelerde ise bu rakam kırktan fazla değil. Dünya Sağlık Örgütü’nün hazırladığı bu kapsamlı raporda, elbette bahsettiğimiz bilgilerden çok daha fazlası var. Tüm bu verilerle ulaşılan ortak sonuç ise, bu tablonun ortaya çıkmasından ya da insanların daha iyi bir yaşam sürmesinden sorumlu olan insanların ve kurumların harekete geçmesini sağlamak. Belki Live Aid konserleri ya da insanlardan yardım talep eden kampanyaların da önemli bir yeri var, ancak kitleleri sağlık eşitsizliğiyle mücadele etmeleri için bu kez ortaya konulan yöntem gerçekten ciddi ve uzun vadeli programlar hazırlamak.
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası