'Tek İstediğim Para!'

Mangır, arpa, nakit... gibi sözcükler sürekli olarak dile getirdiğimiz, ancak bizler için taşıdıkları ruhsal anlamın üzerinde pek de durmadığımız sözcükler. Bu sözcükler üzerinde birkaç dakika kafa yorduğunuzda çok farklı bir kişi oluverirsiniz. Para ile ilintili sözcükleri salt düşünmek bile insanı çok daha özgüvenli ve başkalarına yardımcı olmaya daha az yatkın duruma getirebiliyor.

'Tek İstediğim Para!'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.07.2009 - 06:46

Paranın ne anlama geldiği düşünüldüğünde işler daha da sarpa sarıyor. Ekonomi uzmanlarına göre para, tıpkı ağacı kesmeye yarayan balta gibi, yalnızca ekonomik yaşamı daha etkili kılan bir araçtan ibaret. Gelgelelim, para insanda tutku, gerilim ve kıskançlık gibi çok daha yoğun duygulara yol açıyor. Konu para olduğunda her nedense mantık çerçevesi içinde davranamıyoruz.

Peki, neden?

İnsanoğlunun para ile çok yönlü bir ilişkisi var. Kimileri harcamaya kıyamazken kimileri parayı har vurup harman savurmaktan kendini alamıyor. Paranın birey üzerindeki etkisini kavradıkça kimi insanların paraya tıpkı bir ilaç gibi tepki verdiklerini, kimilerinin de ona bir dost gibi davrandıklarını görüyoruz. Dahası, kimi araştırmalar insanda para kazanma arzusu ile iştahın at başı gittiğini ortaya koyuyor.

Paralı olmak insanın istediğini satın alabilmesi anlamına geldiğinden, para doğal olarak statü ile özdeş bir kavram niteliğini taşıyor. Öyle ki, paranın yitirilmesi insanı ciddi bunalıma, hatta intihara sürükleyebiliyor. Dünyaca meteliğe kurşun sıktığımız şu günlerde paranın ruhbilimsel boyutunu kavramaya çalışmak belki para ile ilişkimize de daha sağlıklı bir boyut kazandırabilir.
 

Görece değerler

Basit bir değiş tokuş aracı olarak bile para akıl almaz biçimlerde karşımıza çıkabilir. Paranın değerini onunla satın alabileceğimiz şeyler belirliyormuş gibi görünse de, gerçek yaşamda para ile ilişkimiz bu denli mantıklı sınırlar içinde değil. İnsanoğlu paraya nesnel bir kesinlikle yararlanılacak bir araç gibi yaklaşmak yerine, genellikle belirsiz sonuçlar doğurmak pahasına, onun beynin derinliklerindeki eski duygusal bölümlere sızmasına izin veriyor. Bu durumun davranışlarımızı nasıl etkilediğini anlamak amacıyla kimi ekonomi uzmanları giderek konuya evrimsel insanbilimcilerin bakış açısından yaklaşma yoluna gidiyorlar.

Bu uzmanlardan biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Daniel Ariely çağdaş toplumun bizlere iki farklı davranış kuralları dizisi sunduğuna dikkat çekiyor.

“Coşkulu ve uçuşkan”
toplumsal normlar uzun erimli ilişkilerin, güven ve işbirliğinin pekiştirilmesini hedefliyor. Öte yandan, para ve rekabete odaklı piyasa normları bireyin öncelikle kişisel çıkarlarını gözetmesini esas alıyor.

Minnesota Üniversitesi’nden Kathleen Vohs ve arkadaşları 2007 yılında yaptıkları bir araştırmada para ile ilintili sözcükler verildiğinde deneklerin kendilerinden istenen göreve daha çok yoğunlaştıklarını ve bunların genelde çevresindekilere yardım etmeye pek yanaşmadıklarına tanık oldular.
 

Bölünmüş kişilikler

Vohs burada basit bir dinamiğin etkili olduğuna parmak basarak “Para insanlarda özgüven duygusu yaratıyor. Bu tür insanlar kişisel hedeflerine ulaşmak için büyük çaba harcama ve genellikle kendilerini başkalarından soyutlama eğiliminde oluyorlar,” diyor. Kırılgan ve duyarlı toplumsal yanımız bu davranışı pek onaylamasa da, söz konusu özellik insanın ayakta kalabilmesi açısından yararlı.

Ariely toplumsal normlarla piyasa normlarını farklı yerlere oturttuğumuz sürece işlerin yolunda gittiğine, sorunun ancak ikisi çakıştığında ortaya çıktığına dikkat çekiyor.

Çeşitli ruhsal araştırmalar para, şan ve şöhret gibi dışsal ve geçici özlemlerle güçlü kişisel ilişkiler kurmak ve bunları kalıcı kılmak türü içsel emeller arasında genelde bir değiş tokuşun söz konusu olduğunu ortaya koyuyor. İlkinin ağır bastığı kişilerde ruh sağlığıyla ilgili göstergelerin de düşük düzeyde seyrettiği görülüyor. Sağlıklı bir kişilik için iki zihniyet arasında dengenin kurulması gerekiyor.

Ne var ki, para ile daha dengeli bir ilişkinin kurulması pek de basit bir iş değil. Çünkü insanoğlunun para ile ilişkisinin garip bir başka ruhsal yönü daha var. Exeter Üniversitesi’nden Stephen Lea ve Londra Üniversitesi’nden Paul Webley insanın para karşısında sergilediği sağlıksız ve takıntılı davranışların bir başka nedenini de paranın beyinde tıpkı nikotin ya da kokain gibi uyuşturucuya benzer bir etki yaratmasına ve beynin haz alma merkezlerini uyarmasına bağlıyorlar. Doğal olarak para gerçekte beyne girmiyor, ama düşünce ve duygular aracılığıyla kişiyi cinsel açıdan uyarabilen pornografik bir metin gibi işlev görebiliyor.
 

Beyni ödüllendirici etkisi

Paranın beynin biyolojik açıdan önemli etkinlikleri ödüllendirici kılmak üzere evrilmiş devrelerini devinime geçirdiği yönündeki görüşü bir başka garip buluş da destekliyor. Günümüz toplumlarında insanları para peşinde koşmaya iten dürtüye evrimsel bir açıklama getirmeye çalışan Paris HEC işletme okulu uzmanlarından Barbara Briers ve arkadaşları paraya duyulan açlık ile yiyeceğe duyulan açlık arasında doğrudan bir bağlantı olup olmadığını araştırdılar.

Deneylerle üç farklı bulguya tanık olundu: Karınları aç olan denekler tok olanlara kıyasla daha az bağışta bulunma eğilimindeydiler; tatma ile ilgili deneyde şekerlerin çoğunu silip süpürenler para kazanma tutkusuyla yanıp tutuşanlardı; oyun ortamında hoş yemek kokularıyla açlıkları uyarılan denekler normal kokulu odada tutulanlara kıyasla daha az para veriyorlardı. Briers’e göre bu durum beynin para ile ilintili düşünceleri işlerken izlediği sürecin yiyecekle ilgili düşünceleri işlerken izlediği süreçten farksız olduğunun bir göstergesiydi. Briers gerçekten haklı ise, “açgözlü bankerler” deyiminin de yepyeni bir boyut kazanması işten değil.

Paranın neden kimilerinin gözünü kör ederken, kimilerinin umurunda bile olmadığına kesin bir açıklama getirmenin henüz çok uzağındayız. Ne var ki, kendi halinde bir değiş tokuş aracı olması gereken paranın yoğun duygusal ve zihinsel çalkalanmalara yol açtığı su götürmez bir gerçek. Durum böyle olunca ekonomi uzmanlarının örneklerinde bu gerçeği de göz önünde tutmalarında yarar var.

Rita Urgan, Kaynak: New Scientist, 21 Mart 2009
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon