Şarlatanlar ordusu...
Onlar, başbakanlara domates atıyor, dalga geçiyor, sorunları karikatürize ediyor, polislere çiçek veriyor. Yani eleştiriyi mizahlaştırarak başlıyorlar eylemlerine. Fransız, Alman, Avusturyalı, Belçikalı, İrlandalı, Kanadalı, İsviçreli palyaçolardan oluşan bir ordular.
Katherina Jasmin’le bilgisayardan konuşuyordum. Hiç ilgisi yokken birden şunları söyledi:
“Orduya katıldım. Emir alıp, vereceğim. Artık kendime özgü üniformam var. Gerekirse tetiğe basmaktan çekinmeyeceğim. İçimdeki enerjiyi ordum için kullanacağım. Strasbourg ve Kehl’deki NATO 60. yıl kutlama şenliklerinde yer alacağım.”
Kafamda şimşekler çaktı, başımdan kaynar sular döküldü... Ne işi vardı orduda?.. Barışseverdi, akıllıydı, güzeldi, öğrenciydi, henüz 17 yaşındaydı... Üstelik Viyana Gazze’ye Yardım Girişimi’nin liseliler sözcüsüydü...
Boğazıma soru işaretleri takılırken, kahkahasıyla yanıtladı:
“Senin bana geçen yaz gönderdiğin fotoğraftaki gruba katıldım. Şarlatanlar Ordusu’ndayım. Ben de isyancıyım. Çünkü yaşamayı seviyorum. Devrimlerin ve isyanların olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu nedenle biz dünyayı değil, kendi dünyamızı değiştiriyoruz. İnsanlığı saran makine ruhuna karşı çıkıyorum. Çünkü bu dönemde de isyankârların sevmeye, öğrenmeye, tartışmaya, düşünmeye başarmaya ihtiyaçları var. Ben de bunu yapıyorum...”
68’den bugüne...
En son “G8 2007 Heiligendamm Zirvesi” protesto gösterilerinde birlikte olduğum Şarlatan Ordusu’nun kökleri, Batı-Avrupa’da 68 küresel isyan dönemine kadar uzanıyor. Başbakanlara domates atmakla, dalga geçmekle, sorunları karikatürize etmekle, polislere çiçek vermekle, eleştirinin mizahlaştırılmasıyla başlıyor eylemler.
Büyük gösterilerde “Birleşmiş Milletler Şarlatanlar Ordusu” da kuruluyor. Fransız, Alman, Avusturyalı, Belçikalı, İrlandalı, Kanadalı, İsviçreli palyaçolardan oluşuyor ordu. Avrupa çapında örgütleniyorlar. Aralarında çok sayıda güzel sanatlar fakültesi öğrencisi de var. Eylemlerini çok dilde yapıyorlar ve grubun neredeyse tamamı, kadınlardan oluşuyor...
Uluslararası gösterilerin ve muhalif seslerin “taraflı medya”ca cam kıran eylemci, molotof atan militan olarak çarpıtılmasına karşı çıkıyorlar. Ne diyordu bir Fransız asker Heiligendamm’da:
“Bizler orduyuz. Bizler gezegenimizde gözle görünür, görünmez bir savaşın içinde yaşıyoruz. Para diktatörlüğünün yaşama karşı olan savaşı bu. Bu savaş gözyaşlarına, kan akıtılmasına ve acılara yol açıyor. Oysa bizim ordumuz düşündürmekten, eğlenceden, renklerden yana.”
Günümüzde mitinglerin, yürüyüşlerin, toplantıların, sanatın olmazsa olmazı oldular... Nerede bir eylem varsa Şarlatanlar Ordusu orada bitiveriyor. Maskaralık, hokkabazlık yapıyorlar. Amaçları direnişin kültürel ve sanatsal yönünü de ortaya koymak. Böylece bir yandan, eylemcilere keyifli dakikalar yaşatıyorlar, diğer yandan da resmi kurumlarla, güvenlik güçleriyle dalga geçiyorlar. Polisleri asabi yapıyor onlar...
Nasıl mı? Su tabancalarıyla “güzellik saçın!” komutu üzerine polislere doğru taarruza geçiliyor. Topallayan asker, poposunu tutan fareli albay, gözlük yerine teleskop takan başçavuş ve bin bir kılıktaki askerler tetiğe basıyor. Mermi değil, çiçekler, leblebi, bazen su çıkıyor namluların ucundan. Polis kalkanlarının tozunu alıyorlar... Köpük baloncukları uçuruyorlar polislerin üzerine. Balonlar atıyorlar “Sizler balonsunuz” şarkısıyla.
Boya dolu ampuller “Böcekler, atış serbest!” komutundan sonra polis kalkanlarında patlıyor. Ardından boyalı kalkanları sözde temizlemek için harekete geçiyorlar. Güya siliyorlar ama kalkanlar bu kez gökkuşağına bürünüyor. Ahhh siz hınzır askerler...
Çişli bardakları polislere sunuyorlar, susuzluklarını gidermek için. Yetmiyor cinlikleri... Güvenlik güçlerine taş atan eylemci mi olur bu devirde? Bir şarlatan derin sevgileriyle, çiçek sunuyor polise. Onlarca kamera ve gazeteciler görev başında olduğundan polis zoraki olsa da çiçeği alıyor. “Kokla! Kokla!” istekleri yükseliyor şarlatanlardan. Keşke reddetseydi acemi polis... Koklamasıyla karabiber dolduruyor gözlerini... Peşine megafonlu bir açıklama “General Fasulye”den: “Genetiği ve kimyası değiştirilmiş her şey sağlığa zararlıdır. Polisler de bu tehlikeyle karşı karşıyadır!”
Her devrimin en büyük yanılgısı can sıkıntısı içinde olmasıdır, dans edilememesidir. Ne diyordu 68’in Fransız eylemcileri?
“Can sıkıntısı karşı devrimdir”... Tek düzelik sekterleşmeye, özgürlüklerin kısıtlanmasına, insan hakları ihlaline yol açıyor. Direnişin renkli olması yaşamsal bir önem taşıyor, geleceğin güvencesi anlamına geliyor. Onlar diyor ki: “Bizim kimliğimiz saklı. Çünkü ünlü olmayı reddediyoruz. Gerçek kimliğimiz, fiziki görünüşümüz yerine giysilerimizle, takma isimlerimizle sesleniyoruz. Sakladığımız yüzümüz, burnumuzla bireyin fişlenmesine karşı çıkıyoruz. Sanatımızla onlara yanıtımızı, rüyamızı ve dileklerimizi belirtiyoruz. Biz direnişin renklerini, zenginliğini gösteriyoruz...”
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı