'Sinema nihilizmin batağında'

Zaim’e göre, sinemamızda sadece her şeyin boş, beyhude olduğu bir dünyanın temsili yapılıyor. Nihilizmin Türk sinemasında yaygın ve olumsuz bir etkisi olduğunu düşünen Zaim, bir sinemanın değer üretme gayreti göstermesi gerektiği kanısında.

'Sinema nihilizmin batağında'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.09.2014 - 09:38

21. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü alan ve 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışacak olan “Balık” filminin yönetmeni Derviş Zaim “Türk sineması nihilizmin bataklığından çıkmalı” diyor.

Derviş Zaim’in senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlendiği “Balık”ın, bu yılki festival seçkisinde dikkate alınabilecek birkaç filmden biri olmasına karşın En İyi Senaryo dışında ödül alamaması dikkat çekti. Ödül töreni sonrası düzenlenen kokteylde de jürinin Zaim’i görmezden geldiği konuşuldu.

Başrollerini Bülent İnal ve Sanem Çelik’in paylaştığı filmde balıkçılık yaparak yaşamını sürdüren bir ailenin doğayla olan ilişkisine tanık oluyoruz.

- Son dönem sinemamızda özellikle festivallerdeki filmlerde bireysel hikâyeler izliyoruz. Sıradan insanın buhranları, yalnızlığı, çıkmazları... Bireyin bunaltı hikâyelerini didikleyip duruyorlar. “Balık” filmi bunu kırdı biraz. İnsan ve doğa ilişkisi üzerine ortak bir dert var...

Yönetmenler değer arayışı çabalarını sinemada göstermiyor... Değer skalası yok. Beyazperdede sadece ve sadece her şeyin boş, beyhude olduğu bir dünyanın temsili yapılıyor, dolayısıyla nihilizmin Türk sinemasında yaygın ve olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

Oysa bir sinemanın değer üretme gayreti göstermesi gerekir. Aksi halde hem sinema sanatı, hem de o sinemanın içinden çıktığı toplum veya toplulukların hayatı da yoksullaşabilme tehlikesine maruz kalabilir.

Nihilizm, Türk sinemasının en büyük belalarından biri... Türk sinemasında böyle bir bataklık var, bu bataklıktan çıkamazlar da... Türkiye’de tartışılması gereken meselelerden biri de toplumsal beğeni ve ilgi.

Niçin bu hallere geldik? Niçin nihilist bataklığa girdiler ve bu bataklıktan çıkamıyorlar? Niçin o nihilizmin üzerine Dostoyevski’nin yaptığı gibi başka tuğlalar koyamıyorlar. Konuşulması gereken önemli konular bunlar.

- Niçin peki?

Çünkü yaşadığımız son 20-30 yıl bizi bu hale getirdi. Ama insan değişen ve değiştirebilen bir varlık. Bunu da değiştirmemiz lazım. Yaşadığımız coğrafyanın bize dayattığı koşullar, karşı karşıya kaldığımız sorunlarla ilgili hikâye ve karakterler çizmek gibi bir niyetim vardı. “Balık” da bunun adına mütevazı bir girişim.

- İnsan-doğa ilişkisini anlatmaya bir önceki filminiz “Devir”le başladınız. “Devir” doğayla ilgili bir farkındalık yarattı mı?

Devir’in seyirci bağlamında şöyle bir şansızlığı oldu. Film, 31 Mayıs Gezi Direnişi’nin başlangıcında gösterime girdi. Şanssız bir tarih. Film, seyirci anlamında güme gitti.

- Peki siz doğayla iç içe yaşayabiliyor musunuz?

Doğayla yaşayabilmek için film yapıyorum... “Gökyüzündeki bulutları en son ne zaman fark ettiniz?” sorusunu kendinize İstanbul’da yaşadığınız zaman sorarsınız. Üç artı bir mağaralarda yaşadığınız zaman... İşte böyle durumlar belki de o filmleri yapmaya itmiştir beni.

- Türkiye’deki yönetmenlerin çıkmazlarına trajikomik yaklaşan festivalin yarışma filmlerinden “Neden Tarkosvki Olamıyorum”un çoğu sahnesine sizin de katılarak güldüğünüzü gördüm. Peki siz piyasa isteği ile hayalleriniz arasında nasıl bir ilişki kurdunuz?

Dünyanın her yerinde bu tür terslikler olur. Film çekmek adını verdiğimiz Allah’ın cezası iş, terslikleri idare etme sanatıdır. İkisinin arasında yol bulmak gerekiyor. İnsan bir öznedir, değişebilir ve değiştirebilir.

Ben de değişebilirim, değiştirebilirim, mesleğim olan sinemacılığımın da bunu bir parçası olarak değiştirme özelliği var, bu nedenle bu filmleri yapıyorum. Doğayı değiştirme derdindeyim ama umutlu değilim.

- Neden?

Çünkü, sanat bir şeyi hemen değiştirmez, değiştirme ihtimali varsa da bu durum kolay kolay görünmez. Değişim, yavaş ve uzun bir süreçte olur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler