TSK'ye Saldırmanın Cazibesi...

TSK'ye Saldırmanın Cazibesi...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.11.2009 - 06:58

Cumhuriyetin 86. yıldönümü nedeniyle geçen hafta bu sayfada yayımlanan yazımda, Cumhuriyetin temel felsefesine saldıranlar için şunları yazmıştım:

Türkiyede din devleti kurmak isteyenler, Türkiyede ayrımcılık yapıp ülkeyi bölmek isteyenler, İkinci Cumhuriyetçiler, dönekler vardır ve bunlar Atatürke saldırmanın dayanılmaz cazibesi içindedirler. Atatürkçü, laik Cumhuriyeti kemirmek, Atatürkün ulus devlet düşüncesine saldırmak, Türkiyeyi ümmetçiliğin karanlığına çekmek istemektedirler.

Bu saldırılar, sadece Cumhuriyetin temel felsefesine, sadece Atatürk’e dönük değildir. Atatürkün Cumhuriyet ilkelerini, Atatürkün aydınlanma devrimlerini korumak ve kollamak konusunda en duyarlı bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerini de (TSK) yıpratmak ve her vesile ile ona saldırmak bir âdet haline geldi...

Oysa etrafımıza bir baktığımızda Ortadoğunun çok netameli (tekin olmayan) bir coğrafya olduğu kolaylıkla görülür.

Tarihsel gerçek

Tarihsel bir gerçek vardır. Bu coğrafyada gücünü sürdürebilen, ayakta kalabilen uluslar daima güçlü bir orduya sahip olmuşlardır. Orduları zayıflayınca da yıkılıp gitmişlerdir. İşte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, işte Selçuklu Devleti, işte Osmanlı İmparatorluğu. Bu coğrafyada güçlü Türkiye Cumhuriyetinin devamlılığı, ekonomi, toplumsal düzen ve daha birçok unsurun yanında güçlü Türk ordusunun ayakta kalışı ile olanaklıdır.

Gerçekten komşularımıza baktığımızda, Ortadoğunun bu netamelidurumu açıkça görülüyor; işte kısa bir tablo:

İsrail ile Arap dünyası arasındaki çatışma ve çelişkiler sürüyor.

Suriye-İsrail, Irak-İsrail, İran-İsrail arasında sorunlar vardır.

Demokrasi getirileceği vaadiyle ABDnin işgaline uğrayan Irak başlı başına bir kaos ortamındadır. Saldırılar, patlamalar nedeniyle ölüm haberlerinin arkası alınamıyor. 2010da ABD işgal kuvvetleri Iraktan çekilince Irakın ne olacağı hakkında kesin bir yorum yapmak olanaklı değil; hatta Irakın üniter yapısını koruyup koruyamayacağı belli değildir...

ABD ve İsrailin ciddi koruma ve kollamasıyla özerklik kazanan Kuzey Iraktaki yönetimin de bir yandan kendi iç çelişkileri, öte yandan da Doğudan İran, Batıdan Sünni Araplar ve Güneyden Şii Araplar tarafından tehdit altında olduğu bilinmektedir. Aslında Kürt açılımıadı verilen açılımın Kuzey Iraktaki durumun sürmesi amacıyla hızlandırıldığı, dünyadaki yansız yorumcular tarafından kabul edilmektedir.

Bu coğrafyada İran başlı başına sorunlara açıktır... Nükleer güç oluşturduğu, bunu uluslararası denetime açmak istemediği biliniyor. Ayrıca İranın iç toplumsal dinamikleri her an patlamaya hazır görünüyor.

Türkiyenin kuzeydoğusunda yer alan Kafkaslar coğrafyası da sorunludur. Azerbaycan-Ermenistan arasında ciddi sorunlar var... Bu sorunların bir ucunda kaçınılmaz olarak Türkiye vardır. Çünkü Ermenistanın Türkiyeden soykırımıtanıması ve Doğu Anadoludan toprak istekleri var... Son aylarda aceleci ve iyi planlanmayan açılım hareketleri Kafkaslarda Bir millet iki devletilkesiyle birlikte olduğumuz Azerbaycanla sürtüşmeler yaratmıştır. Ermenistan ile hazırlanan protokollerin ulusal meclislerden geçmesinin çok güç olduğunu tarafsız gözlemciler de belirtiyorlar.

Kafkaslar bölgesinin önemli bir koridoru olan Gürcistanda geçen yıl ABD - Rusya arasında güç gösterisi ve çıkar çatışmasının silahlı bir platforma dönüştüğü unutulmamalıdır.

Türkiye’nin ekonomisi

Pakistan ve Afganistanın bizim coğrafyamızın özellikle dini etkenler nedeniyle doğal uzantısı olduğunu söylemek hiç de yanıltıcı değildir. Türkiye her iki ülkede de etkindir ve saygı duyulmaktadır. Ancak o bölgede çok şiddetli bir terör hareketi sürüp gitmektedir. Türkiyenin o bölgede silahlı kuvvetler açısından daha etkin rol alması istenmektedir.

Türkiye, yandaş yazarların iddia ettiği gibi ekonomisi güçlü bir ülke değildir. Tersine, büyük bir dış borcu, büyük bir cari açığı vardır ve işsizlikte dünyanın ilk beş ülkesi içerisine girmektedir. Dünya ekonomik krizinin teğet geçeceği söylenen ülkemizde, kriz delip geçmiş bulunmaktadır. Son dört çeyrektir büyüme hızı durmuş ve eksiye geçmiştir. Bu çizdiğimiz dış-iç ve ekonomik tablo bize neyi dikte ettiriyor?

Ortadoğunun istikrarı için Türkiyenin toplumsal ve siyasal istikrarına ve güçlü bir Türkiyeye gereksinim vardır. Bu coğrafyada güçlü Türkiyenin en önemli unsuru da güçlü bir ordusunun bulunmasıdır, koşullar da bunu dayatıyor.

Ancak özellikle son beş yıldır, TSKye her noktadan saldırılar giderek yükselen bir grafik halinde sürmektedir.

TSK, iki yıl kadar önce Kuzey Irakta teröre karşı bir gece operasyonu yaptı. Bu operasyon bütün dünyada genelkurmaylar ve askeri otoriteler tarafından izlendi. Böylesi etkin bir gece operasyonunu, ancak birkaç ordunun başarabileceği bütün dünyada yazıldı. Bu etkin gece operasyonu dünyadaki bütün siyasal ve askeri yorumcuların dikkatinden kaçmadı. Ancak bunlara karşın TSK giderek şiddetlenen psikolojik bir asimetrik savaşın hedefi haline geldi. Bugün Türkiyede tek amacı her vesile ile TSKye saldırmak olan özel bir gazete var...

Yandaş basın adı verilen ve kimisi dinsel ağırlıklı, kimisi çıkar ilişkileriyle hükümete bağlı basın ve TVler de bu saldırı orkestrasına katılıyorlar. Belge konusu ısıtılarak yeniden gündeme getiriliyor ve belli kesim koro halinde bağırıyor:

TSK suçludur.

Genelkurmay Başkanı istifa etmelidir.

Hemen ardından; bu da yetmez, TSK tamamen ortadan kaldırılmalı ve bugünkü siyasal zihniyete uygun, Osmanlıdaki gibi bir Nizamıcedidkurulmalıdır, diyecek kadar akıllarını yitirdiler... Kuşkusuz yeni kurulacak ordunun komutanları da İmam-Hatip Lisesinden diploma aldıktan sonra Harbiyeyi bitirenlerden olmalı...

Daha neler duyacağız?.. Daha neler göreceğiz?..

TSKye yönelik bu saldırılar acaba sadece iç politika odaklı mıdır? Yoksa, Kuzey Irak, Afganistan ve Pakistanda TSKye ihtiyaç duyan dış güçlerin bir planlamasıyla karşı karşıya mıyız?

TSKyi içeride zor durumda bırakarak kendi istemlerine doğru yöneltmek mi istiyorlar? Saldırılar ne kadar planlı ve yoğun olursa olsun, TSKnin bu hareketlerden moral bozukluğuna uğramadan çıkacağı ve bilinçli olarak görevini sürdüreceği kuşkusuzdur.

İzmir suikastı girişimi sonrasında Mustafa Kemal ne diyordu:

...Temeli, büyük Türk ulusu ve onun kahraman çocuklarından oluşan büyük ordumuzun vicdanında, aklında ve bilincinde kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve ulusun ruhundan esinlenmiş ilkelerimizin, bir bedenin yok edilmesiyle ortadan kaldırılabileceğine inananlar, çok akılsız ve kötü niyetlidirler. (26 Haziran 1926)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler