Törelerden Çağdaş Yasalara
Dilimizde çoğu zaman eşanlamda kullanılan töre, örf, âdet, gelenek gibi sözcüklerle, toplumlarda benimsenmiş alışkanlıklar, kuşaktan kuşağa aktarılan öğretiler ve davranış kuralları anlatılmak istenmektedir. Bu kural ve öğretilerin çoğu çağdaş, akılcı eleştiriden geçmeden benimsenmiş ve bugünün toplumlarında uygulanma olanağını yitirmiş davranışlardır. Atalarımızın “Tarım Devrimi” ile yerleşik düzene geçmesi toplumsal kuralların oluşmasında en büyük etkendir. Toplumsal yaşantıda ortak güvenliğin bireysel özgürlüklerden daha önemli olması nedeniyle ilişkilerin sağlıklı yürüyebilmesi için kurallar ve yasaların varlığı zorunlu hale gelmiştir. Tüm tarih boyunca iz bırakan toplumlarda yasalara önem verildiğini görmekteyiz. Buna kanıt olarak “Eski Hint Medeniyeti”nde kutsal “Varuna”nın, tüm evrensel kuralları koyan “Hukuk Tanrısı” ve gene “Eski Mısır”da tanrı “Ra”nın “Yargı Efendisi” olarak kabul edilmelerini gösterebiliriz. Gene antik çağların toplumları için önem taşıyan “Hamurabi Yasaları” ve “Solon Yasaları”nın da dönemlerindeki toplumlar için önemlerini anımsamak gerekir. “Ortaçağ”da yönetimler ve toplumlar genellikle doğaüstü güçlerin etkisinde kaldığından toplum düzeni kutsal kurallarla sağlanmaya çalışılmıştır. Örneğin Roma İmparatorluğu’nda Augustus, topluma kendisini “Pontifex Maximus-Başkâhin” olarak ilan ederek yönetimi üstlenmiştir. Ayrıca gene “ortaçağ”da tüm krallar papa elinden taç giymiş ve “Rex Gratia Dei - Tanrının İnayetiyle Kral” kabul edilerek egemen olmuşlardır.
Rönesans ve Aydınlanma Çağı, toplumlarda düşünce ve bilim alanında büyük gelişmelere neden olarak, değişmez göksel kurallar yerine insancıl yasaların yönetimlerde etkin olmasını sağlamıştır. Özellikle Amerikan ve Fransız devrimleri sonunda yönetimler, birey hak ve özgürlüklerinin koruyuculuğu ile yükümlü kılınmış, toplumların çağdaş yasaların yansız uygulanmalarıyla yönetilmeleri gerekliliği vurgulanmıştır. İzleyen dönemde “Endüstri Devrimi” sonunda, “emek-sermaye” çatışması sorunları gelişmiş ve bir dönem etkinlik kazanan emek güçleri yasalarda da değişimlere neden olurken giderek küresel güç oluşturan sermaye karşısında eski etkinliklerini kaybetmişlerdir. Parasal güç emekçilerin direnişini kırarken birçok ülkede, siyaseti de kullanarak, yürütme ve yasamayı denetimine almış, ayrıca medya güçlerini de ya baskı ya da sahiplenme yoluyla etkisiz hale getirmiştir. Bu nedenlerle, özellikle sömürülen ülkelerde, yasalar şekil olarak değişse de toplumların çağ dışı örf, gelenek ve göreneklerin etkilerinden kurtulmaları baskı ile engellenmiştir. Bu davranış etkisiyle, günümüzde bireylerin bilinçli oldukları toplumlarda çağdaş yasalar yansız uygulanırken ümmet ve kulluk niteliğinden kurtulamayan toplumlarda yasalar ve uygulamalar çağın gerisinde olan nitelikler taşımakta ya da toplumu denetim altına alacak yönde olumsuz değişiklikler yapılmaya devam edilmektedir. Sözde uygar sömürücü ülkelerin bu konuda tepkisiz duruşları çıkarlarına uygun düşmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği gözlemcileri ülkemiz yönetiminde kendi çıkarlarıyla çelişen her şeye engel oldukları halde yasalarımızda yapılan olumsuz değişiklikler karşısında sessiz kalmaktadırlar.
Küresel çıkar güçlerinin baskısıyla ülkemizde öncelikle 27 Mayıs 1960 devriminin eseri olan çağdaş anayasaya karşıt nitelikteki gerici akımlar desteklenmiş ve 12 Mart 1972 girişimi ile 12 Eylül 1980 darbesi uygulanarak da, “toplumun uyanışının ekonomik gelişmenin önüne geçmesi” önlenmiştir.
Tarih sürecinde iz bırakan yönetimlerin tümünde, yasaların toplumsal gereksinimlere göre düzenlendiği bilindiği halde ülkemizdeki düzenlemelerin çağın gerisine doğru yönlenmesi bir çelişki oluşturmaktadır. Oysa geçmişte, yasaların sadece yönetimlerin uygulamalarını kolaylaştıran baskı unsuru olması amacıyla düzenlenmesi, toplumlarda isyan duyguları uyandırarak kargaşaya neden olmaktan başka sonuç vermemiştir.
Devletlerin etkinlik alanı ve gerçek sınırları, yasaların yansız olarak uygulanabildiği alandır. Bu nedenle gerçek demokrasilerde yasal düzen yönetimlerden de öncelikli, yönetimin dışında ve ondan üstün olarak benimsenmeli, yasalar ülkenin tüm yörelerinde aynı yorumla yansız uygulanmalıdır. Eğer yasalar benimsenen değil, sadece korku duyulan kısıtlamalar niteliğine dönüşürse isyan duyguları uyandırır ve kargaşa kaçınılmaz hale gelir. Öncelikle birilerinin kendisini yasaların üzerinde görmeye başladığı toplumlarda ise anarşinin gelişebileceği en uygun ortam yaratılmış olur ve bireysel güvenlik için alınan önlemler hiçbir anlam taşımaz. Ayrıca son dönemde, ülkemizde yasalarda yapılan değişikliklerin toplumumuzdaki kargaşayı gidermediği ve bölücü akımlara etkinlik kazandırması gerçeği de bilinenlerin bir defa daha yinelenen somut kanıtıdır.
Toplumumuzda güven duygularının sarsıldığı bugünlerde, sorunlarımızın çözümü için, tüm yurtsever aydınların yasalarda çağdaş düzenlemeler yapılarak yansız uygulanması gerekliliğinin bilincinde olmaları ve her ortamda bu gerçeği vurgulamaları kaçınılmaz görevdir.
Kaynaklar: Cassirer. E., Devlet Efsanesi. Remzi Kitabevi. 1984. Russel. B., İktidar. Cem Yayınevi. 1990. Platon., Devlet. Remzi Kitabevi. 1995. Akal. C. B., Devlet Kuramı. Dost Kitabevi. 2000. Doehring. K., Genel Devlet Kuramı. İnkılâp Kitabevi. 2002. Schulze. H., Avrupa’da Ulus Devlet. Literatür Yayıncılık. 2005
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!