Sezin Akbaşoğulları: Hepimiz biraz 'yabancı'yız
12 Eylül'de ülkeyi terk etmek zorunda kalan bir ailenin kızı olarak Paris'te doğuyor Özgür. Öfkeli, başına buyruk, köksüz... Her şey babasını Türkiye'de defnetmek isteyince başlıyor. Yabancı bir eski zaman anlatısı değil, amacı 12 Eylül'ün yarattığı bugünkü Türkiye'yi göstermek.
Paris’in sokaklarında köksüzlüğün verdiği bağımsızlıkla dolanan bir genç kadın, babasını yeni kaybetmiş, ama içine sinmiş öfke bastırıyor üzüntüsünü. Ona bu öfkeyi yaşatan aslında ne babası ne de annesi; 12 Eylül. Filiz Alpgezmen’in ilk uzun metrajlı filmi “Yabancı”, işte o genç kadının, babasını defnetmek için bu öfkeyi iliklerine işleyen, babasını vatandaşlıktan çıkaran ülkeye, Türkiye’ye dönüş hikâyesini anlatıyor. Dahasını, filmde o genç kadına hayat veren Sezin Akbaşoğulları
anlatıyor.
- Yabancı filmine katılımınız nasıl gerçekleşti?
- Yönetmen Filiz Alpgezmen’le Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde tanışmamızla başlayan bir dostluğumuz vardı. Dolayısıyla bu filme katılımım diğerlerinden farklı oldu. Senaryonun yazılış sürecinden itibaren filmin içindeydim. Senaryonun farklı aşamalarında, değişikliklerinde kısaca bütün süreçte birlikteydik yönetmenle… Daha sonra son bir yılda teorik çalışma ve sonrasında set süreci…
- Neden yer almak istediniz bu filmde, sizi çeken neydi?
- Hem tiyarodan tanıdığım, işlerine inandığım bir yönetmen olması hem de senaryonun kendisi beni bu işe çekti. Senaryonun güçlü ve cesur bir senaryo olması beni etkiledi. Ayrıca elbette Türk sinemasında sık sık karşılaşılmayan bir kadın karakter, Özgür. Öyle bir karakteri oynayacak olmak da beni çok heyecanlandırdı.
- Evet, sinemasında kadın karakterlerin az olduğu bir ülkede, siz bir antikahramanı canlandırdınız. Nasıl hazırlandınız bu role?
- Teorik açıdan uzun bir hazırlık süreci geçirdim. Özgür karakterine dair senaryonun değişen draftlarında hep konuşma, tartışma içindeydik Filiz’le… Senaryo son halini alınca da bizzat Özgür’ü analiz etme ve yorumlama süreci başladı. Bu yaklaşık bir sene sürdü. Sete girmeden hemen önce de teknik meselelere hazırlanma başladı. Ülkü Duru ile Fransızca fonetik üzerine çalışmalar yaptık yaklaşık iki ay. Filmdeki köpek Action’la çalışmalarımız da bir o kadar sürdü. Onun dışında elbette karakteri anlama, yorumlamaya dair okumalar ve izlemeler yaptım süreç boyunca…
- Film, Özgür karakteri üzerinden 12 Eylül’ün sürgün ettiği binlerce insanın hikâyesini anlatıyor aslında. Siz de 12 Eylül sonrası çocuklarındansınız, bu dönemi ne kadar biliyordunuz?
- Bu elbette ki ana hatlarıyla bildiğim ama çok da hâkim olmadığım bir dönem. Film için okumalarım, yönetmenle tartışmalarım oldu. 12 Eylül bugünkü toplumu oluşturan önemli kırılma noktalarından biri olduğu için, biraz bugün üzerinden yorumluyorum 12 Eylül’ü… Filmde yapmaya çalıştığımız da buydu zaten; bugünün bir karakteri Özgür. Onun üzerinden 12 Eylül’ün üzerimizde, toplumun üzerinde bıraktığı etkiyi anlamaya, tartışmaya çalıştık. Filmde ilgilendiğimiz darbenin kendisi değil, bugün ve bir sonraki kuşak üzerindeki etkileri.
- Yabancı, muhafazakârlaşmaya, mahalle baskısına da dikkat çekiyor, finaliyle. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Türkiye bu anlamda zor bir süreçten geçiyor bence de… Filmde de zaten bu anlatılmaya çalışılıyor. Bu süreci çeşitli olaylar ve durumlar üzerinden şimdi yaşıyoruz ama esas etkileri ve sonuçları gelecek kuşaklar içinde belirleyici olacak diye düşünüyorum.
- Özgür, bir yabancı ama sadece Türkiye’ye değil, kendisine, yaşadığı dünyaya da; öfkesi, içindeki boşluklar, köksüzlüğü... Sizin bu ülkeye karşı kendinizi yabancı hissettiğiniz anlar oluyor mu? Ne zaman mesela?
- Elbette ki oluyor. Ait olduğum kuşak itibarıyla sadece benim için değil, hepimiz için bu böyle diye düşünüyorum. Ki yine içinde bulunduğumuz çağ itibarıyla, sadece bizim ülkemizde değil bütün dünyada da, hepimizin belki Özgür kadar sert yaşamasa da farklı farklı, benzer yabancılıklar içinde olduğumuzu düşünüyorum. Kendimi ülkeme yabancı hissetmeye gelince; örneğin Emek Sineması’nın kapatılması sürecinde yaşananlar ülkeme yabancı hissettiğim olaylardan biri.
- Filmdeki sevişme sahnesi her zaman olduğu gibi yine magazin dünyasına takıldı. Oysa o, film için kilit bir sahne. Ama Türkiye gibi tabuların yüksek olduğu, oyuncuların bile kendilerine “kurallar” koyduğu bir ülkede bu “cesaret” isteyen bir sahne konumuna düşüyor. Kaygılarınız oldu mu?
- Evet, bizim ülkemizde hâlâ bu sahneler bir “konu”, “başlık”, “soru” oluşturuyor. Bir oyuncu olarak bu tür sahnelerde oynamanın bir cesaret gösterisi değil, işin kendi doğası olması gerektiğini düşünüyorum. Elbette bu ülkede bir kadın oyuncu olarak “kurallarınız” olsa da olmasa da karşınıza bu tür sahneler geldiğinde düşünmek zorunda kalıyorsunuz ne yazık ki... Ben kendi adıma ekibe ve yönetmene güvenerek, senaryoda bu sahnenin anlamına ve gerekliliğine ve dediğiniz gibi kilit bir nokta olduğuna inandığım için, gönül rahatlığıyla oynamayı kabul ettim. Ancak çekimi sırasında da gördüm ki bu tür sahneleri oynamak için teknikler geliştirmek, çalışmalar yapmak, dışarıdan gelen baskılardan çok artık içimize işlemiş toplumsal baskılardan kurtulmanın yollarını aramak gerekiyor.
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!