Su manifestosu açıklandı

Türkiye Su Meclisi'nce hazırlanan ''Su Manifestosu''nda, kısa bir süre içinde Marmara Denizi'nden daha büyük bir göl alanının kurutulduğu belirtilerek, bu yok oluşun ana nedenlerini barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamalarının oluşturduğu bildirildi.

Su manifestosu açıklandı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.01.2010 - 12:09

Rize'nin İkizdere ilçesinde bir otelde 16-17 Ocak'ta yapılan, Türkiye'nin 81 ilinden yaklaşık 300 sivil toplum örgütü temsilcisinin katıldığı Türkiye Su Meclisi Genel Kurul Toplantısı sonucunda hazırlanan Su Manifestosu'nda, suyun dünyada ve üzerinde bulunulan coğrafyada yaşamın temel koşulu olduğu belirtildi. Yaşamın suyla başladığı, su olmadığında sona ereceği ifade edilen manifestoda, suyun alınıp satılacak bir mal olmadığı, tüm canlıların ulaşma hakkı olan doğal bir varlık olduğu kaydedildi.

Türkiye'nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı sularının son 50 yılda artan bir hızla talan edildiği ileri sürülen manifestoda şöyle denildi: ''Kısa bir süre içinde Marmara Denizi'nden daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağı inmiştir. Bu nedenlerle sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve tarihi alan sular altında kalmıştır. Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir.''
 

'Durum böyle devam ederse'

İnsan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresinin hayatta kalabilmesi için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne yani sağlıklı bir su döngüsüne muhtaç olduğu belirtilen manifestoda, ''Durum böyle devam ederse bu coğrafyadaki yaşam tarihte hiç görülmediği kadar tehlike altına girecektir. Türkiye'deki bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmı yok olacak, yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk edecektir. Yürürlükteki su politikasının vadettiği enerji ve tarımsal kalkınma, aynı politika nedeniyle kaybedilmekte olunan değerlerin tek zerresinin dahi yerini tutamaz'' ifadeleri kullanıldı.

Doğanın kendi başına var olduğu, insanın doğanın sadece bir parçası olduğu belirtilen manifestoda, şunlar kaydedildi: ''Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda değerli bir işleyişe sahiptir. Doğa, ticari bir mal haline getirilemez. Su yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır, bulunduğu havzaya aittir, doğal bir varlıktır, kaynak değildir. Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek damla su boşa akmaz. Suyun özelleştirilmesi ve suya efendi atanması kabul edilemez. Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez. Yaşamın yegane kaynağı olan doğanın 'çevre' diye tanımlanarak hayatın dışına çıkarılması kabul edilemez.''

'Su yasası temel zorunluluktur'

Manifestoda ''Kendi var oluşumuza, ait olduğumuz topluma, yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun sonucu olarak suya ilişkin tüm faaliyetlerde bazı esasların uygulanması gerektiğini savunuyoruz'' denilerek, şöyle devam edildi: ''Doğa hakkı ve buna bağlı olarak su hakkı, insan haklarının gerçekleşmesi için bir zorunluluktur. Su, insan dahil tüm canlılar için aynı derecede değerlidir. Suyla ilgili meseleler ancak böyle bir anlayışın hakim olduğu adalet duygusuyla çözülebilir. Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur. Su korsanlığı ile buna aracılık eden hiçbir ulusal veya uluslar üzeri örgütlenme desteklenemez. Yer altı sularından, doğal dolum hızından daha fazlası çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz. Suyun havzalar arasındaki veya bulunduğu havza içerisindeki doğal döngüsünü parçalayan faaliyetler, oluşturdukları ekolojik, ekonomik ve sosyolojik zararlar nedeniyle kabul edilemez. Suya erişim hakkı toplumun tüm kesimleri için sürekli ve eşit olmalıdır.''

'HES, baraj, drenaj ve su transferine karşıyız'

Manifestoda, Türkiye'nin dört bir yanından gelen sivil toplum kuruluşları, hukukçular ve bilim insanlarının Rize'nin İkizdere ilçesinde buluştuğu, yukarıda tanımlanan koşullar ve nedenlerden dolayı Türkiye Su Meclisi'ni kurduğu belirtilerek şunlar kaydedildi: ''Amacımız doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır. Bu gerçekleşene kadar tüm hidroelektrik santral, baraj ve drenaj projelerinin havzalar arası su transferi ve sulama projelerinin karşısındayız. Türkiye Su Meclisi yukarıda belirtilen esasların tamamı uygulanana kadar çalışmalarını sürdürmeye kararlıdır. Meclis havadan, topraktan ve sudan aldığımız yaşam enerjisinin insan eliyle üretilen enerjilerden çok daha önemli olduğunun farkındadır. Türkiye Su Meclisi'nin tüm üyeleri, üzerinde bulunduğumuz coğrafyada kurulmuş bütün uygarlıklara ve bugünün insanına yaşam veren doğanın önünde saygıyla eğilmektedir.''

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon