'Savcıların görevden alınması yargıya müdahale'

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar, Deniz Feneri e.V. Derneği'ne yönelik soruşturmayı yürüten savcıların görevden alınmasının yargıya siyasi müdahale olduğunu söyledi. Coşar, "Bu tasarrufun makul bir açıklaması yoksa yapılan yargıya siyasi bir müdahaledir ve kabul edilebilir tarafı yoktur" dedi.

'Savcıların görevden alınması yargıya müdahale'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.09.2011 - 13:41

Ankara Ticaret Odası'nın Kongre Merkezi'nde düzenlenen 2011-2012 Adli Yıl Açılış Töreni'nde konuşan TBB Başkanı Coşar, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların görevden alınmasını değerlendirerek, "Bu tasarrufun makul bir açıklaması yoksa yapılan yargıya siyasi bir müdahaledir ve kabul edilebilir tarafı yoktur" dedi.

Coşar, "Kamuoyunda Deniz Feneri olarak bilinen soruşturmayı yürüten savcıların görevden alınma nedeni olarak belirtilen hususun gereksiz bilgilerin kapatılmasından ibaret ise bu uygulama Ergenekon ve Balyoz olarak bilinen diğer davalarda da sıkça yapılan rutin bir uygulamadır" değerlendirmesinde bulundu.
 

"Üzerimize düşeni yaparız"

Türkiye'de iyi şeylerin olduğunu ancak iyi olmayan hatta vahim olan olaylarında bulunduğunu belirterek, "Bunların en başında terör geliyor. Güvenlik hakkını yaşama hakkını hukukun bireylere verdiği hakları ortadan kaldırmak için teröristler ilkel şiddette başvururlar. Bunlarla mücadele etmek devletin asli görevidir. Hukukun çizdiği sınırlar içinde bu mücadelede üzerimize düşen görevi yapmaya hazırız" diye konuştu.
Türkiye Barolar Birliği olarak Türk olsun Kürt olsun aynı ulusun eşit vatandaşları olarak kardeşçe yaşamak isteyen herkesi sağduyulu olarak teröre karşı tavır almaya davet ettiğini kaydeden Coşar, "Terörle mücadele ederken Benjamin Franklin'in, 'Güvenliğimiz için özgürlüğümüzden vazgeçmeye başlarsan sonunda hem güvenliğimizden hem de özgürlüğümüzden oluruz' sözünü hatırlatmak isterim" dedi. Terörün amacının hukuksuz bir toplum kurmak olduğunu belirten Coşar, şöyle konuştu:

"Meşru dil ve yöntemleri kullanmak yerine şiddete başvuranlara, başta yaşama hakkı olmak üzere diğer bütün hak ve özgürlükleri yok sayanlara karşı mücadele etmek sadece devletin, devletin güvenlik güçlerinin görevi ve yükümlülüğü olmayıp, hepimizin ortak görevi ve yükümlülüğüdür. Kürt sorununun çözümü konusunda bizi çok daha emin ve güvenilir biçimde sonuca götürecek olan meşruiyet zemininin zarar görmemesi, demokratik kanalların kapanmaması, hem beklentimiz hem de dileğimizdir."

"Hukuki konulara çözüm, halkın oyuyla değil, yargı organlarının kararıyla gerçekleşir"

Devletin niteliğinde ve evriminde zaman içerisinde oluşan bu dönüşüme ve değişime bağlı olarak, devleti kimin yönetmesi gerektiği konusunun zamanla birlikte değiştiğini ifade eden Coşar, "Devletin gerçekleşmesi yönünde çaba sarf etmesi gereken şeylerin en başında 'adalet' gelir. Hukuk devletinin temelini de adalet ilkesi oluşturur. Bu ilkenin yaşama geçirilmesi ise sadece ve sadece etkili, üretken, işlevsel ve hızlı işleyen bir adalet sisteminin kurulması ile mümkündür. Bu nitelikte bir adalet sisteminin kurulması ve işleyebilmesi ise her şeyden önce yargının 'bağımsız' ve 'tarafsız' olmasını gerektirir" dedi.

Bağımsızlığın yargıya sunulmuş bir ayrıcalık değil, yargıç tarafsızlığını sağlamanın yegane aracı olduğunu kaydeden Coşar, "Yargılama faaliyeti kapsamında olan hukuki konuların çözümü ise halkın oyuyla değil, yargı organlarının kararlarıyla gerçekleşir" değerlendirmesinde bulundu.
 

"'Tutuklama ayıbından bir an önce kurtulmalıyız"

Türkiye'nin bir an önce "tutuklama ayıbından" bir an önce kurtarılması gerektiğini anlatan Coşar tutukluluk sürelerinin uzunluğu konusunda ise sözlerine şöyle devam etti:
"Hepimizin bildiği üzere, hukuk yoluyla veya yargı eliyle insan özgürlüğünü kısıtlamanın en etkili, en caydırıcı ve evrensel aracı hapis cezası kararıdır. Hapis cezası kararı dışında kişi hak ve özgürlüklerine yönelik en ağır yargı kararı, niteliği itibariyle geçici olan tutuklamadır. Tutuklama kararı, temel bir hakka, yani özgürlük hakkına hukuk yoluyla da olsa müdahale niteliği taşıdığı, adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilişkili bulunduğu ve yine ceza değil bir önlem, kural değil bir istisna olduğu için son derece dikkatli biçimde verilmesi gereken yargı kararlarındandır. Hal böyle iken, yargılamanın gerektiğinde alternatif koruma tedbirleri uygulanmak suretiyle tutuksuz olarak yapılması, Türkiye'de uygulaması çok nadir görülen bir durumdur. Türkiye Barolar Birliği olarak, hakimlerin tutuklama konusunda son derece duyarlı davranmaları, bu konudaki ulusal ve uluslararası mevzuata uymaları, Türkiye'de iyi gitmeyen işlerden olan, Türkiye olarak hiç de hak etmediğimiz "tutuklama ayıbından" ülkemizi bir an önce kurtarmalarıdır. Türkiye'de iyi olmayan, iyi gitmeyen işlerden birisi de adaletin geç tecelli etmesi, daha doğrusu adaletin adaletsizlik olarak tecelli etmesidir. Oysaki hem Anayasa'da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düzenlenen adil yargılanma hakkı bağlamında davaların makul süre içinde görülüp karara bağlanmaları gerekir."

Özel yetkili mahkemelerin demokratik düzenlerin normal zamanlarının ve demokratik hukuk devletinin mahkemeleri olmadığını kaydeden Coşar, "Cumhuriyet savcılarının, ceza soruşturmalarını kolluk güçlerine bırakmadan bizzat yürütmeleri, kolluk güçlerini telefon dinleme dışında delil toplamaya zorlamaları, soruşturmanın gizliliği ilkesine uyulmasının sağlanması için gerekli her türlü önlemi almaları, iddianameleri mümkün olduğu kadar çabuk ve kısa yazmaları, soruşturmaların uzamasına ve davaların geç açılmasına neden olan olgunlaşmadan operasyon yapma ve yine hak kayıplarına, mağduriyetlere ve kuşkuya neden olan kişiden delile ulaşma alışkanlıklarından vazgeçmeleri gerekir" dedi.
 

"KHK yetkisi yeni Anayasada olmamalı"

Kanun Hükmünde Kararname'nin demokratik olmadığı gibi kuvvetler ayrılığı ilkesine de uygun olmadığını belirten Coşar, "Yeni yapılacak anayasada Kanun Hükmünde Kararname konusuna hiç yer verilmemesi, aksi düşünüldüğü takdirde son derece istisnai durumlarla sınırlı olarak yer verilmesi gerekir" dedi.

Ağustos ayı içerisinde KHK yetkisi ile yargıda yapılan düzenlemelere dikkat çeken Coşar, sözlerine şöyle devam etti:

"Değişiklikler her ne kadar siyasi iradenin tercihi ise de, değişiklikler arasında yer alan hakimlik stajının iki yıldan bir yıla, yüksek mahkeme başkanlıklarına aday olma süresinin ise yarı oranda indirilmesini kurumsal yönden yararlı görmediğimizi ve hatta bu değişikliklerin kurumların zararına olduğunu düşündüğümüzü özellikle belirtmek isteriz. Yine Danıştay'ın ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı verdiği Tam Gün Yasası ile ilgili olarak düzenleme yapılmış olması hukuk devleti ilkesine uygun olmadığı gibi, Anayasa hükmü gereğince kanunla yapılması gereken düzenlemelerden olan yüksek mahkemeler ile ilgili düzenlemelerin, kanun hükmünde kararnameler ile yapılmış olması da Anayasa aykırıdır."
 

'UYAP paralı olmasın'

Adliyelerin sadece hakimlerin ve savcıların değil, avukatlarında mesleklerini icra ettikleri yerler olduğunun altını çizen Coşar, "Adliye yönetimi adıyla ve şimdilerde seçilen kimi pilot adliyelerde yürütülmekte olan proje kapsamında ve adliye sarayları içerisinde, avukatların kartla giriş yaptıkları, halkın ise hiç giremediği veya merasimle girdiği alanlar yaratılmaktadır. Yargılama yetkisini halktan alan yargı gücünün, kendisini, halktan, halkın vekili olan avukatlardan, bu şekilde izole etmesi son derece incitici ve hatta onur kırıcı bir uygulamadır" dedi.

UYAP tarafından şimdiye kadar avukatlara ücretsiz olarak verilen hizmetlerin ücretli yapılmak istendiğini ifade eden Coşar, "Dünyanın en büyük servis sağlayıcılarından birisi olan Google'ın ücretsiz hizmet verdiği, avukatların, hakim ve savcılarla birlikte yargı sisteminin üç ayağından birisini oluşturduğu, avukatlık hizmetinin serbest meslek olmakla birlikte bir kamu hizmeti olduğu dikkate alındığında, UYAP hizmetlerinin avukatlara ücretli olarak verilmesini kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.
 

YENİ ANAYASA DÜNYA KOŞULLARINA KOLAYLIKLA UYARLANABİLMELİ-

Anayasa tartışmalarına da dikkat çeken Coşar, yeni Anayasa'nın, hukuki ilişkileri belirlemeyen ve değiştiren kurallardan oluşmayan, maddi hukuk kurallarına yer vermeyen, sadece iktidar sürecinin işleyişiyle ilgili usuli kuralları düzenleyen ve dolayısıyla değişen ülke ve dünya koşullarına kolaylıkla uyarlanabilen ve kısa bir anayasa olması gerektiğini ifade etti. Yeni yapılacak anayasada, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının tam olarak tesis edebilmek ve yargının devletten bağımsız kılınması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten Coşar, "Kapalı bir kast sistemi üzerine kurulu olan yapıdan kurtulan ve çoğulcu bir yapıya kavuşan Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'ndan, Adalet Bakanı ile müsteşarının çıkarılması ve bu suretle yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının iyiden tahkim edilmesi gerekir. Yargılama faaliyetinde sav, savunma ve yargı bir bütündür ve hep birlikte yargının kurucu unsurudur. Dünyanın demokratik her ülkesinde kabul gören ve genel geçer evrensel bir kural olan bu durum göz önüne alınarak, barolara ve savunma makamına yeni anayasanın yargı ile ilgili bölümünde yer verilmesi gerekir" dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler