Tarihini Yadsıyan İktidar...
Siz hiç kendi tarihini inkâr eden ve dünya tarihine eşi bulunmaz onurla ismini yazdıran Cumhuriyet’ini oluşturan kişileri yadsıyan bir hükümet başkanını gördünüz mü?..
Osmanlı İmparatorluğu tarihe gömüldükten sonra, bu büyük imparatorluğun küllerinden yepyeni ve capcanlı bir Türk Devleti’nin doğmasında başrolü oynayan Atatürkümüzün liderliğindeki Cumhuriyetin yeni yöneticilerine ve özellikle de, Atatürk’ün yanında “İkinci Adam” konumunda olan İsmet İnönü’ye karalayıcı bir söz söylemek kimin haddine olabilir?..
İsmet Paşa’nın, Ulusal Kurtuluş Savaşımız’ın kazanılmasında oynadığı emsalsiz rolü burada anlatmama gerek yok sanıyorum, çünkü her bilinçli Türk, İnönü’nün başarılarını zaten tarih kitaplarından okuyarak, belleğine kazımıştır.
Evet, tartışmasız İsmet İnönü, çok büyük bir asker ve komutandı. Peki, ya onun, Türk ulusuna diplomasi alanında kazandırdıklarına ne demeli?.. “Savaş” ve “diplomasi”, birbirleriyle uzlaştırılması mümkün olmayan iki zıt kavram, hiç kuşkusuz!
Lozan’da İsmet Paşa, unutulmaz bir “zafer” kazanmıştır. Dünyanın en başta gelen diplomatlarından ve hatiplerinden biri olan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’u, sözleriyle ve davranışlarıyla adeta dize getiren İsmet Paşa’yı kim unutabilir ki?..
Lozan Konferansı’nın açış nutkunu söyleyen Lord Curzon’dan sonra, protokolde yer almamasına karşın, İsmet Paşa da kürsüye çıkarak, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı zaferle taçlandıran Milli Mücadele Hükümeti’nin görüşlerini ve istemlerini dile getiren bir konuşma yapmıştır. İsmet Paşa, bu konuşmayı, kendi inisiyatifini kullanarak, kendisiyle aynı görüşü paylaşacağından emin olduğu Atatürk’e bile danışmadan yapmıştı.
İsmet Paşa bu davranışıyla, başta İngiltere olmak üzere Batılı devlet adamlarına, Batılılar karşısında boynu bükük durmaya alışık olan Osmanlı devlet adamlarıyla hiç benzerlik göstermeyen, kurulmakta olan yeni Türk Devleti’nin temsilcisini tanıtmış ve Osmanlı Devleti’nin son zamanlarından farklı olarak, yeni Türkiye’nin, Batılı devletlerle tümüyle eşit statüde olduğunu kanıtlamıştı.Yine Lozan Konferansı’nın açılış gününde, kendisine öteki devlet temsilcilerinden daha aşağı düzeyde olan bir koltuğun gösterilmesi üzerine, İsmet Paşa, artık yeni Türkiye’nin Batılı devletlerle eşit konumda olduğunun altını çizmek üzere, bu duruma şiddetle itiraz etmiş ve kendisine de diğer devlet temsilcileriyle aynı boyutlarda olan bir koltuğun verilmesini sağlamıştı.
Bunlar, belki bugün sizlere ayrıntılar gibi gelebilir ama diplomaside protokol kurallarına ilişkin böyle ayrıntıların çok önemli bir rolü vardır. Geçmişte olduğu gibi bugün de, devletlere uygulanan protokol kuralları, devletler topluluğunda o devlete verilen önemin ve itibarın bir ölçütü sayılır. Lozan’a gidene değin diplomasi alanında hiçbir deneyimi olmayan İsmet İnönü’nün, diplomasinin bu en temel kurallarından nasıl haberi ve bilgisi olmuştu?.. İşte, İsmet Paşa’nın, ülkemizde ondan sonra iktidara gelenlerle arasındaki farkı budur!
İsmet Paşa, arkasında, kendisinin her sözünü ve davranışını destekleyeceğine tüm yüreğiyle inandığı Atatürk’ü hiçbir zaman hatırından çıkarmayarak kendine özgüveni sayesinde, Lozan’da dünya liderlerine unutamayacakları dersler vermişti. Bugünkü iktidarın genellikle dış baskılara boyun eğerek ve dış telkinlerle devletimizin dış politikasını yürütmesine karşılık; Atatürk ve İsmet İnönü, hiçbir zaman yabancı devletler karşısında boyunlarını bükmeyerek, başlarını her zaman dik tutarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarlarını ödünsüz savunmuş ve dünyaya, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıl devlet adamlarıyla hiçbir benzerlikleri olmayan yeni bir devletin temsilcileri olduklarını göstermiştir.
Yukarıda çok kısa olarak niteliklerine değinmeye çalıştığım İsmet İnönü’yü, dünyayı kana bulamış, 6 milyon Yahudinin dışında milyonlarca kişinin de vahşice ölümlerine neden olmuş olan Adolf Hitler’e benzetmek, o katille özdeş tutmak kimin haddinedir?..
Çağdaş uygarlığı benimsemiş olan ülkelerde, kendi tarihini inkâr eden ve onunla ters düşen bir hükümet başkanının, bunu söylediğinin ertesi günü kamuoyunun baskısıyla makamından istifa ettirilmesi gerekirdi. Amacının, Atatürk’ün göstermiş olduğu yolda yürüyerek Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine eriştirmek olduğunu bazı kereler dile getirmiş olan Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan, acaba kendi tarihini çarpıtan ve kendi tarihini yadsıyan bir hükümet başkanının makamında hâlâ kalıyor olmasını, “çağdaşlık” zihniyetiyle nasıl bağdaşır bulabilmektedir?..
Doç. Dr. Hüner TUNCER
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık