Selim İleri'den 'Kar Yağıyor Hayatıma'
Anlatması kelimelere zor... anılar... Kar Yağıyor Hayatıma Selim İleri'nin tanıdığı, izlediği, etkilendiği sanatçılara dair anıları. Selim İleri'nin ilk gençlik düşlerinde yer alan görüntülerin kahramanları' Edebiyat arkadaşları' Artık yaşamayan' Belki onları ve kendini yeniden anlamak, dağınık çekmeceleri toplamak için'
Yokmuş gibi olmak... Hiç yaşamamış gibi... Eldeki tek kaydı yanan bir filmle aynı yazgıyı paylaşmak... Tüm serüveni sıfırlayan bu dayanılmaz gerçeğe karşı durmak için, arayışlar: Nesnenin uyuşturucu dünyasına kapılanlar, soyu sürdürecek erkek çocuktan medet umanlar, üzerine isim kazılı sebil çeşmeler, mahşer gününde dirilmek için dualar...
'Sanat ve bilim zamana dirençlidir' saptaması da eskisi kadar iç rahatlatmıyor; hız çağında hiçbir şey akışa karşı duramıyor. Sanata tutkulu hayatları -zaman aşımı falan söz konusu değilken bile- arka sokaktaki bodrum katında, tozlu raflarda unutulmaya terk ediyoruz. Yapıt ve yazar için bir tür ölüm değil midir bu? Eskiler, 'kadir kıymet bilmemek' derlerdi; ayıplanırdı bu tür davranışlar.
Selim İleri böylesi unutmalara karşı duran bir edebiyatçı. Edebiyat okurları onun geçmişe gömülmüş, görmezden gelinmiş yapıtları ve yazarları gündeme taşımak için harcadığı çabayı bilir. İleri, 2005 yılında bu çabaya denk düşen bir anı-romanı yayınlamıştı: Kar Yağıyor Hayatıma (Doğan Kitap, 2005). Beş yıl aradan sonra Everest Yayınları kitabı yeniden bastı.
Kar Yağıyor Hayatıma adlı anı-roman yirmi dört sanatçının Selim İleri'deki izdüşümlerinin toplamı. Yirmi dört ismin birçoğunda ortak nokta: İnişli çıkışlı bir hayat çizgisini yeğlemiş olmaları. Şan, şöhret ve başarının çare olamadığı, dinmek bilmeyen o tuhaf yürek sızısı; ilk bakışta anlaması güç bir 'yıkım dürtüsü.' İşte bunun ardına düşüyor Selim İleri. Kendisini derinden etkileyen hayat duruşlarına yakından bakıp, bu etkinin gerçek nedenini anlamaya çalışıyor. Yirmi dört ismin çoğunu tanıyor. Oturmuş, konuşmuşlar. Onların gözlerine bakmış. Kırışıkların arasında kısılmış gözlerdeki parlak ışığı ve dipsiz karanlığı görmüş. O karanlık, o kırık hayat tercihi bir mabet gibi etkilemiş Selim İleri'yi. Yazar bu çalkantılı hayatlardan yükselen sessiz feryatları adeta mazoşist bir zevkle dinlemiş.
Biriken An'lar, anılar...
Sanatçının 'yaratmak' için 'yok' olması gereği, onca ışıldamak için yanıp tükenmek gerektiği, ortalama hayatlardan, insanı olduğu yerden kıpırdatacak, savurup dağıtacak bir yapıt çıkmayacağı gibi çağrışımlara uzanan anılar... Anlar'
Sanat ve sanatçılık üzerine hem içten dışa hem de dıştan içe çapraşık bir sorgulama söz konusu. Bu arada henüz ilkokul çağındaki Selim'in iç dünyasını hangi algılarla, üst üste biriktirdiği hangi görüntüler, sesler, kokular ve yüzlerle donattığını öğreniyoruz.
Cihangir Kumrulu Yokuş Sokağı'ndan okula gidip gelen çocuğun, 'yazar' Selim İleri'ye dönüşümüne tanık oluyoruz. Böylelikle, Cumartesi Yalnızlığı ile başlayıp, 2010'un ilk aylarında yayımlanan Bu Yalan Tango arasındaki kırk iki yılda neden hep yalnızlıkları, aldanışları, insanların kat kat sarmalandığı yalanları yazdığını daha iyi anlayabiliyoruz. Bu çocuk, yalnızlığı çok küçük yaşlarda duyumsamış ya da sezmemiş olsa, mahallelerinde oturan beyaz saçlı adam -ki, gerçek bir ressamdır-, ona niçin 'sanat'ın, evet, yalnızca sanatın yaşamak yoldaşı olabileceğini' söylesin? 'Sultanahmet Camii Camları ressamı' Zeki Faik İzer için 'bana hayat biçenlerdendi' demiş Selim İleri.
Küçük çocuk, o gün artık bir sanat aşığıdır. Yalnızlık koyulaştıkça, yazmak vazgeçilmez tutkuya dönüşür. İmge fakiri ortamda ders kitaplarındaki resimler bile ilginç gelir. Bir Halide Edip fotoğrafından, onlarca Halide Edip düşüne dalar sanatın çekim alanına girmiş zihin. Münip Fehim'in, İhap Hulusi'nin çizdiği kitap kapakları 'muhayyilesi geniş' çocuğu farklı dünyalara götürmektedir.
Sanatçıları uzaktan da olsa görmek, tanışmak isteğiyle tutuşur; örneğin, Kalp Ağrısı'nın yazarı Halide Edip'le tanışma tutkusu. 'Aşk üzerine söyleyeceklerinin hepsini bu sızılı eserde söylemiş; sonra bir aşk kırgını gibi susmayı tercih etmiştir.' Yalnızca aşka karşı takındığı bu tavır bile, Halide Edip'in Selim İleri'de yer etmesine yetecektir. Halide Edip bir sis gibi geride kalmakta, romancının 'kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayal, yani aynalara vuran akisler ve gölgeler' sözleri Selim İleri'ye eklenmektedir.
'Hepi topu üç kez' yüzyüze geldiği Diclehan Baban, için, 'Bir düşüş, bir kendini yok ediş efsanesi. Ama efsane göze çarpmadı' diyor yazar. 'Nice yıl sonra biliyorum ki, 'yazmak' istediğim insanlardan biriydi. Hissediyorum ki, yalnız öylesi insanlar beni ilgilendiriyor, boyuna onları yazmak istiyorum.' Yazıyor da. Yarın Yapayalnız'da Handan Sarp'ın, Gelengül'ün Diclehan Baban'ı andıran halleri geliyor aklıma, o tedirgin duruş, o mağrur uzaklık, topluma aldırmayış...
Cahide Sonku da var elbette bu kitapta. Güzelliğin tragedyasını en iyi sahneleyenlerden biri' Ondan, 'Düşüşü çok az insandan alımlanabilecek bir görkem içindeydi' diye söz ediyor Selim İleri. 'Düşüş' ve 'yükseliş' kavramlarına alışılmıştan farklı ölçütlerle yaklaşıyor.
Yazar, her ne pahasına olursa olsun ortalarda olmanın diretildiği günümüzde, Türk Sinemasının 'Küçük Hanımefendisi' Belgin Doruk gibi 'ün ve paraya ulaştığı halde hüznü, tekliği yeğ tutmuş kişilerin de var olabileceğini duyurmak istiyor. Onca şöhret ve ışıltının ortasında, yürek ıssızlığını koruyan Sadri Alışık'ı da, 'Şüphesiz bir üslup adamıydı' diye anımsıyor.
Düş kırıklıkları
Kırık Hayaller Kraliçesi Feriha Tevfik Hanım'ın Firuzağa'daki apartmanın en üst katında söylediği o sözler: 'Bilmem ki, belki hiç kimsem olmadı. Evlendim, çocuğum oldu. Fakat hep kimsesizdim'' 'Hep kimsesizdim...' Hemen ardından yazarın sesi: 'Yirmi yıl öncesinin karlı akşamı bana beni anlatmıştır.'
Yazar çocukluğunda bir kez olsun görmek istediği ünlülerin birçoğunu tanıdıkça, tek sığınak olarak bildiği sanatın bile ruh ıssızlığına çare olmadığını anlıyor. Yazar için bu hayatlarla yakınlaşmak, umudun bittiği yer olsa gerek.
Belki de bu nedenle 2010'da yayımladığı romanın adı: Bu Yalan Tango (Çok özel bir dil oluşturularak yazılmış, okurdan anlama çabası talep eden, sözün sesle uyduğu bir edebi tango.) Kar yağan hayatlarda madalyonun diğer yanında, değeri bilinmemekten kaynaklanan düş kırıklıkları saklı.
Afife Jale Bakırköy Akıl ve Sinir Hastanesi'nde kendisini ziyarete gelen Perde ve Sahne mecmuası yazarlarından Nusret Safa Coşkun'a: 'Hayat bana nekes davrandı'' demiş. Sedyeden doğrulan 'canlı ceset' tiyatro tutkusu yüzünden ama ondan daha çok, korkunç vurdumduymazlıklar sonucunda acıya boğulan yaşamı için 'çığlıktan farksız isyanını dile getirmiş': '(...) Hepsi beni unuttular. Ne çabuk' Kapımı çalan, hatırımı soran bir insan yok' Hepsi, hepsi unutmuşlar.'
Afife Jale'nin tutkudan tükenişe uzanarak açtığı yoldan, niceleri parlak başarılara, bol kahkahalı hayatlara kolaylıkla geçmişler. Selim İleri'nin bunu özellikle vurgulaması, adalet duygumu güçlendirdi.
Nisa Serezli 'acıyı bal eyleyerek' iç dengesini kurabilenlerdenmiş. 'Ben, bana acı verenlerin çektikleri acıyı hissedebiliyorum. O zaman kendi acılarım diniyor ve onların acılarına koşuyorum' diyor. 'Aşkınlık bu mu?' diye soruyorum kendime. Sevim Burak... 'Yayımlandığı günlerde bile hak ettiği okur ilgisini bulamamış, ...bir bakıma talihsiz bir çalışma...' olan Yanık Saraylar'ın yazarı Sevim Burak.
Kitap üzerine tartışmalar...'Ne anlatıyordu Yanık Saraylar?''Ayrıca, bir şey anlatmak zorunda mı?' Öykülerinden farksız, ayrıksı, cin gibi bir kadın. Gözleri hem çekik, hem iri. ...Yıkık yıprak bir güzellik. Yazmak onun için ölmek gibi bir şeydi. Ne var ki, insan yazabildiğinde, ölüm ürküyor, geri çekiliyordu. Yazarak ölüme meydan okuyordunuz.
Öte yandan, bir kez yazmaya başladınız mı, ölüm sürekli oluyordu ve siz sürekli, sonsuza kadar yazsanız, sonsuza kadar ölüyordunuz. '...Dahası: Yazmak bir hastalıktı.' '... Sağlıklı bir duvar işçisi, tuğlalarını birer ikişer örebilirdi. Onun durumu farklıydı: O, mutlu insandı. 'Halbuki' bütün yazarlar mutsuzda. Mutsuz, mutsuz!'
Selim İleri'ye 'Sevim Burak' imzalı bir kart geliyor bir gün: 'Beni sorarsan iyiyim -bir yıllık ömrüm var.' Taşıdığı ışığı yeterince yansıtamadan ölmek, yaşamdan alacaklı gitmek... İç burkucu. Sevgi Soysal'la Ankara-İstanbul arasında sürdürülen dostluk. 'Neler yazıyorsun? 'Bodrum'da geçen bir roman yazmaya çalışıyorum.' 'Yazmayı seviyor musun?' 'Seviyorum. Sen?' 'Hayat bana her zaman daha önemli geldi. Onu da hiçbir zaman istediğim gibi yaşayamadım. Oturaklı bir kadın olmayı isterdim, inanmayacaksın.' Bir yıl sonra bir ölüm daha, yine zamansız.
Oğuz Atay'la ilgili anılar yetmişli yılların başına denk geliyor. Beğeni, eleştiri, uzaklık, yakınlık iç içe bu yaşantılarda. 'On iki Mart' sonrasının arkadaş ilişkilerine bile yansıyan tedirginliği mi? Selim İleri o dönemden söz ederken yer yer kendine çok yüklenerek özeleştiri yapıyor. Ölüme hükümlü bir zaman diliminde, 'Geleceğini kaybetmek yaşanan zamanı da boşlaştırıyor' diyerek yazmayı sürdürüyor Oğuz Atay. İkisi, sonunda yine yazı aracılığı ile birbirlerini anlıyorlar. Bu sayfalarda 'hayata yağan kar', insanı iliklerine kadar ürperten bir tipiye dönüyor. 'Ürperen sokakları süpüren tipide/ Yürürken hızlı/ Şimdi değil sonra/ Vurur yüzünüze aralık kapımdan/ Bir garip yaz sıcaklığı' dizeleri geçiyor aklımdan. Dua benzeri bir etkisi var Behçet Necatigil dizelerinin.
Selim İleri, Necatigil şiirlerine duyduğu sevgiyi dile getirirken, 'en küskün, en umutsuz, dirençsiz zamanlarımda bana el uzattı' diyor. Behçet Necatigil anılara sığmayacak denli yoğun Selim İleri'de. 1968 yılında Cumartesi Yalnızlığı yayımlanmıştır. Necatigil'in evine gitme imkânı doğmuştur. Önceden gönderilmiş kitap sayfa sayfa okunmuş, dil, noktalama işaretleri, bulanık ifadeler işaretlenmiştir; ama destek de eksik değildir: '...sakın azımsamayın... Dile dikkat!'
Selim İleri, bir edebiyat fakültesine kaydolmuştur bir bakıma. O eve daha birçok kez gidip gelecek, mazbut apartman dairesinin arka odasındaki edebiyat tutkusunu soluyacaktır. Kitap ve dergi zenginliği 'gizli bir devlet kütüphanesi' olacak kadardır. Selim İleri edebiyatın değerlerine, özellikle de yitik değerlerine bağlılığı hocasında görecek, ilerleyen yıllarda bu çabayı sürdürecektir. Şairin yaratıcılık anlarına tanıklık edecek, buna dair sorusuna, 'Her şey biraz sisli, bulanık kalsın. Bırak, kurcalama' yanıtını alacaktır.
Selim İleri, korku barındırmayan bir saygının, koşullara bağlanmamış duru bir sevginin kol gezdiği, bilginin iktidar aracı olarak kullanılmadığı o evde, masum ve mutlu zamanlar geçirecektir. 'Gitgide bu insan, bu ev, bu çalışma odası, bu aile, bu kırık incelikli dünya yaşadığım en aziz şey olmuştu.' Hastalık haberi' Ölüm' Ardından yazılan yazı' Hüzün, alabildiğine...
Vedat Günyol Selim İleri'nin lise yıllarındaki Fransızca hocası. Edebiyat, dil ve düşünce insanı öğretmen; edebiyat tutkunu öğrencisine, 'ülküsel, ütopik bir dünyanın tılsımı'nı duyumsatıyor. Vedat Günyol'un çıkardığı Yeni Ufuklar dergisine, sonsuz bir saygının ürpertisiyle gidiliyor. Orada yazarlarla, şairlerle karşılaşılıyor. Melih Cevdet Anday, Mavi Kybele Azra Erhat, Cemil Meriç, Ferit Edgü... Edebiyat, Selim İleri için bir yaşam biçimi halini alıyor iyiden iyiye. İlk yazısı Yeni Ufuklar dergisinde yayınlanacaktır. İlk kitap Cumartesi Yalnızlığı için, yine Vedat Günyol önayak olur. 'Çocukluğumdan o güne, bitmez tükenmez yazarlık hayalimi ciddiye alan ilk kişiydi Vedat Günyol' demiş Selim İleri.
Kemal Tahir'in kitapları üzerinde tartışmaların yoğunlaştığı dönemde, Selim İleri de bu fırtınalı ortamın içindeymiş. Taraftarlıklar, karşıtlıklar, olumlu ve olumsuz duyguların karmaşası söz konusu. Kırgınlıklar, vicdan azapları zamanın şefkatinde eriyor.
Memet Fuat'la Selim İleri arasındaki usta-çırak ilişkisi ilk günden son güne değişmeyen ölçütlerle sürmüş. İlk kitabının yayımlanmış olmasından aldığı cesaretle Mehmet Fuat'a bir yazısını götürüyor Selim İleri. Yeni Dergi'de yayımlanır mı? Edebiyat adamı Memet Fuat'ın ödünsüz yaklaşımı anılara yansıyor: 'Tırnağınızla kazıya kazıya yol alacaktınız. Sürekli çalışmanız gerekiyordu. Yayımlanmak üzere yazdıklarınızı birçok kez okuyacak, belki sil baştan yazacak, bir süre dinlendirecek, sonra yayımlayacaktınız.' Memet Fuat'ın eleştirel süzgecinden geçmek, biz gençler için, bir bakıma gündeş Türk Edebiyatı'na adım atmaktı. 'Ölünceye Kadar' yazacaktır Memet Fuat. Karlı bir günde, Altunizade'deki evinde, 'hep pencereden görebiliyorum' diyerek bahçedeki leylak ağacını gösterecek; son buluşmada 'durmuş oturmuş bir yazar gibi' davranacaktır Selim İleri'ye.
Anılarda 'yazar' Selim İleri'nin hangi yapı taşlarıyla biçimlendiğini görebiliyoruz. Bu izlekte, son kırk yılın edebiyat ve sanat ortamı, zengin bir içerikle beliriyor. Bu gün adı bile anılmayan çabalar, bu kitap aracılığı ile dile geliyor. Yaşar Nabi Nayır'ın Varlık dergisi, Çan Yayınları, De Yayınları, Yazko Edebiyat... Edebiyatımızı oluşturan nice emek.
Cahit Uçuk'un yazmaya 1936'da başladığını, hep yazarak yaşadığını, 2003'lerde zamana meydan okuyan yeşil gözlerindeki kırgınlığı; Samet Ağaoğlu'nun siyasal kimliğinin ardındaki sıtmalı hikâyeciliği; Haldun Taner'in Selim İleri'ye senaryo yazımı konusunda yaptığı zarif uyarıları okurken sanki o anlara biz de tanıklık ediyoruz.
Selim İleri, Ahmet Muhip Dranas'ın 'Hoyrat akşamüstleri', Kerime Nadir'in Hayal Kafesi ve Persefon Şairi Salih Zeki Aktay'ın içi satılmamış şiir kitaplarıyla dolu kırçıl valizine dair anılarda ise yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olanı üst üste koyup fotoğrafları bir film şeridi gibi kaydırarak, döngüsel zamanı oluşturuyor.
Anılarımız, beynimizin yaşantı kayıtları. Son zamanlarda 'hippocampus' denilen bir beyin yapısının anıları kaydettiği, istiflediği belirlendi. Kayıt işlemi o sırada hücrelere gelen kanın kimyası, karnın aç ya da tok olması, hava, su, güneş, kısacası sayısız değişkenden etkileniyor. Bu nedenle her anı öznel. 'Anı' hem anılana, hem de onu barındıran zihne doğru bir yolculuk.
Kar Yağıyor Hayatıma Selim İleri'nin tanıdığı, izlediği, etkilendiği sanatçılara dair anıları. Selim İleri'nin ilk gençlik düşlerinde yer alan görüntülerin kahramanları' Edebiyat arkadaşları' Artık yaşamayan' Belki onları ve kendini yeniden anlamak, dağınık çekmeceleri toplamak için' Beyazın içinde kırmızı kor' Anlatması kelimelere zor anılar'
Kar Yağıyor Hayatıma/ Selim İleri/ Everest Yayınları/ 440 s.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza