Sevgili Hukuk...

Sevgili Hukuk...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.08.2010 - 05:55

Benim bir hayalim var; bir gün dünya insanlarının her biri hukuku ekmek gibi isteyecektir. Sadece kendisi için değil, tüm yurttaşları için de. Herkesin bekçisi olduğu bir ülkede, kimse hukuk heykelini çalamaz. Bu ilk dileğim, tabiata gönderiyorum.

Hukuk edebiyat gibidir, derin ve anlamlı. Bilginin yanında, güzel yaklaşımlar ve anlatımlar ister. Hukuk, hakkı çiğnenmiş olanların başını okşar. Sanıldığı gibi sert tokatlar veya “mahkeme duvarı” deyimiyle özdeş, taş katılıklar değildir hukuk. O ılık bahar güneşi veya serin bir rüzgâr gibi okşayıcıdır. Asla kavurucu bir sıcak, şiddetli bir kasırga olamaz.

Bütün canlıların hukuku vardır, salt insanların değil. Ormandaki bir ağacı da, Çankaya’nın kaldırımlarına Cumhuriyetin ilk yıllarında dikilmiş ulu çınarları da, Ankara’da Genelkurmay’ın bulunduğu Milli Müdafaa Caddesi’nden başlayıp Kumrular Sokağı’nı bir düş tüneline çevirmiş olan ağaçları da, hukuk korur. Kesemezsiniz öyle bildiğinizce.

Hayvanlar bile, sanıyorum ki, hukukun kendilerini koruduğunu duyumsarlar. Deredeki balıkları, dağ keçilerini, doğanı, şahini, kartalı, kimse canının istediğince avlayamaz. Hukuk engeller. Ayılar, kurtlar, tilkiler, çakallar ve tüm yaban hayvanları da, yavrularını ancak hukukun ışığında büyütebilirler; avcılara vermeden.

Doğar doğmaz kesilen (astragan kürk için) kuzuları ve meleyerek, emzirmek için, olmayan kuzusunu arayan koyunları, henüz hukuk korumaya alamamıştır ama, onların haklarını bütün dünya tartışmaktadır. Gerçekten, soluduğumuz havanın, suların, denizlerin, toprağın hukuku vardır.

Mimari özelliği, geçmişi ve hikâyesi olan her bina, hukuk olduğu için yaşamaya devam eder. Salt arsa değerine paha biçilemeyecek olan, ne kadar çok kültürel varlık, bina, cami, kilise, hukukları olduğu için yıkılamamakta, yerine 30 katlı alışveriş merkezleri yapılamamaktadır. Binaların, canı kanı olmasa da, ruhu olduğunu hukuk bilir. İnsanların kıyabildiği birçok şeye hukuk kıyamaz. Hukuk, işte böyle şefkatli ve tüm evreni ilgilendiren bir kavramdır. İnsan, ancak hukuku olduğunu bildiği sürece, gelişmişliğini sürdürür ve tamamlar.

Hukuk yaptırımlar içermez mi? Kuşkusuz ki her eylemin, “suç” öğesi içermesi halinde, idari veya cezai yaptırımları vardır. Herkes için aynı ve önceden belirli bu kurallar, hukuki disiplini sağlayarak, salt toplumun huzur ve düzenini korumaya yöneliktir. Yani, hukuk suçlu olanı bile dövmez. Onu da “Bak sen suç işledin, bunun cezasını çekerek, sonucuna katlanarak, topluma ve insanlığa karşı temizlenmelisin” diyerek gözetimine alır.

Hukuk böyle vazgeçilmez ve yaşayabilmek için (farkında olmasak da) soluk almak kadar gerekli bir varlıktır. Her koşulda, adalet doğru biçimde sağlanmalıdır. Hukukun felsefesi budur zaten. Derin düşünüldüğünde, görülür ki ne kadar zordur aslında bu işlev. Hâkimler ve savcılar yönünden söylüyorum. Doğaüstü, ilahi güçlerle donanmış değillerdir onlar da. Ancak ve mutlaka adaleti sağlamak, doğruyu bulmak zorundadırlar. İşte burada hukukun felsefesi çıkar ortaya. Her hukukçunun, önce, hukukun tek doğruluğunu, kişiye göre değişmezliğini ve yaşamın cansuyu olduğunu bilmesi esastır. Bir hâkim ve savcı, kendi anlamını, mesleki varlık nedenini, gücünü bilir. Yükümlendiği ve yerine getirdiği işin, sadece kendisine tanınmış olan “adaleti sağlama görevi” olduğunu tüm dokularında duyumsar. Sistemin, hâkim ve savcı statüsünü tanıdığı kişiler, psikolojik yönden içsel sadeliğe ve dinginliğe ulaşmış, yansızlığın sağladığı hürriyete âşık kişilerdir. “Adaletin sağlanması” gibi evrendeki en zor görevi yerine getirme yükümlülüğünün anlamını, sahiden hisseder ve bilirler, hukuk ile yoğrulmuşlardır. Onlar, yaşadıkları, verdikleri ve yazdıkları her kararla, hukuk dünyasında sonsuza dek kalacaklarını bilirler. Rüzgârlarla sallanmazlar.

Davanın büyüğü küçüğü olmaz. Her karar bir hukuk edebiyatıdır. Üstelik adaleti sağlayan ve hâkimin o çok derin ve anlamlı gücünü ortaya koyan, tüm canlıları “canevinden” ilgilendiren önemli yapıtlardır mahkeme kararları.

Kuşkusuz ki bilgili, çok bilgili olmak esastır. Ancak, yetmez. Hukukun derinliğini, felsefesini, anlamını, illa da adaleti doğru sağlamak görevini, salt ve temiz hukuka ulaşma erdemini bilmeden ve hissetmeden yapılan hukuk, yüzeysel ve niteliksiz olur. Övgüye değmez. Yani, hukuksal ve yazınsal bir değeri olmaz. Gerçek hukukçular, üstün hukuksal değerlere ulaşmak isteyenlerdir. Hukuk, bir sevdadır aslında, üstün bir sevda...

Ben, 27 yıl kesintisiz Ankara’da yargıçlık ve mahkeme başkanlığı yaptım. İdari yargının, hepsini tanıdığım tüm hâkim ve başkanlarının, Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmış, staj dönemini birlikte geçirdiğimiz, şimdi yargıç olan tüm arkadaşlarımın, gelecekte çocuklarına ve ailelerine, “İşte ben de böyle bir hukuk sevdalısıydım” diyebilecek donanım ve yürekte olduklarını biliyorum. İnanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm hâkim ve savcıları, hukuku, gelecek yüzyıllara ve tarihe onurla taşıyacaklardır.

Ancak, hukukun gönlünce esebilmesi için, yargıçların dışında da, hukukun anlamına inebilmiş bilgelere gereksinim vardır. Bu bağlamda, gerçek adaletin sağlanabilmesinde, daha geniş insan kitlelerinin de zorunlu yükümlülükleri bulunmaktadır. Hâkim ve savcıların yanında, avukatlar, akademisyenler, bilim adamları, sanatçılar, gazeteciler ve her bireyin, hukukun, insanın taa içine işleyen derin anlamını duyumsaması gerekir. Hukukun ölçülemez derinliği ve vazgeçilemezliği, toplumların karakteri olmalıdır. İşte o zaman, edebiyat klasikleri gibi, üstün ve sonsuza dek yaşayacak hukuk klasikleri çıkar ortaya.

Hukuk, kaba sabalığı sevmez. Hukuk incelikler üzerine kurulmuştur. Roman tadındadır, elden bırakılamayacak bir roman. Kulağımızın dibinde duyduğumuz hafif bir müzik gibidir. Gerektiğinde de, damardan verilen bir serum gibi can kurtarıcı, hızlı ve hemen gerçekleştirilmesi gereken bir yoldur. Yoksa hasta ölür.

Vatandaş olmanın bir üstünlük, farkındalık ve sevinç kaynağı olduğunu bilen herkesin (okumuş veya cahil), hukukun ne olduğunu da bilmesi gerekir. Önemli olan, hukukun varlığına ve üstünlüğüne sahip çıkma bilincine ulaşabilmektir.

Benim bir hayalim var; bir gün dünya insanlarının her biri hukuku ekmek gibi isteyecektir. Sadece kendisi için değil, tüm yurttaşları için de. Herkesin bekçisi olduğu bir ülkede, kimse hukuk heykelini çalamaz. Bu ilk dileğim, tabiata gönderiyorum.

Arkasını daha çok konuşacağız, biliyorum ki sevgili hukuk ülkemi asla terk edemez.

Sevgi ATALAY E. Mahkeme Başkanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon