Tiyatroda boyunuzun ölçüsünü alırsınız
Fırat Tanış, “Geniş Aile” dizisinin Koyu Bilal’i. Dizi oyunculuğunda boy gösterse de tiyatroyla bağı daha güçlü, anlamlı. Müziği de seviyor. Tanıyanlar bilir iyi de çalıp söylüyor. Belki bir albümle bile gelebilir ama plan yapmayı sevmediği için onu da hayatın akışına bırakmış.
Fırat Tanış, “Geniş Aile” dizisinin Koyu Bilal’i. Ama onu Dilber’in Sekiz Günü, Beyaz Melek, Tramvay, Ihlamurlar Altında, Kin ve Gül, Sır Çocukları ve Yeditepe İstanbul’dan hatırlamak da olası. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu Tanış, 2009 İsmail Dümbüllü Ödülü’nün de sahibi. Fırat Tanış’ı genelde sert ve kötü adam rollerinde gördük. Koyu Bilal ise bunların tam tersi. Ona göre bu rol daha öncekilerinin bir parodisi, modern bir lümpen edebiyatı. Başarısının sırrı ise ekip çalışması ve işi bilen insanlarla çalışıyor olması.
-“Geniş Aile” bir yaz dizisiydi, tutuldu. Siz de oradaki ana karakterlerden “Koyu Bilal” ile karşımıza çıktınız. Şimdi yandaşlarınız bile var. Nasıl tuttu bu maya?
İnsanlara gerçek geldi bu dizi. Zaten sıcak mahalle ilişkilerini seviyoruz, Perihan Abla ve Bizimkiler de hep böyleydi. Hem orada ciddi bir takım işi var. Ne yapmak istediklerini biliyorlar, inançları da tam. Bu alçakgönüllük değil, işe rengini, zenginliğini veren televizyonda görünmeyenler. Çünkü bu ülkenin dilini iyi biliyorlar. Ben de bu birlikteliğin içinde doğru yerde duruyorum o kadar.
Ters olmayan insan tanımadım
-Oynadığınız karakterde şiddeti çok iyi yansıtıyordunuz. Şimdi tam tersine de iyi hayat veriyorsunuz. Nedir bunun alametifarikası?
Yapımcılar haklı ticari sebeplerden risk almıyorlar. Benim de bu zamana gelmiş rollerim arasında feodal düzenin çocuğu, eli silahlı mafyası ve zorbası vardı. Tutup da böyle bilinen bir adamı alıp komediye vermek pek kolay bir şey değil.
Benim burada yaptığım fazla bir şey yok aslında. Daha önce oynadıklarımın parodisini yaratıyorum. İronik bir şekilde onlarla dalga geçiyorum. Bu bir tür lümpen edebiyatı. Eğer onu ciddiye alırsanız başka bir şey olur, ondan keyif almaya ve eğlenmeye çalışırsanız da “Geniş Aile.” Dizideki tipler geleneksel Türk tiyatrosundan seçilme, Meddah ve Karagözden... Bu ne kadar bilinçli yapıldı onu bilmiyorum gerçi. İşin tadı da belki buradan geliyor.
-Tiyatrodan beyazperdeye ve televizyonu geçişin matematiğini kendinize nasıl açıklıyorsunuz?
Oyunculuk mesleği üzerine konuşmak gerekirse ki oyunculuk bir meslek mi dersen onu da bilmiyorum. Oyunculuk televizyonda meslekleşti ama bu gerçek. Elbette televizyon daha cazip ama tiyatro sahnesinde bir şey ortaya koymanın anlamı daha farklı. Tiyatro daha namuslu, televizyondaki değil, sinema kimseyi ilgilendirmez demek istemiyorum. Ama tiyatro tadı başkadır, gerçek oradadır. Dizi de reklam arası yapılan bir programın içindesin. Reytingler, reklamlar geliyor ve rekabet işi ticariye boyuyor. Kısacası televizyondaki durumunuzu niteliğiniz belirlemez, ama tiyatro belirler. Boyunuzun ölçüsünü alırsınız.
-Röportajınıza gelmeden beni uyardılar; “Dikkatli konuş, zor adamdır” diye. Niye?
Çok fazla televizyon izlemiş onlar, izlediklerine inanmasınlar. Zira ben hava durumu dahil hiçbir şeye inanmıyorum. Ben hayatımda ters, öfkeli, kızgın olmayan bir insan tanımadım, hepsi insani duygular. Bu yönleri baskın bir role çalışıyorsam, içimden malzememden çıkarıyorum. Demek ki bunlara tutunduğum zamanlar da olmuş. Düz değilim, sıradanlığı sevmem ama sakin de değilim. Herkes kadar sakin herkes kadar öfkeliyim. Zaten hayat keyifli bir yer, ama ona baktığınız yer önemli.
-Emre Altuğ’dan duyduğumuz “Yani” isimli parça size ait. İlk duyduğumda şaşırmıştım.
Ne tiyatro ne de müzikle yaptıklarımı nasıl yaptığımı bilmiyorum, merak da etmiyorum. Hayat planlı ve programlı bir yer değil. Her şeyi bağımsız değişkenler belirliyor. “Yani”yi 15 yaşında yazmıştım, 15 yaşında bir ergenin ruh karışıklığıydı. Şarkıyı yapan biri olarak onun bu kadar beğenilmesi bana tuhaf geliyor. Demek piyasa da içten ve gerçek şarkı yok. Buna şaşırıyorum.
Hepimiz öğrenmeliyiz
- Albüm fikri var mı?
Yapmak istediğim bir albüm var ama içinde “Yani” yok. Kafamda akustik bir albüm canlanıyor. Şarkılar ve isim belli ama şu an konuşmak için erken. Dedim ya hayat planlı gitmiyor o yüzden isteğim gerçek olmadan üstüne konuşmamak en doğrusu.
-Hayata karşı durduğunuz noktanın bir tanımı var mı?
İşçi bir anne babanı çocuğuyum. Bir ağabeyim ve ablam var, en küçük benim. İstanbul’u da Kadıköy olarak biliyorum. Ben hayatın insan tarafında duruyorum ve bu durduğum yer fena değil. Hem, hepimizin kalbinin biraz sola yakın olduğunu düşünüyorum. Benim kalbim de herkes gibi sola yakın. Politika ve siyaset farklı. Her eylem farklı siyasi görüşleri ortaya koyar da koymaz ama her eylem politiktir, siyasi değil.
-Peki, ya aşk nereye düşüyor?
Aşk meşktir, tenseldir. Tutkuyu yaşamak, ötesi yok.
-Görünür olmakla derdiniz oldu mu hiç?
Büyüden korkuyorsanız nazar boncuğu takmayacaksınız, inanırsanız kaybederseniz. Bu durumla mücadele ederseniz kendinizi o durumun içinde bulursunuz. Bu da çok tatsız. Bir şeylerin keyfimi kaçırmaması konusunda yapabileceğim şeyler var, öğrendim. Sanırım hepimiz öğrenmeliyiz.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!